top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Buket Uzuner’in Tabiat Dörtlemesi ve doğanın içinden doğayı yazmak

Hatice Bakanlar yazdı: "Buket Uzuner’in 2012-2023 yılları arasında Everest yayınları aracılığıyla okuyucuyla buluşan Tabiat Dörtlemesi Su, Toprak, Hava, Ateş kitapları için sahada ve masa başında ne kadar çok araştırma yapmış olabileceği düşünülürse, bu dörtleme daha da kıymetli hale geliyor (Türk mitoloji dersleri alması, kitapların geçtiği şehirleri bizzat ziyaret etmesi, konularıyla ilgili kamu görevlileriyle görüşmeler yapması atlanmamalı)"




Buket Uzuner’in 2012-2023 yılları arasında Everest yayınları aracılığıyla okuyucuyla buluşan Tabiat Dörtlemesi Su, Toprak, Hava, Ateş birçok bakımdan üzerinde durulması gereken bir eser. Öncelikle yazarın Türk edebiyatına ekoloji ve ekofeminizm penceresinden bir katkı sağlama çabası takdire şayan. Ayrıca, dört eserinde Türk mitolojisine bilmediğimiz yönleriyle yer verilmesi değerli. Birinci kitaptan dördüncü kitaba uzanan polisiye bir hikâye kurgulayarak olay örgüsünü ilgi çekici hale getirmesi ve bu sayede genel okur kitlesine hitap etmesi akıllıca. Dil kullanımındaki çeşitlilik ve dijital dünyaya yakınlığı açısından Z kuşağını yakalayacak dokunuşları da dikkate değer. Yazarın tüm bunları yapabilmek için sahada ve masa başında ne kadar çok araştırma yapmış olabileceği düşünülürse, bu dörtleme daha da kıymetli hale geliyor (Türk mitoloji dersleri alması, kitapların geçtiği şehirleri bizzat ziyaret etmesi, konularıyla ilgili kamu görevlileriyle görüşmeler yapması atlanmamalı). Yazarın bu dörtlemeyle hem genel olarak bakıldığında hem de her bir kitap özelinde son dönem Türk edebiyatına iz bırakacağı şüphe götürmez. Öte yandan, bu dörtlemeyi edebi açıdan ve ekoeleştiri açısından ideal derinliğe yerleştirmekte biraz zorlandığımı itiraf etmeliyim. 


Her bir kitap belli bir kaygının sonucunda ortaya çıkmış. İstanbul’da geçen Su’da kadın cinayetlerine, Çorum’da geçen Toprak’ta tarihi eser kaçakçılığına, Kayseri’de geçen Hava’da nükleer santrallere ve Mardin’de geçen Ateş’te sığınmacılara odaklanılıyor. Kitapların tamamında küresel ısınma ortak sorun ve yazarın bakış açısından ekofeminizme ve ekolojik değerlere yakın olan Türk mitolojisi de ortak referans. Bununla birlikte kitaplarda bahsedilen bu noktaların ön plana çıkması, yazarın radarına başka konuların girmediğini düşündürtmesin. Mezhep ayrılıkları, aile içi istismar ve baba-oğul / anne-kız ilişkileri de dörtlemede değinilen konular arasında. İleride 21. yüzyıl Türkiye’sinde ne gibi sorunlarla boğuşulduğunu araştırmak isteyen araştırmacılar için bu kitaplar çok güzel bir çerçeve sunuyor. Bu bakımdan kitaplar günceli yakalamış; fakat bir okur olarak beni genel olarak zorlayan sorun -çok önemli birçok meselenin bir esere sığdırılması çabası- beni bu seride de zorladı.


Ana karakterimiz araştırmacı-gazeteci Defne Kaman gençler arasında çok sevilen ve ilgiyle takip edilen, ekolojik ve toplumsal duyarlılığı yüksek bir kadın. Defne Kaman’ın bu hassasiyetlerle yetişmesinde en önemli faktör, eczacı ve şifacı olarak tanıtılan Umay Nine isimli ananesi. Defne Kaman bir gazeteci olarak peşine düştüğü sorunlu haber dosyalarıyla uğraşırken ilk başta rasyonel açıklaması olmayan bir şekilde ortadan kayboluyor. Umay Nine dahil tüm sevdikleri ve aralarında Alevi olduğu için sevdiği kızla evlenmesine yıllarca engel olunan polis memuru Ümit Kaman’ın da yer aldığı polis ekipleri Defne Kaman’ı aramaya koyulur. Bütün kitaplarda hikâye, kayıp Defne Kaman’ın aranması üzerine kurulu. Dörtleme, işte bu olay örgüsü nedeniyle polisiye türüne yaklaşıyor. Bu arayış esnasında biz karakterlerin ağzından çevre sorunlarına ve toplumsal sorunlara ilişkin birçok yorum okurken Türk mitolojisinden Anadolu tarihine, biyolojiden eczacılığa pek çok alanda bilgiler ediniyoruz. Bu noktada eser kurgusallığın dışına çıkarak okur için zengin bir ansiklopedi haline geliyor. 


