Aşk, çokaşklılık ve Queer kavramı üzerine…
"Aşkı tanımlamak, bir çırpıda özetlemek zor. Tüm bu zorluğa rağmen aşkın doğasının çok karmaşık olduğunu söyleyemeyiz. Hatta biyolojik olarak bir berraklık da söz konusu. Ama aşkın arka planında yatan ekonomik, psikolojik, kültürel, sosyolojik tahakkümlerin yanı sıra heteronormatif tekeşli ilişkiler bu konudaki tartışmaları canlı tutuyor." İlke Kamar'dan aşkın bileşenlerine dair derinlikli bir inceleme.
Jim Jarmusch’un Only Lovers Left Alive (Sadece Âşıklar Hayatta Kalır) filmi, insanları öldürmeden, kan bankasındaki kanlarla beslenen, günümüz dünyasına yabancılaşmış iki vampirin hikâyesini anlatıyordu. Yüzyıllardır beraber olan Adam ve Eve ‘in sıra dışı hikâyesinde en etkileyici olan sonsuz hayat yaşayan çiftin ölümsüz aşkları olmasıydı. Yönetmenin hayal gücünden türeyen imgeler, son derece duygusal hale dönüştürmüştü bir vampir hikâyesini. Peki, böyle sonsuz bir aşk yaşanabilir mi? Ya da akıp giden zamana karşı ruhsal açıdan güçlü olabilmemiz için aşka mı ihtiyacımız var? Art arda pek çok soru sıralanabilir ama kesin olan bir şey varsa aşkın kavramsal olarak tartışılmasının zorluğu. Dahası hayatımızdaki anlamına dair soruların da bir o kadar durumu karmaşıklaştırması.
Sapmalar, kaçış, terkedilmek…
Roland Barthes, Bir Aşk Söyleminden Parçalar kitabında “Gök Nasıl Maviydi” bölümünde aşk söylemini “bir sineğin bir odada uçuşu gibi önceden kestirilemeyen bir düzene göre çırpınan bir beti tozundan başkası değildir” diye betimler Pierre De Ronald’a gönderme yaparak. Barthes’a göre aşk bir anda gerçekleşiveren tutulmadır:
“Gene de hiç değilse geriye dönük imgelemimde, aşka düzenli bir oluşum verebilirim: kimi zaman bir tarihsel düşle onu bir serüven yaparım. Aşk koşusu üç evre için gelişir gibi görünür o zaman: önce bir anda gerçekleşiveren tutulmadır. (bir imge beni alıp götürür) bir sürü karşılaşma başlar o zaman (randevular, telefonlar, mektuplar, yolculuklar) bu dönemde kendimden geçercesine, sevilen varlığın kusursuzluğunu, yani nesneme arzuma uygunluğunu araştırım. Başlangıcın tatlılığı aşkın zamanıdır bu. Sonrasıysa karşıtlaşmasından alır (en azından anıda) “sonrası” uzun bir acılar, yaralar, kızgınlıklar, mutsuzluklar ve tuzaklar dizisidir.”
Aşk başladığında her zihnin içinden yeni bir oluş serüveni doğar ve oluş kendi zamanını yaratır. Mekânın ve durumun ötesinde ‘bilinç’ hep devrededir bu kez. Geçmişte yaşanmış olan “şimdiki” ana taşınır, hep geçmişi yaşarız; gelecek asla gelmez, yaşanamaz.
