*geç’mişim üzerine
tan doğan yazdı: "asuman susam: 'şâir.' önsöz yerine bir ‘sitem’ ve bin ‘umut!’"
“nereye gittiysem,
benden önce bir şâirin
oraya uğramış olduğunu gördüm.” /
sigmund freud
“evvelin içinde mi zaman
zamanın içinde mi evvel”
** “yoksa asli zamandan hareket edip varlığın anlamına vardıran bir yol mu vardır? yoksa bizatihi zaman kendini varlığın ufku olarak mı açığa çıkarmaktadır?” / martin heidegger
önsöz yerine bir ‘sitem’ ve bin ‘umut!’
‘eskiden’ sanat dergileri, yayınları ne çok yer verirdi ‘şâir’e ve ‘şiir’e. şimdilerde esamesi okunmuyor handiyse.. heyhat!
bendeniz ilk (1984), sözünü açacağım “şâir” yedinci (1989) “milliyet sanat dergisi genç şâirler antolojisi”nde yer almışız: hey gidi ‘zaman!’
belki de bu yazı vesilesi olacak az da olsa ‘şâir’e ve ‘şiir’e koskocaman kucak açan sanat, edebiyat dergilerinin ve yayın organlarının -belki o günlerce olmasa da- yeniden sarmalaması ‘şiir ve şâir’i değerince/anlamınca…
umudum yok değil…
“geç’mişim”de geç’miş‘im’ler…
değil bir ‘şiir’e, handiyse bir ‘dize’ye gebe olduğum çorak yeni yüz yılımda/şimdilerimde dünü gün kılıp ağır ağır, içli içli ve dahi ansızın, hâfıza-ı beşer nisyân ile mâlûl olmasın diye sanki, sürmüş közüne sacayağını “şair”, kül kül nice ‘gül şiir’i savururken akla-rûha 'ipincecik dil’iyle: geç’mişim.
sacayağı dediğim de üç kitaptan mürekkep: ‘susunca sen’, ‘ihtimal ki aşk’, ‘bir unutuş olsun.’ bir solukta sıralamak dileğim kitabı sarmalayan imge, olgu, kelime harmanını yoğunluk sırasınca: zaman, aşk, su, çocuk, hayat, anne veee yol, kalp, gölge veee peri, melek, tanrı; rüzgâr, yağmur, orman; cam, pencere, kapı; rüya, düş, gerçek veee nar ve kumsal ve kelebek ve, ve, veeee heyhat! ki ölüm. duygu-düşün bağı sımsıkı bir şiir susam’ın sunduğu ve sustuğu… kimi açık kimi örtük bir sunu, ki lezzeti dip-dış sarmaşığı/karmaşığı tadınca akıyor, hem 'şiirin neliği'ni imliyor hem 'imge'nin soluğunu; hem ses-söz-sözcük el eleliği yerde hem nefes, nefis, heves iç içeliği gökte; hem birey-toplum-evren yolculunışına çıkarıyor ‘okur’u -zannımca- hem in-dehliz-mağara ‘kuyu’larında ağ söke-öre bir örümcek-ömrüncek yürüyüşüne ‘şiirsever’i -bendenizi- hem de ‘kadın duyarlılığı’ndan seslenip 'insan olma'nın ayrdına çağırıyor, üstelik de ‘şâir’inin, gülten akın’ın “ah kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” dizelerine hep 'merhaba, merhabaa, merhabaaa!' diye diye.
geç’mişim, bir kitap adının fazlası, bir kesme iminin, ‘üstten virgül’ün koyu gölgesinde deli-dâhi güneşlenen: dünüm (geç’mişim).. caymışım (geç’mişim).. ıskalamamışım (geç’mişim).... aşmışım (geç’mişim).... tarih'im (geç’mişim).... geçmiş de bir ‘im’ (geç’mişim).. sen geç, ben yoğum/'masal’ım (geç’mişim)...