Kurgusal eserler olan romanlarda kurgu dışı unsurlara yer verilmesinde sorun yok. Son yıllarda edebiyatın felsefe, psikoloji ve sosyoloji gibi iç içe olduğu disiplinler dışında kalan disiplinlerle, özellikle fen bilimleriyle ortaklığa girmesi sık karşılaşılan ve bence edebiyata zenginlik katan bir durum. Sorun, bu ilişkinin didaktik bir şekilde kurulmasında. Dörtlemede Umay Nine, ekolojik değerlerin temsilcisi, yer yüzünde tüm canlılar için hayatın savunucusu. Durum ne olursa olsun Umay Nine’nin ağzından dökülen her kelime bu değerleri öğretmeye yönelik. Gündelik hayatın içinde yemek yerken, torunuyla muhabbet ederken, torunu kaybolduğunda üzüntü içindeyken, hemen her anında Türk mitolojisine referansla ekolojik değerlerden bahseden yaşlı bir kadın Umay Nine. İnsan dışı doğaya da sevgisi olan bilge yaşlı kadın karakterinin ön planda tutulması ekofeminist açıdan çok güzel bir hareket; ancak bu karakterin acıları, sevinçleri, hataları, pişmanlıkları olan bir karakter olarak değil de bir değer savunucusu olarak kurgulanması yapay bir tat bırakıyor. Sanki yolculuğuna eşlik ettiğimiz kişi bir roman karakteri değil, okura Türk mitolojisini ve ekofeminizmi öğretmekle sorumlu bir ajan. Umay Nine ve Defne Kaman’ın savunduğu değerlerde ne kadar haklı olduklarını görmemiz için tam karşıt noktada, tüketim kültürü ve kapitalizm cephesinde Defne Kaman’ın annesi ve ablası var. Umay Nine ve Defne ne kadar iyi yürekli, düşünceli, ince karakterlerse anne ve abla da o kadar düşüncesiz, paldır küldür karakterler. Romanlar, Umay Nine gibi olanlar, olabilecekler ve diğerleri gibi bir kutuplaşmanın gölgesinde kalıyor. Dolayısıyla, her ne kadar karakterlerin yarım veya cevapsız kalan aşkları veya ailevi sorunları gibi sorunlarına değinilse de karakterler gözümüzde ete kemiğe bürünmüş insanlar olarak canlanmıyor; her biri bir değerin veya ideolojinin temsilcisi olan kâğıttan karakterler olarak beliriyor. Çok büyük bir emeğin ve çalışmanın ürünü olduğunu gördüğümüz bu dörtlemenin edebi derinliğe ulaşamadığını düşünmeme sebep olan en önemli etken bu:

Karakterlerin Orta Çağ alegorilerinin karakterleri gibi kurgulanması.


Bunun dışında, dörtlemenin genelinde karakterler hakkında bilgi tekrarına düşülmesi dikkatli okuru biraz yoruyor. Umay Nine’nin güneş şeklinde turuncu hasır çantası, iki yandan örülmüş uzun beyaz saçları, Semahat’ın kırmızı ayakkabıları, Defne’nin kızıl saçları… Bu betimlemeler fazlasıyla sık tekrarlanıyor. Yazarımız kitaplarının münferit de okunabileceğini düşünerek bu tercihte bulunmuş olabilir; ama edebi açıdan bu tekrarların aynı kitabın içinde yer alması biraz rahatsız edici. Ayrıca, hikâyenin polisiye olarak kurgulanması yazarın savunduğu ve aslında günümüz dünyasında her aklı selim insanın savunması gereken değerlerin daha geniş bir okur kitlesine ulaşmasını sağlasa da bizi edebi olarak kuru bir zemine çekiyor. Birinci kitap bittikten sonra ikinci kitapta da benzer bir olay örgüsüne çekileceğinizi hissettiğiniz an sonunu bildiğiniz bir hikâyeyi okuduğunuzu düşünmeye başlıyorsunuz. Bu, maalesef okuma zevkine ket vuruyor. Yazarımız, savunduğu çok önemli değerleri özellikle genç okura bir mesaj olarak iletmeye çalışırken eserlerinin bir edebiyat ürünü olarak estetik tarafından biraz fedakârlık etmiş gibi duruyor.


