Aşkın üç hali: Kiraz, Toz, Sandalye
"Çocukların aşkı saf ve masumdur. Aynı sırada oturmak, teneffüste birlikte oynamak, aynı takımda yer almak, doğum gününe çağırmak, elini tutmak, yanağından öpmek, bakıp gülümsemektir aşk. En yakın arkadaşına kimi sevdiğini söylemektir. Ve “büyüyünce evlenmek”tir. Çünkü çocuklar için aşk, anne baba olmakla eşdeğerdir. Bu algı ancak ebevenlik yaklaşımları ve toplumsal cinsiyet algısı değiştikçe değişecek sanırım." Sevinç Koçak çocuk edebiyatı üzerinden aşkın üçten fazla haline ve bütün renklerine odaklanıyor.
Sevinç Koçak
Aşkı “kiraz, toz, sandalye” sözcükleriyle anlatabilir misiniz? Düşüncesi tuhaf geliyor olmalı. Sözcüklerin parayla satıldığı, parası olmayanların çöpte bulduğu sözcükleri doğru zamanda kullanmak için sakladığı bir ülkede yaşasaydınız, hiç de tuhaf gelmezdi. Büyük Sözcük Fabrikası’nı okumuş olanların yüzünde romantik bir gülümseme belirmiştir şimdi.
Büyük Sözcük Fabrikası’nın ülkesi sözcüklerin fabrikada üretildiği, onları kullanmak isteyenlerin satın alıp yutması gereken bir ülke. Bu ülkede parası olanlar istediği kadar sözcük alabilirken, zengin olmayanlar çok az sözcük kullanabiliyor. Bazen çöpe atılmış ilginç olmayan sözcükler bulunabiliyor (keçi pisliği, tavşan poposu), ilkbaharda fabrikanın elinde kalan sözcükler ucuza satılıyor (vantrolog, devedikeni gibi) ama onlar da çok işe yaramıyor. Ara sıra havada uçuşan sözcükleri çocuklar kelebek filesiyle yakalayıp ailesine götürüyor.
Son yıllarda çocuk edebiyatında sınıfsal farklılıklara neredeyse hiç rastlamıyoruz. Rastladıklarımız da çoğunlukla oldukça didaktik, kayda değer olmayan metinler. Farklılıklar çocuk öykülerinde genellikle fiziksel farklılık ekseninde konu ediliyor uzun zamandır. Aylak Kitap’tan çıkan Büyük Sözcük Fabrikası sınıfsal farklılıklar ve aşk üzerine kurulu az sayıda kitaptan biri. Üstelik de didaktizme düşmeden, kolaycılığa kaçmadan.
Fransız yazar Agnes de Lestrade’nin yazıp Arjantinli illüstratör Valeria Docampo’nun çizdiği öykü, üç çocuk üzerinden anlatılıyor. Çevirmen Çağıl Öksüztepe’nin Türkçeleştirdiği isimlerle Özgür, Cemile ve Gürbüz. Özgür, kelebek filesiyle yakaladığı üç sözcüğü doğum gününde Cemile’ye söyleyebilmek için saklıyor. Çünkü Cemile’ye aşık. “Seni seviyorum” demeyi çok istiyor ama yeterli parası olmadığı için ihtiyacı olan sözcükleri alamıyor. Cemile’ye aşık biri daha var: Gürbüz. Gürbüz gülümsemeyen ama ailesi zengin olduğu için istediği kadar konuşabilen bu yüzden de özgüveni yüksek biraz da kaba bir çocuk.
“Büyüyünce Evlenmek”
“Seni bütün kalbimle seviyorum Cemile’m. Biliyorum ki bir gün seninle evleneceğiz.” Gürbüz’ün doğum günü hediyesi olarak Cemile’ye söylediği bu cümleler itici olduğu kadar çok da çocukça. Çünkü “büyüyünce evlenmek” çocukların aşk tarifinin vaz geçilmezleri arasında yer alıyor. Bu da yazarın çocuk dünyasını tanıdığını gösteren ip uçlarından.
