top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıBurcu Karakoç

Bu ders hayatta ne işime yarayacak?

Burcu Karakoç, “Tersine Mühendislik Atölyesi” atölyesinin yaratıcısı, oyun yazarı ve akademisyen Beliz Güçbilmez'in kitabı, Anne Ben Düştüm mü? üzerine yazdı: "Kitap, kurmacaları oluştururken bellek üzerinde durup orijinal metin yaratma anksiyetesinin boşunalığını gösterir. Böyle söyleyince başlangıçta bir hayal kırıklığı oluşturacakmış gibi düşünülse de yazmaya niyetlenen pek çok kişide sabah tazeliğinin rahatlatıcılığını ve zihin açıcılığını sağlayacağını düşünüyorum."




Her öğretmen alanı ne olursa olsun öğrencilerden gelen “Bu ders hayatta ne işime yarayacak?” sorusuyla karşılaşmıştır. Bir edebiyat öğretmeni olarak sıklıkla sorulan bu soruya yanıt ararken edebiyatın yaşamla ilişkisinin çok yönlülüğü bana hep yardımcı olsa da hem eğitim sistemindeki açıklar hem de edebiyatın bir ders olarak işleniş biçimi asıl hedefin çoğu zaman gölgelenmesine sebep oldu. Bu gölgeyi kişisel gayretlerle kaldırmaya çalışıp öğrencilere doyurucu cevaplar vermede elimi güçlendiren bir “atölye” ile buluşmam benim de özelde edebi eserlere ( roman, öykü…) genel olarak da kurmacalara bakışımı farklılaştırıp taşları yerine oturttu. Bu atölye; 2017 yılından beri devam eden, “üretici okuryazarlık” eğitimini içeren Beliz Güçbilmez’e ait “Tersine Mühendislik Atölyesi”dir. Eğitim boyunca atölyelerde kurmacalar üzerinde düşünülüp kurmacanın nasıl şekillendiği, işlevleri, yaşam ve gerçekle ilişkisi ele alınıyor. Bu atölye içerikleri bağlamında ve Güçbilmez’in hem oyun yazarlığı hem de oyun yazarlığı hocalığı ve akademisyenliğinin birikimiyle oluşan “Anne Ben Düştüm Mü?” “Kurmacalara Neden Muhtacız?” adlı kitap ise 2023 yılında yayımlandı.


Beliz Güçbilmez, “Kurmacalara Neden Muhtacız?” sorusuyla “edebiyatın hayatta ne işe yarayacağıyla” ilgili cevaplar bulmamda yardım etmeye, kitabın adından başlıyor. (Elbette bu çalışma benim öğrencilere cevap bulma telaşımın teskin edici kaynağı olmasının çok çok ötesinde bir işleve ve öneme sahip.)  Kurmacalara muhtaçsak kurmacalar bir ihtiyacı karşılayabilecek güç ve içeriğe sahipler demektir. Bu çıkarımı en başından yapmamızı sağlayan Güçbilmez; kurmacaların gücünü, temel dinamiklerini, bu dinamiklerin nasıl oluştuğunu, nasıl bir sistem ve düzen içerdiğini üç ana başlık ve alt başlıklardan oluşan bir planda ele alıyor. Zihnin benzerlik kurmadaki işleyiş biçiminin kurmacanın temel düzeneğini oluşturması, kurmacanın kendi hakikatini yaşamdan kopukluğuyla kurması, kurmacayı oluşturan ana ögelerin neler olduğu, bu ögelerin tesadüfen var olmadığı, hepsinin kurmacada bulunmasının zorunluluğu kitap boyunca vurgulanan temel meseleler oluyor.


Güçbilmez’in bu çalışmada özellikle üzerinde durduğu terimlerden biri ise kurmacanın inşasında hayati yeri olan metaforlardır. Zihnin çalışma prensibiyle metaforların oluşumu arasında ilişki kuran yazar; Aristoteles’in “Poetika” sına kadar uzanıp, “mimesise” göz kırparak terimin tarihselden bugüne konumu, tanımı ve işlevlerini de gösterir. Kurmacanın var olabilmesinin zaruriyetini üstlenen metaforlar; dille nasıl bir ilişki içindedir ve dilin alanını nasıl derinleştirir, hangi koşullarda çalışır, nasıl bir imkân sağlar, hangi görevi sırtlanır? Güçbilmez, bu soruları çeşitli alıntılar ve örneklerle tertemiz yanıtlar.


