Sovyet westerni de mi olurmuş demeyin
Töre Sivrioğlu yazdı: "Beyaz Çöl Güneşi, Hikaye örgüsü, mizah ve kara mizahın kullanımı, iyi-kötü mücadelesi, silah merkezli olması, çölün ve kurak kasabaların arak plandaki rolü, yan tiplemeleriyle 1970 yapımı Beyaz Çöl Güneşi aslında tam bir spagetti westerni olarak görülebilir."
Sovyet westerni de mi olurmuş demeyin. Beyaz Çöl Güneşi (Бе́лое со́лнце пусты́ни) western tarihinin en iyi örneklerinden biri. Gerçi konu Türkmenistan’da geçtiği için western değil eastern mi demek lazım bilemedim. Hikaye örgüsü, mizah ve kara mizahın kullanımı, iyi-kötü mücadelesi, silah merkezli olması, çölün ve kurak kasabaların arak plandaki rolü, yan tiplemeleriyle 1970 yapımı Beyaz Çöl Güneşi aslında tam bir spagetti westerni olarak görülebilir. Filmin Isaac Schwartz tarafından yapılan müzikleri de spagetti westernleri kadar akılda kalıcı ve güzel.
Konu Rusya’da Beyazlar ve Kızıllar arasında yaşanan iç savaş döneminde 1919-1921 yılları arasında geçiyor. Spagetti westernlerinin arka planda Amerikan İç savaşını ya da Meksika –Fransa savaşını kullanmaları gibi burada da bir savaşın arka cephesine tanık oluyoruz. Bu senelerde Kızıllar bir yandan Beyazlarla işbirliği halindeki bir takım Müslüman çetelerle (Basmacılar) de çatışmaktaydılar. Kızıllar bölgede, spagetti westernlerindeki kötü Meksikalıların karşılığı olan, Basmacı çete reisi Kara Abdullah (Kahi Davidoviç Kavsadze) adlı bir haydutun peşindeler.
Kara Abdullah son anda Kızılların elinden kaçıyor. Ama (sayısını hatırlayamadığım) 8-10 kadar karısı da Kızılların eline düşüyor. Spagetti westernlerinde zulüm altındaki Meksikalı kadınları kurtaran Amerikalı kahramanlar gibi burada da sarışın Ruslar bu kadınları özgürleştiriyorlar ve artık çok eşlilik ve cariyelik kaldırıldığından kadınları ailelerine teslim etmeye karar veriyorlar. Ve hepsini bir oldu-bittiyle hikayenin esas oğlanı olan Sukhov’a (Anatoly Kuznetsov ) zimmetliyorlar. Sukhov kadınları almaya geldiğinde hepsini evlerinin bahçesini süpürürken buluyor. Kadınlar yabancı bir erkeğin yüzlerini görmemesi için aynı anda fistanlarını kaldırıp yüzlerini örtüyorlar ama tam bu esnada hepsinin göbekleri ve göğüsleri açıkta kalıyor.
Film bunun gibi mizah öğeleriyle doğu kültürünün Batılılara tuhaf gelen niteliklerini alaya alan öğrelerle dolu. Filmde kadınları yüzlerini göremediği için çarşaf renkleriyle ayırmaya çalışan Sukhov’un halleri seyircinin en tebessüm ettiği anları. Hepsini sürekli biribirine karıştıran Sukhov ara sıra eksik olan var mı diye çölde yoklama yapıyor. Kadınların adını listeden okuyor ve adı okunan kadın ayağa kalıkyor. Ve her sayımda en son yetişen mutlaka adı üç beş kere tekrarlanan kadınların en genci olan Gülçetay (Tatiana Fedotova) oluyor. Tıpkı İtalyan westernlerinde olduğu gibi kapalı bir toplum yapısı içinde sarışın esas oğlan Sukhov modern dünyayı özgürleştirici etkiyi temsil ediyor. Hatta İtalyan westernlerinin çok sevdiği etraflarında olup bitenlere ilgisiz, uyuşuk Meksikalı karakterlerin bile bir karşılığı var. Film boyunca uyuklayan üç sarıklı ihtiyar derviş doğuda zamanın durmuş olduğuna işaret ediyor. Kötü adamlar ve iyi adamlar sürekli bir mücadele halindeyken onlar afyonlanmış gibi hissiz ve tepkisiz şekilde duruyorlar. Yanı başlarında patlayan bir bomba nedeniyle üçünün birden aynı anda sarıkları havaya uçarken (ki şapkanın havaya uçması tipik bir spagetti westerni olmazsa olmazıdır) yüzlerinde en ufak bir hareketlenme olmuyor.
