İnsanların yaşamına ilham veren kent Barcelona
Neslihan Hazırlar, İbrahim Berksoy’un kaleme aldığı, anıların da eşlik ettiği anlatı kitabı, Barcelona Mavisi üzerine yazdı.
Neslihan Hazırlar
"Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler..."
Martha Mederios
İnsanların yaşamına ilham veren, bazen aşkların başladığı, bazen taçlandığı, özgür kadınların kenti Barcelona... Bugün yolcu gemilerinin renk kattığı limana Kristof Kolomb anıtı rehberlik ederken, yanı başındaki bit pazarı ışıklı gemilere karadan göz kırpıyor. Barcelona’nın kalbi La Rambla’da atar. Gaudi’nin apartmanları, Park Güell’i, Sagrada Familya’sı şehre atılan imzasıdır Mimar Gaudi’nin. Yüz yıllar boyu sanatçılara ve edebiyatçılara ilham veren kent, iç savaşın da izlerini taşır.
İbrahim Berksoy’un Barcelona Mavisi kitabı, Akdeniz’in kıyısında konuşuldukça ve yazıldıkça çoğalan bu Katalan şehrinde Barcelona mavisinin izini sürüyor. Anıların da eşlik ettiği bu anlatı kitabı 8 bölümden oluşuyor.
Barcelona Mavisi
“Barcelona Mavisi” adlı giriş bölümünde denizin ve gökyüzünün maviliğinin, şehrin rengini oluşturduğunu, bu maviliğin sanata ve edebiyata etkisini anlatıyor:
“Adı Barcelona ile anılan Picasso’nun Barcelona’daki erken dönemi bir bakıma mavinin hüznünü simgeler. O dönemin ürünü 'Yaşlı Gitarist' adlı yağlı boya tablo Picasso’nun 20. yüzyılın başındaki maviye boyanmış gitarın hüznünden derin izler taşır. Barcelona’nın yaşlı gitaristinin o mavi gitarı, en az Barcelona kadar ünlüdür. Barcelona’da gitar da, Blues da, Endülüs’ün Flamenkosu da mavidir, masmavidir...” diyor ve ülkemizde mavinin edebiyata ve sanata yansımalarından da örnekler veriyor. “Hani, 'Her yol Roma’ya çıkar' denir ya; burada da her yol Barcelona Mavisi’ne çıkar,” diye belirtiyor yazar.
“Barcelona ‘da Bir Yılbaşı Heyecanı” adını taşıyan ilk bölüm yol arkadaşı Érica’ya “Merhaba” dediği, Walt Whitman’ın şu dizeleriyle taçlanıyor:
“Hey yabancı, yolunun üzerinde bana rastlar da benimle konuşmak istersen neden konuşmayasın.
Ya da ben neden seninle konuşmayayım.”
Barcelona’da Érica ile birlikte yılbaşı akşamı için, Picasso’nun 17 yaşındayken ilk resim sergisini açtığı Four Cats lokantasından rezervasyon yaptırma uğraşlarını, Érica ile tanışma ve ilk buluşma anılarını okurla paylaşırken yerel lezzetlerden de bahsediyor yazarımız.
Hem geçmiş zaman, hem şimdinin modernitesi, hem gelecek arzusunun birlikte döndüğü bu mavi şehri tanımak için adımlanması gerektiğini söylüyor, bir de David Le Breton’un, Yürümeye Övgü kitabından şu alıntıyı okurla paylaşıyor:
“Yürüyüş dünyaya açılmalıdır. Yaşama dair olumlu duygular vererek onarır insanı. Bütün duyguların açık olmasını gerektiren etkin bir meditasyona sokar. İnsan çıktığı yürüyüşten bazen değişmiş olarak döner ve o anki yaşamlarımızda ağır basan ivediliğe boyun eğmektense zamanın keyfini çıkarmaya eğilimli hisseder kendini. Yürümek geçici ya da kalıcı olarak bedenle yaşamaktır...”
Érica’nın rehberliğinde geziyor, bizleri de gezdiriyor:
“La Boqueria’nın çıkışında, pazar yerinin hemen yanında Joan Miro mozaiği ile süslenmiş zarif bir metro istasyonu var. Liceu İstasyonu. La Rambla’nın buluşma yeri. Buraya gelip de günün anısına Joan Miro’nun mozaiğinin önünde fotoğraf çektirmeyen yoktur herhalde. Érica, metronun önünde ikimizin de göründüğü ‘selfie’ çekti.”