Kitabın üzerinde durduğu ana izleklerden biri de kurmacanın gerçekle ilişkisidir. Genel eğilim, bir filmin ya da romanın etkileyiciliğinin ve niteliğinin ölçütünün gerçeğe ne kadar yakın olduğuna bağlı olduğu yönündedir. Oysa Güçbilmez, kurmacanın “gerçek” olmadığını hatta kurmacaya karışan gerçeğin onu tökezleten, yürüme imkân ve ihtimallerini ortadan kaldıran kötü niyetli bir çengel olduğunu ama gerçeğin elinden gelmeyecek etkiyi kurmacanın yaratabileceğini saçımızı okşar gibi usul usul anlatır, gerekçelendirir, “olması gerekeni” gösterir, ortaya koyar.


Beliz Güçbilmez’in bu denemesi orijinallik, özgün olma, benzersizlik arayışı gibi terim ve durumları palimpsest kavramı üzerinden tartışmaya açıyor. Hiçbir roman, öykü ya da filmin tümüyle özgün olamayacağını çünkü mitlerden, ilk hikâyelerden bu yana okuduklarımızın, dinlediklerimizin, gördüklerimizin zihnimizde bir harman yeri oluşturduğunu ve o harman yerinden hangi sapı çekip çıkardığımızı bilemeyeceğimizi ifade eder. O sap şekil değiştirmiş, rengini yitirmiş olabilir ama o harmana aittir ve bu durum harmanı değersizleştirmez. Kurmacaların bu durumundan hareketle bellek üzerinde durup orijinal metin yaratma anksiyetesinin boşunalığını gösterir. Böyle söyleyince başlangıçta bir hayal kırıklığı oluşturacakmış gibi düşünülse de yazmaya niyetlenen pek çok kişide sabah tazeliğinin rahatlatıcılığını ve zihin açıcılığını sağlayacağını düşünüyorum. 


Üniversitede edebiyat eğitimi görünce kurmacalar söz konusu olduğunda kendimizi içten içe köyün yerlisi gibi görüyor olabiliriz. Köy meydanını biliyor, o meydanda yüzlerce yıldır duran o ağacı tanıyor, gölgesinde oturuyor ve mevsim geçişlerindeki durumunu takip ediyoruzdur. Yine ne zaman yapıldığı bilinmeyen o çeşmeden su dolduruyor, suyun artıp azaldığını fark ediyor, başında mola veriyoruzdur. Beliz Güçbilmez hem atölye süreciyle hem de Anne Ben Düştüm Mü? ile o ağacın dallarına, o çeşmenin oluklarına, meydanın taşlarına yakından bakmamızı, bildiğimizi sandığımız yerleşim alanımızı bambaşka bir perspektifle incelememizi çeşmeyi, meydanı, ağacı yeniden yerine sağlam yerleştirmemizi sağlıyor.


Sanat eserlerini değerlendirebilmenin herkes için mümkün olabileceğini entelektüel dayatmadan uzak tavrı ile dile getirmesinin; eşitliğe göz kırparak sanatı anlaşılması ve ulaşılması güç ve özel eğitim isteyen bir toplumsal statüye yerleştirmemesinin özel olarak bana, bize, hepimize kattığı kıymetler olduğunu düşünüyorum. Güçbilmez’in dili kullanmadaki yalınlığının ve derinliğinin göz alıcılığı, meselenin başında tuttuğu ipin ucunu hiç kaçırmayıp olması gerektiği gibi bağlaması naçizane atlanmaması gereken önemli noktalardır.


ANNE BEN DÜŞTÜM MÜ?

Beliz Güçbilmez

Kolektif Kitap, 2023

Tür: Deneme

249 s.

Comments


bottom of page