‘zaman’ imgesi bağlamınca “geç’mişim” üzerine birkaç söz
salt heidegger'in değil, azın her, çoğun hayatı sorgulayan kişiler ve de bağlamla ilintili olarak, özellikle “şâir”in sorunsalı değil mi “varlık ve zaman” olgusu? ‘susam ve zaman’ diye bir başat başlık açsak, içini doldurmakda zorlansak da öznelliğince, ‘şâirin şiirinde zaman’ diye azımsanamayacak bir düşün öbeğini sergilemekte zorlanmayacağımız kesin, ‘biz’e/‘okur'a el yordamı, us derinliği, gönül bolluğunca sunduğu dizelerince.
‘dün’ ile hesaplaşma bir ‘temel/kök/ana dert’ susam şiirinde ‘gün’ üzre/içre ki, ‘gelecek gün’e/‘yarın’a göz kırpa kırpa... bu bireyselden evrensele uzanan dertle hemhâl olup sürekli hesaplaşma (apriori/önsel felsefik kavram olarak aposteriori/sonsal olasıya uzanan) serüveni salt ‘şiir’ değil, ‘ömür’ bağlamında da irdelenen olgu, zaman-uzam bağlamınca nice etmeni de içinde barındırırken, soyut-somut birlikteliğini dize dize su katılmamış bir imge deryâsında damla damla damıtarak işlemekte, dün-gün-yarın sacayağında ‘insan-doğa-yaşam’ bağını kur(gul)arken, duyu-duygu-us süreğeninin hesabını da ‘biriki’'ince ince ince vermekte derdince.
susam şiirinde, bu bağlamda “geç'mişim”de başat kavram olan ‘zaman’ o denli ‘güçlü’ ki, söz konusu onca kavramı dillerken ne yapıp-ediyor, hepsini ‘zaman’n içine, bilinçli bir tavır/tutum yolculanışıyla çekiyor: ‘zaman çekimi.’ dilbilgisi bağlamında ‘kipler’ bir yana, bu çekim gücü ‘an’ ve ‘anı’ kavramı dâhil, düşünsel/felsefik bir boyutta gösetmekte çoğun kendini, duyu ve duygu yaşamlarını içine katarak. yürek-ipek ipliğiyle -yer yer ibrişimiyle- dize dize ince tığyla oyalarken şiirini susam, her desen, her renk ve ton dantelinde bir b‘aşk’a ebemkuşağını yansıtıyor ‘şiir gözü/gönlü’yle bakmamıza dip-görünge açarken ‘dünya’mızda ‘zaman’la...
‘zaman’lı-zamansız dizelerce bir yolculanış…
içimden geldi diyedir, içinden “zam’an” geçen birkaç dizeye bir de buradan ‘merhaba’ demek: “zaman, okunaksız yazısı rüzgârın.. eski zaman öyküleri taşımaktan mı.. kum saatinde tutsak, an..ansızlık gibi.. göle düşen vakitsiz akşam..zamanın sırrını aklında tutuyor taşlar.. eski zaman kadını bir anneanneden.. genişleyen zamanı yutkunuruz sessizce.. göğe yükselirdi zaman.. uzak ve zamansız.. zaman, okunaksız yazısı rüzgârın.. zaman yükselirken göğe, sis basıyor gözlerimizi.. çürüdükçe hatıraları mor-akan zamanın.. zaman. antik yüzünü onarır taş işçileri.. kirli çocuklarıyız zamanın / yıkanmaya yeminli.. geçmiş zamanları süpürür kraliçe.. kedi ninnisini söyler zaman.. zaman izini bırakarak geçiyor üstümüzden.. tarih susuyor zaman sorgulandıkça…”
genel görüngesiyle “geç’mişim”
geç’mişim, bir kitaptan fazlası: tarih, edebiyat, sanat, psikoloji, sosyoloji, felsefe. geç’mişim, tek tek üç, üçlü olarak şimdiden “üçübiryerde bir kült kitap.” geç’mişim, “sen benden geçtin ama / ben senden geçemiy’om” tadında 'bir başka türkü eser.’ geç’mişim hem biz hem doğa hem dünya hem de evren. geç’mişim, “şiir”.. daha n’olsun?!...
