2024'de Kerem Bozkurt’un en sevdiği kitaplar
Kerem Bozkurt, 2024'de okuyup sevdiği ve yazarken ilham aldığı kitapları Literaedebiyat için paylaştı.
Zamanın hızlı aktığı dijital çağdayız. 8 saniyeden fazla olan videoların uzun kabul edildiği, teknolojik aletlere hız konusunda telkinler verdiğimiz, her türlü ihtiyacımızın bir gün içinde kargoya verildiği bir çağın insanıyız. Hal böyleyken hız çağında frene basmak için, bizim yerimize düşünen elektronik aletlere inat düşünmek için hikayelere ve kitaplara ihtiyaç duyuyoruz. Zincir kitapçıların kırtasiye malzemeleri satan yerlere dönüşmesi, yaşadığım küçük şehirde sahafların pek olmamasından dolayı bu sene aldığım kitapların büyük bir kısmını internet üzerinden aldım. Bu yüzden öncelikle bu sene evime çok sık ziyarette bulunan kargo firmalarının emekçi kuryelerine teşekkür etmek istiyorum.
2024 senesinde de devam eden edebiyat atölyesi eğitmenliğim ve edebiyat üzerine yaptığım söyleşiler dolayısıyla okumalarım ağırlıklı olarak edebiyat üzerine oldu.
İlk olarak Everest Yayınları’ndan çıkan, çevirmenliğini Tomris Uyar ve Roza Hakman’ın yaptığı, John Cheever’ın Toplu Öykülerini önermek istiyorum. Öyküler de sıradan insanın derinliklerine inerek insan karmaşıklığını ve kırılganlığını ustalıkla işliyor. Tıpkı Çehov ve Raymond Carver gibi sıradan karakterlerin ve olayların altında gizlenen çatışmaları, hayal kırıklıklarını ve özlemleri büyük bir incelikle ortaya koyuyor. Cheever'ın öyküleri, imgelerin ustaca kullanıldığı, ruhsal parçalanmaların ve duygusal gerilimlerin göz önüne serildiği çarpıcı hikayelerden oluşuyor.
Efsanevi rock müzisyeni Jim Morrison'ın The American Night isimli kitabı etkilendiğim şiir kitaplarından biri oldu. Morrison, sadece efsanevi bir müzisyen değil, aynı zamanda bir düşünür ve şair. The American Night , Morrison'ın hayata, ölüme, özgürlüğe ve bilinçaltına dair sorgulamalarını içeren bir dizi şiirden oluşuyor. Ayrıca hikayeye denk düşen iki tane de düz yazısı bulunuyor. Kitapta, Amerikan toplumuna yönelik eleştiriler, mistik imgeler ve kişisel bir arayışın seyri görülüyor. İnsanın gölgesini kabul etmesi ve onunla yüzleşme cesaretini temele oturtmuş. Aynı zamanda Beat kuşağı ve varoluşçu felsefenin izlerini kendine özgü bir sesle yansıtıyor. Bu sesi net olarak duyabilmek için her şiir gibi yazıldığı dilden okunması gerekiyor.
Japon edebiyatının en beğendiğim yazarlarından biri olan Kobo Abe'nin Başkasının Yüzü (çevirmeni Barış Bayıksel) isimli romanı, kimlik, yabancılaşma ve insan ilişkilerinin derinliklerine inen hikayesi ile psikolojik bir anlatı. Yüzü bir kaza sonucu ağır şekilde yaralanan bir bilim insanının, toplumsal baskılar ve kişisel varoluş krizleri arasında giderek yalnızlaşmasını konu alıyor. Derinlikli anlatımı ve metaforlarla örülü diliyle, Başkasının Yüzü , okuyucunun kendi benliğiyle olan çatışmalarını düşünmeye davet ediyor. Özellikle Franz Kafka’nın hikayelerini beğenen okuyucular eğer tanışmadılarsa, Kobo Abe’nin kalemiyle tanışmalarını isterim.