Barcelona sokaklarının, meydanlarının, mimarisinin, tarihinin, müzelerinin, şair, mimar ve ressamlarının, diktatörlerinin kısacası şehrin hafızasının anlatıldığı ilk bölüm La Rambla’da gezinti tadında okuruna fotoğraflarla gülümsüyor.
Herkes Madrid’e Gelir ve Gider
“Her yolculuk bir başka yolculuğa kapı aralar derler; doğruymuş... deniz mavisi ile gök mavisinin uzaklarda bir yerde buluştuğu Akdeniz’in kıyısındaki bu masmavi şehre günün birinde yeniden geleceğimi artık adım gibi biliyordum. Nereye gitsem bu şehir arkamdan gelecekti; biliyordum.” diyor, yazar ikinci bölüme başlarken.
Bu bölümde yazar, bir Fenerbahçeli olarak Real Madrid-Galatasaray maçını izlemek üzere Madrid’e gidiyor ve bizimle bu yolculuk deneyimini paylaşıyor. Maçı Érica ile birlikte izliyorlar. O akşam herkesin Galatasaraylı olduğu unutulmaz bir gece yaşıyorlar sonuç mağlubiyet olsa da...
Ertesi günlerde Madrid’in sokaklarını, caddelerini, meydanlarını, parklarını ve müzelerini keşfe çıkarıyor bizi, Érica’nın rehberliğinde...
17. yüzyıldan kalma Plaza Mayor meydanının Juan de Moro tarafından 1619’da inşa edildiği günlerden bugüne karnavallara, törenlere, sergilere, pazarlara ev sahipliği yaptığını öğreniyoruz. Meydanın tam ortasında at üstünde 3. Philip’i temsil eden heykeli, hediyelik eşya dükkanlarındaki İspanya ‘ya dair eşyaların fotoğraflarını okurun zihnine kaydediyor.
“Madrid’e gelip de kentin en işlek meydanı Puerta del Sol’a uğramadan geçmek, Madrid ‘in simgesi ayı ve çilek ağacı (madrono) heykelini görmemek olmazdı.”
“Madrid için söylenen bir söz varmış: “ Herkes Madrid’e gelir ve gider”... Rehberde bunu okuyunca çok sevdiğim bir Karadeniz halk türküsünü anımsadım: “
“Bu dünya bir pencere
Her gelen bakar gider”...
Toledo’da Bir 14 Şubat Akşamı
“Eğer yolunuz Madrid’e düşerse İspanya’nın Altın Çağı’ndan bu yana yaklaşık 500 yıldır ülkeye başkentlik yapan bu kadim kenti gezdikten sonra Atocha istasyonundan hızlı trene binip, yarım saatte Toledo’ya gitmeyi ihmal etmeyin” diyor gezgin yazarımız.
Bu eski başkenti tanıyıp anlamak için sokaklarında dolaşmak, akşam ışıklar altındaki şehri seyretmek, şehre hayat veren Tajo nehrinin akışını gece sessizliğinde dinlemek gerektiğini belirtiyor. Kenti çepeçevre kuşatan ortaçağdan kalma kent surlarından, Tajo Nehri nin iki yakasında yaşanan hayatları birleştiren ortaçağdan kalma Alacantra ve San Martin Köprüsü’nden şehrin görünür yüzünü yansıtırken, tarihinden de bilgiler veriyor.
“Toledo aynı zamanda dünyaca ünlü İspanyol yazar Cervantes in belki de kendisinden de ünlü roman kahramanı Don Kişot’un kalkanı ve mızrağı ile yel değirmenlerine karşı umudu ve gelecekteki güzel günleri savunduğu şehir. Bu yüzden şehrin hemen her yerinde, sokaklarında, meydanlarında bir Don Kişot heykeline rastlamak mümkün.”
Granada’nın Ak badanalı Evleri
Granadalı şair Federico Garcia Lorca’nın evini ziyaretle başlayan gezi, Lorca’ya ait bilmediklerimizi fısıldıyor.
“Lorca’nın, ‘Bir aşığın sevgilisine aşkını yazabileceği en güzel şehirdir Granada.’ sözü en az kendisi kadar ünlüdür. Gezip gördükçe Lorca’ya hak verecek bu güzel kentin büyüleyiciliğini her gittiğimiz yerde daha çok hissedecektik, “ diyor.
“Benim sevgili yol arkadaşım Érica nereden bilecek o anda İspanya İç Savaşı’nda cinayete kurban giden Federico Garcia Lorca için içten içe ağıt yaktığımı gözümden iki damla yaş aktığını...”