mâdem “şiir”, bir parmak bal çalmak olmazsa olmaz akla-rûha-ömre dizelerce: “gökyüzü makamını arıyor.. nihavent akan su damlası.. gümüş kıvılcımlı gece ıssız.. ayın serin yüzüne sakla beni anne.. bulutlar emip alsın içimin beyaz zehrini.. sabah yüzlü tapınağım şefkat olsun.. ölümün örtük özlemi.. ölümsek bir denizden.. arzunun buzul çağı kuşölümleri çoğaltan.. oyaları salkım saçak bir özlem.. bir nal gibi delireceksin.. kirimizle parlar su içtiğimiz sebil.. aşk büyünün ikiz kardeşi / gökyüzünün aksütünden emen.. arguvan gırtlaklı bir zencidir / payımıza düşen gece.. bir dervişin uçmak haliyim.. kör odalarda saklambaç da oynanır şeytanla / şehla bir pencereden seyredebilir de dünya.. sırra sadık bir mızıkaysan çalarsın şarkıyı.. üstümüzde yarım bırakılmış öyküler.. dingin cennetin kapısında da başlar cinnet.. melez bir soysuzlukla suçlandırılmaktı / ötekini kendi gibi seviyor olmak.. firketesi ince ellerinde anneanneydi özlemek.. saçları topuklarını döverken sarısabırların.. bir kandil kanar gece ney ağlar / evde unutulmuş kızların lâl dili.. maddenin son hali aşktan ibaret.. güğüm güğüm oğulbalı çözdüğüm düğüm.. bir aksak semai yolum yürürüm.. öteki'ni sevmenin korkunçluğuydu sevgili.. aşka ne kadar küçüğüz ve göçmen.. sorulara bir ünlemim çoktandır / yanıtlar boynuma asılı soru işareti.. kimliğimi soranlara rehin verdim.. bir cenin duyarlılığıdır dostluklar gecikmelerde ölür.. bir ayna kırılır içimde / bir kent düşer kan revan.. sabah gibi özlediğim sevgili.. boynu aşka uzayan bir kırılgan.. senin kadar yaralıyım yurdum.. aslında aynı yalnızlığın hikâyecisi bütün şairler.. söz en büyük simya yolları kesiştiren...”
son söz yerine
söz söylenmez güzel sözün üstüne, yolumuz ‘şiir’le kesişmişken veee “gecikmişim!” demeyesiniz diyedir geç’mişim, ömrünüze sonsuz bir an katma fırsatı varken.
*geç'mişim, everest yayınları, 1.basım: ocak 2023, istanbul.
** varlık ve zaman / sein und zeit, türkçesi: kaan h. ökten, agora kitaplığı, birinci basım: eylül 2008, istanbul.
hamîş: bir ‘apostrof’ kadar mı yoksa bir insan yolu?!
şerh: düşüyorsam kitaptan son iki dizeyi buraya ve dahi tarihe, duyula-düşünüle diyedir geç’miş-gün-yarın: “gül kokulu kan damlalarıyla / kutsanmaya hazır mısın ülkem.”
not: “foça sanat köyü”nde ‘son bahar’da gerçekleşen (04-08 eylül 2024) ‘edebiyat-doğa-gezi kampı’nda naif, zarîf, güler yüzlü-güzel gönüllü ‘şâir’le tanışmak pek hoştu.
bence: hep göz/gönül/akıl mesâfenizde tutulacak bir “şâir” bence asuman susam.. ya sizce?... – tâkîpte kalın bir de ‘yarın’(lar)ını…
soru(n): kaç “güzel şâir” var acep yüzü-sözü, gönlü-ömrü “şiir”i gibi güzel?
Comments