Beni bu kitaplar konusunda ikilemde bırakan bir diğer nokta da adını doğanın dört elementinden alan bu eserlerin ekoeleştiri açısından konumu. Kitapların arka kısmında, Türkiye’de ekoeleştiri denince ilk akla gelen akademisyenlerden Serpil Oppermann ve Ufuk Özdağ gibi hocalarımızın övgü dolu yorumlarını okuyoruz. Hatta kitapların içinde yazarımızın bu isimlere kurgusal karakterler üzerinden de teşekkürlerini sunduğunu görüyoruz. Bu hocalarımızın yorumlarından sonra bu dörtlemenin ekoeleştirel açıdan değerini tartışmaya açmak bana düşmez; ancak gerçekten doğaya odaklı kurgusal bir eserde doğanın karakterlerin diyaloglarına konu olmanın ötesinde başlı başına bir karakter veya hikâyeye yön veren ana unsur olması gerektiğini düşünüyorum.


İklim değişikliği, ilk kitaptan son kitaba herkesin havanın sıcaklığından şikayetçi olduğu konuşmaların konusu. İnsan dışı hayvanlar, evdeki kediler dışında Defne Kaman’ın kaybolduğu zamanlarda onu temsilen ortaya çıkıyor. Buket Uzuner’in kesinlikle antroposentrik bir tutumu yok; kendisi zaten eğitim geçmişi ve çevre aktivisti olarak imza attığı başarılar nedeniyle de antroposentrizmden çok uzak. Fakat bu dörtlemede doğa Umay Nine’nin çoğu zaman monolog hissi veren konuşmalarında, Defne Kaman’ın köşe yazılarında ve bu ikisi arasında paylaşılan el yazması kitaplarda vurgulanan bir konu. Kendi ağırlığı olan, başlı başına değeri olan, romanların çıkış noktasında olmakla birlikte romanlara yön veren bir unsur değil. Aslında kurgusal bir eserde bunu sağlamak çok zor. İnsan dışı hayvanların veya bitkilerin dilini biliyor muyuz ki onların ağzından hikâye yaratalım? Bu acizliğimiz yüzünden bile doğayı öncelemek istediğimiz eserlerde bilim-kurgu veya büyülü gerçekçilik devreye giriyor. Bu nedenle, geneli gerçekçi bir şekilde kurgulanmış bir dörtlemede doğa merkeze oturamıyor. Doğa yazınının çıkmazı burada: İnsan olup insan olmayan doğayı anlatabilmekte. Bu dörtlemede bunu başarmak üzere yola çıkan Buket Uzuner’in bu çıkmaza düşerek didaktizmden kendini çok kurtaramadığını hissettim. 


Sonuç olarak, elimizde 21. yüzyıl Türk edebiyatı için çok önemli bir eser var. Buket Uzuner’e bu eserleri ortaya koymak için harcadığı emek ve zaman için hepimiz teşekkürü borç bilmeliyiz. Türk edebiyatında iklim krizine yer vermiş olması ve günümüzün toplumsal ve çevre sorunlarına değinmesi çok ama çok kıymetli. Bu çabası yazarımıza estetik açıdan irtifa kaybettirmiş olsa da takdir edilmeli. Öte yandan, edebiyatımızda doğanın gerçekten odak noktası olduğu eserlerin fazlalaşması için yapılması gerekenler bu konuyla ilgilenen yazarlar ve okurlar açısından bir soru olarak düşünülebilir. Son yıllarda, Britanya’da doğa konusunda hassasiyetleri olan yazarların ister dağ yürüyüşü, kampçılık, kuş gözlemciliği vb. birtakım aktiviteler yoluyla ister aktivizm çalışmalarıyla doğa ile birebir etkileşime girerek otobiyografik anlatılara yöneldiğini görüyoruz. Bizim edebiyatımız açısından da bu tür bir yönelim güzel kapılar açabilir. Doğanın içinden doğayı yazmak… Hoş olur.

Comments


bottom of page