Son yıllarda en fazla okuduğum yazarlardan olan Byung-Chul Han'ın Anlatının Krizi isimli kitabı (çevirmeni Murat Erşen), modern toplumun hikaye anlatma yeteneklerini nasıl yitirdiğini ele alıyor. Geleneksel anlatıların bireyler ve topluluklar arasında anlam bağlarını kurduğunu savunan yazar, dijital çağın hızı ve tüketim odaklı yapısının bu derin bağın gücünü azalttığını söylüyor.
Herta Müller'in Yürekteki Hayvan isimli romanı (çevirmeni Çağlar Tanyeri), totaliter rejimlerin bireyler üzerinde yarattığı baskıyı, korku ve yalnızlık ortamını çarpıcı bir dille aktarıyor. Romanda, diktatörlük altında yaşayan bir grup gencin özgürlük arayışı ve hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor. Müller, hem bireysel hem toplumsal düzeyde bir yabancılaşma hikayesi sunarken, anlatısını şiirsel imgelerle zenginleştiriyor ve sıradan ayrıntılarda büyük bir derinlik yakalıyor. Korku rejiminin hayata nasıl sızdığını, dostluk ve ihanet gibi insani unsurların nasıl şekil değiştirdiğini etkileyici bir şekilde işliyor. Yürekteki Hayvan , sert gerçekçi ve güçlü anlatımıyla okuru sarsan bir roman.
Arlin Çiçekçi'nin Duygu Asena Roman Ödülü’nü kazanan Servi Nine ve Üç Güzeller isimli kitabı, Anadolu'nun masalsı coğrafyasından ilham alarak insan davranışlarına, geleneklere ve geçmişin izlerine dokunan büyüleyici bir hikaye sunuyor. Kitap, ağacın gölgesinde geçen yaşamları, kuşaklar arası bağları ve hayallerle gerçekler arasındaki ince çizgiyi etkileyici bir dille işliyor. Arlin Çiçekçi, yerel motifleri evrensel bir anlatıya dönüştürerek hem nostaljik hem de zamansız bir eser ortaya koyuyor.
Polat Özlüoğlu'nun Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanan Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar isimli kitabı, sıradan hayatların içinde saklı ayrıntıların ustalıkla ortaya koyulduğu öykülerden oluşuyor. Polat Özlüoğlu, günlük hayatın monotonluğunda gizlenen mizahı ve ironiyi incelikli bir dille işlerken, okuyucusunu yabancısı olmadığı bir dünyaya davet ediyor.
Şükran Yiğit’in Ankara Mon Amour isimli romanı, geçmişle bugünü ustalıkla birleştiren, aşk, ihanet ve hatıralar üzerine kurulu, siyasi olayların gölgesinde şekillenen bir hikaye anlatıyor. Roman, yalnızca bireysel bir aşk hikayesini değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümleri ve insanın içindeki karmaşıklığı da ele alıyor. Anlatım dili, güçlü tasvirlerle beraber hem karakterlerin duygusal derinliklerini hem de Ankara'nın nostaljik atmosferini canlı bir şekilde yansıtıyor. Ankara Mon Amour, şehirle insan arasında kurulan bağın duygusal boyutlarını etkileyici bir şekilde ele alan bir yapıt.
Ayrıca 2024 senesinde Türk ve dünya edebiyatında çok değerli yazarları kaybettik. Paul Auster, Ferit Edgü, Füruzan ve Mario Levi bizlere artık hikayeler anlatamayacak ama şimdiye dek yazdıkları hikayeler okunmaya devam edinceye dek onlar hep yaşayacaklar. Bu çok değerli dört yazarın en beğendiğim kitaplarını da önermek istiyorum.
Paul Auster, The New York Trilogy
Ferit Edgü, Hakkari’de Bir Mevsim
Füruzan, Gecenin Öteki Yüzü
Mario Levi, Bir Şehre Gidememek
İnsanlar var oldukça hikayeler de var olacak. Sevgilerle.
Comments