Barthes ’ın bu betimlemesinden farklı olarak aşkı tutku, yakınlık, bağlılık sözcüklerinden ayırmaksızın ele alanlar da çok. Tabii ki kıskançlık, geçimsizlik, endişe, kin, nefret, ayrılık, intikam da aşk söyleminin bir başka yüzü. Tüm bunların dışında sapmalar, başkalarına kaçış, terk edilmek gibi bambaşka anlamlar kazanmış zorluklarla anılan aşk olgusu da yok değil. Sadece bunlar mı? Aşk en karanlık taraflarımızı da ortaya çıkarmaz mı? Kim iddia edebilir aşkın duygusunun korkutucu bir hâl alamayacağını… Bazen de aşk başladığında her zihnin içinden yeni bir oluş serüveni doğar ve oluş kendi zamanını yaratır. Mekânın ve durumun ötesinde ‘bilinç’ hep devrededir bu kez. Geçmişte yaşanmış olan “şimdiki” ana taşınır, hep geçmişi yaşarız; gelecek asla gelmez, yaşanamaz. Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde romanı aşk, politika, alışkanlık, kıskaçlık, eşcinsellik, aristokratik gelenekler, burjuva dünyası gibi çok katmanlı öğelerle geçmişi “şimdide” yaşamayı belki de en güzel anlatan romandır denilebilir. Özellikle Albertine Kayıp’ta geçmişin görüntüsü hareketlenir, tekrar durur ve yeniden hareketlenir, bu döngü hep devam eder. Romanın kahramanı da bir anıyı yaşamaya mahkûm olur ve acısı artarak devam eder.
Aşk ve kaçış
Bir zamanda takılı kalmanın dışında bazen de ‘kaçış aşkı’ yaratabilir insan. Hayal kırıklığı yaşamışızdır ve duygularımızı yansıtacağımız ‘başka bir şey’ ararız. Burada hayale büyük ölçüde yer vardır kuşkusuz. Somerset Maugham'ın Uçurtma ve Muhtaç Bir Dost öyküsü meseleye tam da bu açıdan yaklaşır. Öyküde karısıyla annesi arasında kalan ve bir türlü sevgi bağı kuramayan, giderek sevgisini yitiren karakterin yaşadığı hiçlikle baş etmek için, başka bir gerçekliğin içine sürüklendiğini görürüz. Kaybolan sevgisinin onda yarattığı boşluk ve hiçlik hissi bir uçurtmada erimeye başlar. Giderek daha çok uçurtma uçurur. Bir süre sonra uçurtmasına âşık olduğunu anlarız. Peki yeterli mi, aşkın yerini tutabilir mi? Anılar, ayrıntılar, sokaklar, parklar, caddeler … Birlikte var olunan mekanlara ve yaşanmışlığa eşdeğer mi? Belirsizlik, kırılganlık ve zayıflıklarla dolu bu dönüşümün sonucunda elimizden ne gelir? Belki de söylemler, reçeteler, planlar ve kaçışlar aşk dediğimiz olgunun içinde yer alsa da bilinçli olarak düşündüğümüz değil aksine sezgisel olarak kavradığımız bir dil yaratır. Dolayısıyla aşkı tanımlamak, bir çırpıda özetlemek zor. Tüm bu zorluğa rağmen aşkın doğasının çok karmaşık olduğunu söyleyemeyiz. Hatta biyolojik olarak bir berraklık da söz konusu. Ama aşkın arka planında yatan ekonomik, psikolojik, kültürel, sosyolojik tahakkümlerin yanı sıra heteronormatif tekeşli ilişkiler bu konudaki tartışmaları canlı tutuyor.
Oysa aşkın bileşenleri her ilişkide farklı biçimlerde bir araya gelebilir ve bu bileşenlerin yaş, cinsiyet ve öznel deneyimler gibi faktörler nedeniyle başkalık gösterebilir…Buna rağmen aşkın ne olduğu, nasıl yaşanacağı, sınırları gibi birçok sorunun cevabında, geçmişten bugüne tek aşklı heteronormatif ilişkilerin kutsanması bu konudaki tartışmaları, akademik çalışmaları ve farklı alanlardaki içerik üretimlerini sürekli kılıyor.