Çocukların aşkı saf ve masumdur. Aynı sırada oturmak, teneffüste birlikte oynamak, aynı takımda yer almak, doğum gününe çağırmak, elini tutmak, yanağından öpmek, bakıp gülümsemektir aşk. En yakın arkadaşına kimi sevdiğini söylemektir. Ve “büyüyünce evlenmek”tir. Çünkü çocuklar için aşk, anne baba olmakla eşdeğerdir. Bu algı ancak ebevenlik yaklaşımları ve toplumsal cinsiyet algısı değiştikçe değişecek sanırım.
Gürbüz “servet kadar” sözcüğe sahip ama Özgür’ün gülümsemesine ve içtenliğine sahip değil. Özgür’ün söylemek istediği çok şey var ama sahip olduğu üç kelimeden başka sözcüğü yok. Kalbindeki bütün aşkı bu üç sözcüğe yükleyerek Cemile’ye gönderiyor: “kiraz! toz, sandalye!” Cemile’nin hiç sözcüğü yok ama gülümsüyor ve Özgür’ün yanağına bir öpücük konduruyor.
Sorunlu Bir Çeviri
Kitabın ilk baskısı 2012 yılında oldukça sorunlu bir çeviriyle yapıldı. Hikâyesi, kurgusu, çizimleri çok başarılı olan, çok sayıda dile çevrilmiş bir kitabın orijinal dili bu kadar kötü ve bu kadar sorunlu olamazdı. İkinci baskı, çeviri yeniden gözden geçirilmiş olarak yapıldı ama hikâyeye yakışır bir incelik yine de yakalanamadı. Üstelik çok ciddi bir sorun da gözden kaçırılmıştı. Son bölüm, “Özgür’ün söyleyebilecek bir sözcüğü daha vardı…” diye başlıyor ve Özgür sakladığı son sözcüğü Cemile’nin gözlerinin içine bakarak söylüyor: “bir daha!” Öykü böyle bitiyor. Ama “bir daha” bir değil iki sözcükten oluşuyor? Fransızca orijinal metinde son sözcük olan “encore”, aslında Türkçede “tekrar” ya da “yeniden” anlamına geliyor. Özgür’ün bir sözcüğü kaldığı halde iki sözcükten oluşan “bir daha” kullanılınca, çevirideki inceliksizliğin yanına, bir de tutarsızlık eklenmiş oluyor. Kitabın en son 5. baskısı yapıldı ama aynı sorun varlığını sürdürüyor. Çeviri metinlerde dilsel çalışma oldukça önemli. Yalnızca çevirmenle bitmiyor, çeviri editörlüğü de gerektiriyor. Ama kitabın künyesinde çeviri editörü görünmüyor.
Kitabın ilk baskısından sonra çevirisi yenilense de internet satış sitelerindeki kitap tanıtımında kullanılan alıntı hâlâ ilk baskıya ait: “Bir ülke vardı ki orada yaşayan insanlar neredeyse hiç konuşmazlardı. Bu büyük sözcük fabrikasının ülkesidir. Bu garip ülkede sözcükleri söyleyebilmek için onları satın almak gerekirmiş.” Üç cümle, üç ayrı zaman kipi. Bu kadar iyi bir kitap da çocuk okur da aşk da bu özensizliği hak etmiyor.
Çocuk kitaplarındaki çeviri sorunlarını ve nedenlerini ayrıntılı olarak başka bir yazıya bırakayım. Ama Büyük Sözcük Fabrikası için şuna değinmeden geçmeyeyim, çevirmenin adı kitap kapağında da iç kapakta da yer almıyor. Yalnızca künyede yer verilmiş. Bir kitabın çevirmeni, onun çevrildiği dilde okunmasını sağlayan kişidir. Çeviriyi eleştirebiliriz ama kitaplar kendi kendilerine çevrilmiyor ve koskoca bir emek görmezden gelinmemeli. Çevirmen bir kitabın okunmasını sağlayan kişi ve doğru olan, çevirmen adının da kapakta yer alması.
Her şeyin hızla yaşanıp tüketildiği yirmi birinci yüzyılda, aşka dair yeniden düşünmek için yetişkinlerin de okuması gereken iyi bir kitap Büyük sözcük Fabrikası. Aşkın “servet kadar sözcüğe” ihtiyacı yoktur belki de. İhtiyacı olan tek şey içtenliktir.