Granada’nın gizemli sarayı Elhamra’yı adım adım gezmek isterseniz sayfalar üzerinde bir gezinti yapabilirsiniz.
“Sarayın altın oran’a dayalı matematiksel kurgusu çinilerde, taş işçiliklerinde, hemen her yerde kendini gösteren harikulade geometrik figürlere yansımış Endülüs yıldızı yalnızca Elhamra Sarayı’nın değil Granada’nın da simgesi olmuş.”
“Ahmet Telli’nin ‘Belki Yine Gelirim’ adlı çok sevdiğim bir şiiri vardır. Ayrılırken o şiir anımsadım belki yine geliriz, diyerek istemeye istemeye saraydan ayrıldık...”
Granada’da Sacromento tepesinde bir Flamenko gecesinin kırmızılığındaki, yanık haykırış, sangria yudumlarına düşüyor.
Selam Katalunya
İspanya iç savaşından kalma bir çığlık olan 5. bölüm bu savaştan izlerin yazıldığı kitaplardan bahsediyor. Barcelona’da Mimar Gaudi’nin imzasını taşıyan yapılarda soluk almanın heyecanını yaşatıyor.
Katalunya Ulusal Sanat Müzesi’nde Ortaçağ’dan modernizme uzanan bir gezintide büyüleyici sanat eserlerini sanat akımları ve dönemleriyle birlikte öğreniyoruz. Ardından bu bölüm bir tren yolculuğu sonrası Valencia’da yerel lezzetlerin tadıldığı Neco lokantasında son buluyor.
Akdeniz’in Maviliğinde Bir İlkyaz Coşkusu
Akdeniz’in kıyısında bir mavilik ve o mavilikte biz... 6. bölümde uluslararası festivallerin yapıldığı sayfiye kasabası Benicassim’i farklı bir tatil rotası olarak ayrıntılarıyla okuyucuya öneriyor.
İnci Adasi Majorca
“Bilemezdim incinin biricikliğini buraya gelmeden önce” sözüyle başlayan 7. bölümde; Akdeniz’de İspanya’nın en büyük adası, tarihi, doğası, masmavi denizi, daracık ada sokaklarıyla uçsuz bucaksız sahili, nefis Akdeniz yemekleriyle, inci cenneti Mayorka’dan (Mallorca) bahsediyor.
Komün Günlerinden Bugüne Paris’te Bir İşçi/Göçmen Mahallesi Manilmontat
Henry Miller’in konusu Menilmontant’ta geçen ve filmi de olan Clichy’de Sessiz Günler romanını Paris’e gelmeden önce okuduğundan bahsediyor 8. Bölümde yazarımız. Érica ile ışıltılı Paris’i müzeleri, kafeleri, mimarisi ve sanatıyla okura tanıtıyor.
“Komün günlerinden bugüne Paris’te bir işçi/ göçmen mahallesi Menilmontant’’ta anılarla yüklü birkaç güzel gün geçirdik Érica ile birlikte; Hiç aklımdan çıkmaz...”
Son Söz
“Zaman içinde seyahat bu kadar kolay bu kadar hızlı olmasaydı bu kitapta anlatılanlar bu kadar kısa sürede kağıda dökülmezdi”
Alain de Botton’un Seyahat Sanatı’nda dediği gibi, nereye gitmemiz gerektiği konusunda bize tavsiyede bulunan çoktur ama neden ve nasıl gideceğimizi söyleyen yoktur...
Son bölümde gezi ile ilgili kitap makale ve film önerilerini okuyup not alıyoruz.
Bu nadide anlatı, anı içeren bir nevi İspanya seyahatnamesi okuruna, gezgin ruhunu aşılamayı bekliyor.
BARCELONA MAVİSİ
İbrahim Berksoy
Kekeme Yayınları, 2022
Sevgili arkadaşım İbrahim BERKSOY bizleri,senin kitabından birkez daha okumuşcasına ve bu güzel geziye;okurken yine bizleri içine alırcasına dahil ettiğin için teşekkür ederim.Güzel insan yüreğine ve kalemine sağlık.Neslihan HAZIRLAR hanımefendiye de,burada bir teşekkür etmeden geçmeyelim.Hep sağlıklı ve güzel kalın. Kadir ÇEVİK
Akdeniz sıcaklığında masmavi bir inceleme yazısı... Tebrikler... Barcelona hiç bu kadar yakın olmamıştı...