Çokaşklılık ve queer kuram…
Çünkü standartlaşmış norm dışında pek çok ilişki biçimi mevcutken, aşkın tanımıyla ilgili romantik tek eşli hetoronormatif ilişkinin kitle iletişim araçları tarafından sürekli görünür ve makul gösterilmesi ister istemez güçlü bir karşıtlık yaratıyor. İşte bu noktada Thomas Schroedter & Christina Vetter ‘in Çokaşklılık isimli çalışması tüm olup biteni anlamak için önemli. Kitaba göre çokaşklılık kavramı poligamiden yani çok eşlilikten farklı olarak aynı anda birden çok kişiyle aşk yaşamak ya da birden çok romantik partnere sahip olmak anlamına geliyor. Çokaşklı ilişkiye dahil olan herkes bu durumun bilincinde ve ortada bir ‘gizlilik’ yok. Aynı zamanda çokaşklılığın karşılıklı sorumluğa dayanan, rıza, bireysel sınırlara saygı, dürüstlük, empati gibi bütünlükle kurulan bir ilişki olduğu üzerinde duruyor kitap. “Aşk sadakatle eştir” ya da ‘kıskançlık bunun neresinde’ gibi çekincelere de ayrıntılı bir şekilde yer verilmiş. Yazarlar kavramı doğru bir şekilde ele almak için sık sık Eski Yunan ve Avrupa’nın önemli düşünürlerinin görüşlerine başvuruyor. Evlilik kurumunun şart koşulması, aşkın evliliğe indirgenmesi, aile ve çocuk ilişkisi, egemen cinsiyet söylemi, cinselliğin gündelik hayatta inşa ediliş biçimleri gibi birçok başlık yeniden tartışmaya açılıyor. Kitapta, burjuva evliliğinin ideolojik tesisi üzerine bölümler de mevcut. Ayrıca Queer Kuram da kitapta önemli bir başlık oluşturuyor. İki yazara göre queer kuramı, heteronormatifliğe, tüm kimlik kategorilerine eleştirel bir bakış açısı geliştirmesi ve iktidara karşı bir dayanışma birliği kurması bakımından önemliydi. Yazarların Queer Kuram’ın bu incelemeye dahil etmesi onun özgürlüğe çok açık oluşu ve çoklukla tanımlanışından ileri geliyor: “Queer hareket çoğunlukla rengarenk ve neşeli görünür ve örneğin cinsiyet parodisini araç olarak kullanarak dikkat çekmeye ve kafa karıştırmaya niyetlenir. Queer, kamusal dikkati kör noktalara ve iktidar yapılarına yönelmeye çalışır; cinsiyet ve cinsel arzu arasında sabit olduğu düşünülen davranışlardaki çatlakları gösteren örnekleri betimler.”
Egemen ‘normal aşk’ tanımlarından ve yaklaşımlarından uzaklaşmak önemli bir adım olabilir. Sürekli "tek tip" bir aşkı düşünerek, aşkı yaşayanların sınıfsal özelliklerini, eğilimlerini, cinsel tercihlerini, travma ve hayal kırıklıklarını hesaba katmadan "aşk"ı yüceltemeyiz. Aşkın tüm bu cinsiyet hiyerarşisi, kutuplaşması, toplumsal şartlar ve kültürel bağlamların dışında özgürleşmesine ihtiyacı var.
BİR AŞK SÖYLEMİNDEN PARÇALAR
Roland Barthes,
Çeviren: Tahsin Yücel
Metis Yayınları, 2019.
UÇURTMA ve MUHTAÇ BİR DOST
Somerset Maugham
Çeviren: M. Selami Çekmegil & Nuri Birtek
Kriter Edebi Yayınları, 1977.
ÇOKAŞKLILIK
Thomas Schroedter & Christina Vetter
Çeviren: Özge Karlık
Ayrıntı Yayınları, 2014.
KAYIP ZAMANIN İZİNDE
Marcel Proust
Çeviren: Ahmet Güntan / Roza Hakmen
Yapı Kredi Yayınları, 2001.
Comments