Aşkın Renkleri
Aşkın elbette üçten fazla hali, rengi de var. Bunu söylediği için iki çocuk kitabı önce hedef gösterildi, sonra toplatıldı.
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Kız Çocuk Hakları Bildirgesi” ve “Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi” kitaplarının son maddeleri diyor ki: “Madde 15: İstedikleri kişiyi sevme hakkı vardır: Kız ya da erkek (ya da her ikisini de).” Kitapların yazarı Elisabeth Brami, aynı zamanda Polonya’da çocuklar ve gençlerle çalışan bir psikolog. Çizeri ise Estelle Billon-Spagnol.
Bu iki kitap, 27 Eylül 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu kararıyla “muzır neşriyat” ilan edildi, poşete konarak +18 uyarısıyla satılmasına karar verildi. Sonra, “Kız Çocuk Hakları Bildirgesi” kitabı hakkında dağıtım ve satış yasağı kararı çıkarıldı, kitabın yayımcısı olan Yapı Kredi Yayınları ve çevirmeni Burcu Uğuz hakkında “müstehcen sözleri yayınlamak ve yayınlanmasına aracılık etmek” suçlamasıyla dava açıldı.
Çalışma Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı tarafından atanan beş birim amirinden oluşan kurulun aldığı karara Türkiye Yayıncılar Birliği, Türkiye PEN ve Türkiye Yazarlar Sendikası bir açıklama yaparak tepki gösterdi.
“İfade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan; toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gereken temel şartlardan biridir ve vazgeçilmezdir. Demokratik toplum ilkesi de ifade özgürlüğünün korunmasını, zedelenmemesini gerektirir. Ülkemizde gerçekleşen ve yayımlama özgürlüğü ile çelişen bu ve benzeri ihlalleri kaygıyla takipte olduğumuzu kamuoyunun dikkatine sunarız.”
2019 Ocak ayında Birleşmiş Milletler’in LGBTİ+ haklarına ilişkin eleştirilerine yanıt veren Türkiye, LGBTİ+’lara yönelik etkinlik ve yürüyüş yasaklarını inkâr etmiş, hak ihlali olmadığını iddia etmişti. Ama uygulamalarıyla ne üyesi olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı kriterlerine ne de imzacı olduğu İstanbul Sözleşmesi’ne uygun davranıyor. Nefret suçlarını, ayrımcılığı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini önleme yükümlülüğünü yerine getirmeyerek nefret suçu işlemeye devam ediyor.
Aslında bu kitapları başka açıdan konuşuyor olmamız gerekirdi. Mesela “Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi” kitabındaki çeviri sorununu. Doğru çevirinin “erkek çocuk” anlamına gelen “oğlan” kelimesi olması gerekirken, çevirmenler ısrarla bu kelimeden uzak duruyorlar. Bunu da başka bir yazıda ayrıntılı olarak ele alalım çünkü çok sayıda çocuk kitabı var aynı sorundan mustarip.
Aşağı bakanlar gökkuşağını da göremezler. Biz bu yüzden göğe bakmaya devam edelim ve LGBTİ+ haklarının insan hakları olduğunu 2021 yılında yeniden hatırlatayım.
Bir de şuraya Kaos Gl’nin LGBTİ çocuklarla çalışan öğretmenler için hazırladığı kılavuz kitabın linkini iliştireyim.
Son söz olarak, herkesin aşkına kimse karışamaz diyeyim. Çocuklar hariç değil diye eklemeden de bitirmeyeyim.
BÜYÜK SÖZCÜK FABRİKASI
Agnes de Lestrade
Resimleyen: Valeria Docampo
Çeviren: Çağıl Öksüztepe
Aylak Kitap, 36 s.
İstanbul, 2012.
KIZ ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ
Élisabeth Brami
Resimleyen: Estelle Billon-Spagnol
Çeviren: Burcu Uğuz
YKY, 36 s.
İstanbul, 2017
ERKEK ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ
Élisabeth Brami
Resimleyen: Estelle Billon-Spagnol
Çeviren: Burcu Uğuz
YKY, 36 s.
İstanbul, 2017.
Comments