Zaman içerisinde kadınlar Sukhov’a alışıyorlar hatta onu yeni efendileri ve kocaları olarak kabulleniyorlar. Sukhov onlara boş yere artık devrim olduğunu, kadınların özgürleştiğini ve hiç birinin kocası olmadığını, zaten bir kadınla evli olduğunu anlatmaya çalışıyor. Kadınlar bu sefer Sukhov’un kendilerini beğenmediğine hükmediyorlar ve kendilerini ona nasıl beğendireceklerini tartışıyorlar. Yalnızca en gençleri olan Gülçetay bir devrim yaşandığını, dünyanın artık değişmekte olduğunu kavrıyor. Yüzünü artık saklamıyor ve onu okuma yazma öğrenmeye gayret ederken, müze binası önündeki yazıları okumaya çalışırken görüyoruz. Hatta Sukhov’un yardımcısı olan genç bir Kızılordu askerine aşık olarak ilk kez bir erkeği sevmenin ne olduğunu fark ediyor. Ama ne yazık ki kadınlar arasında en özgürlükçü olanı, Kara Abdullah geri döndüğünde en ağır bedeli ödeyeni oluyor. Ardından Kara Abdullah’ın adamları diğer kadınları öldürmek üzereyken pasifleşmiş, alkolik bir eski Çarlık askeri olan –gerçek bir karekterden esinlenilen- Pavel (Pavel Luspekayev) son anda fikir değiştirerek kadınları ve Sukhov’u kurtarmaya karar veriyor. Filmin bence en etkileyici karakteri olan Pavel Çarlığı yıktıkları için Kızıllardan da nefret eden biri olduğundan Sukhov’un çabalarıyla da haydutların zalimlikleriyle ilgilenmiyor. Ama hayata küsmüş, tüm yaşam enerjisini ve amacını yitirmiş çökmekte olan bir karakterden ömrünün son anlarında kadınları kurtarmak için yaşamını feda ederek doğru olanı yaptığına inanan birine dönüşüyor. Yani bir bakıma Bolşevik devriminin Çarlık mirasıyla uzlaşmasını temsil ediyor. Film sırasında Pavel karakterini canlandıran Pavel Luspekayev ağır hastaydı ve bacakları da daha film tamamlanmadan kesilmişti. Zaten bu onun son filmi oldu. Ağır hastalığı sırasında canlandırdığı karekterle, bu trajik tesadüf sonucu, belki de sinema tarihinin en iyi ruh bütünleşmelerinden birini sağlamıştı.
Gülçetay Kara Abdullah’ın elinde can verdikten sonra Sukhov kurtarabildiği kadınları son kez teker teker saymaya başladığında bir anlığına Gülçetay’ın artık var olmadığını unutup yine onun yoklamaya her zamanki gibi geç kaldığını sanıyor. Neredeyse adını söyleyecek oluyor ama dili o anda düğümleniyor. Sıranın sonundaki boşluğa öylce bakarken sizi hep güldüren bu sahnede öylece burkuluyorsunuz. İşte bu sahne de bence Beyaz Çöl Güneşinin en güçlü ve akılda kalıcı anı.
Vladimir Motly tarafından yönetilen Beyaz Çöl Güneşi genellikle ağır anlatımlı örneklerinden tanıdığımız Sovyet sinemasının farklı bir yanını temsil etmekte. Politik sinemanın ya da Sovyet tarzının bir örneği sayılmaz. Ama Western türünü sevenler için ise mutlaka izlenmesi gereken bir klasik.
コメント