top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Can Yayınları'nda Şubat ayında neler var?

Can Yayınları'ndan Şubat ayında çıkan kitapların arasında: DJ.M. Coetzee 2003 Nobel Ödülü'nü kazanan İsa Üçlemesi'nin ikinci kitabı İsa'nın Okul Günleri, Kenzaburo Oe başyapıtı Sessiz Çığlık ve Isabel Allende de Denizin Uzun Taçyaprağı yer alıyor.

Kenzaburo Oe: Sessiz Çığlık

Çocuğunu bakımevine teslim etmek zorunda kalan Mitsu ile ABD'deki hayatından kaçan kardeşi Takaşi, Tokyo'da buluşup çocukluklarını geçirdikleri köye dönerler. Hem bir süreliğine şehir hayatının etkisinden kurtulma hem de aile evlerini satma niyetindedirler. Ancak bu süreçte kendilerini aile geçmişleriyle yüzleşirken bulur ve yıllar içinde birbirlerine ne denli yabancılaştıklarını anlarlar.


Pilar Quintana: Köpek

Her bir köşeden gerçek ya da duygusal fırtınaların patlak vermesine karşın tutumlu ve özlü bir dille yazılmış Köpek yayımlandığında birçok dile çevrildi ve İngiliz Pen Ödülü'nü kazanıp Amerikan Ulusal Kitap Ödülü kısa listesinde yer aldı. Pilar Quintana annelik, sevgi ve şiddete dair bu dokunaklı soruşturmada, güzellik ile dehşet hissini yan yana getiriyor.


J.M. Coetzee: İsa'nın Okul Günleri

Çağımızın en büyük yazarlarından J.M. Coetzee, İsa Üçlemesi'nin ikinci kitabı olan bu büyüleyici alegorik romanında büyümek, ebeveyn olmak, zekâ ile duygu arasındaki daimi ikilemler gibi hayati konuları irdeliyor.


Isabel Allende: Denizin Uzun Taçyaprağı

İspanya İçsavaşı sırasında genç doktor Víctor Dalmau ile piyanist Roser Bruguera, Barselona'dan kaçarak Şili'nin yolunu tutarlar. Avrupa savaşların pençesinde kıvranırken Víctor ile Roser ülkelerinde bir türlü kavuşamadıkları huzur ve barışı şair Pablo Neruda'nın "uzun taçyaprağı" diye tanımladığı Şili'de bulurlar. Ta ki 1973'te Salvador Allende'yi deviren askerî darbeye kadar…


Ksenophanes: Fragmanlar

Ksenophanes şair ve filozof kimliğiyle 21. yüzyılın insanını sadece evrenin ve insanın varoluşunu düşünmeye ve sorgulamaya değil, aynı zamanda bizzat toplumun içinde yanlış bildiğimizi yüksek sesle eleştirmeye de çağırıyor. Hiç kuşku yok ki bu, bugünün yanlış inanç ve âdetlerinden sıyrılacak olan yarınki kuşaklarda da yankı bulacak bir çağrıdır.


Samuel Butler: Erewhon

İlk kez 1872'de imzasız yayımlanan ve adı "hiçbir yer" (nowhere) sözcüğünün anagramı olan romanın başkişisi, zengin olma amacıyla hayalî bir ülkeye gider. Tuhaflıklarla dolu ülkede, sadece sosyal statü sağlayan paranın satın alma değeri yoktur; insanın yaşam mücadelesinde tehlikeli bir rakip olarak görülen makineler yasaklanmıştır; hastalanmak hapis cezası getiren bir suç sayılır; profesörler üniversite öğrencilerine hiçbir şey söylemeden uzun uzun konuşmayı öğretirler.


Thomas Mann: Yol Hikâyeleri

"Turizmin altın çağı" olarak kabul edilen modern yüzyılda diğer sanatlar gibi edebiyat da dünyayla yeni bir bağ kurmaya başlamıştı. Thomas Mann da birçok çağdaşı gibi hayatı boyunca seyahat eden, defterlerinde ve mektuplarında bu seyahatlerin kaydını tutan, onları romanlarına ve hikâyelerine taşıyan bir yazardı. Venedik'te Bir Ölüm'ün Tadzio'su ve Büyülü Dağ'ın şifa arayan Hans Castorp'u gibi karakterler de onun gezilerinden ve uluslararası duyarlılığından koparılamayacak karakterlerdi.


Kısa Klasikler'de Bu Ay

Horace Walpole: Hiyeroglif Masallar

Walpole'un ilk kopyalarını kendi matbaasında bastığı, tuhaf bulurken bir yandan aşinalık duyacağınız bu altı masallık derleme, yazarın en bilinen olmasa da en merak uyandıran eseri. Uzaklardaki krallıklar, prensesler, büyücüler gibi bilindik öğelerle okuru büyülü evrenine çağıran kısa ve gizemli masallar birbirini izleyen kopuk imgelerden oluşan bir rüya izlenimi yaratıyor.


Victor Hugo: Claude Gueux

İlk kez 1834 yılında La Revue de Paris'de yayımlanan Claude Gueux ilhamını 1832'de cinayetten idam cezasına mahkûm edilen bir insanın gerçek hikâyesinden alır. 19. yüzyılda Paris'te yaşayan otuz altı yaşında dürüst bir işçinin önce cezaevine girmesini, ardından idama mahkûm edilmesini konu alan bu kısa roman Victor Hugo'nun toplumsal adaletsizliği gözler önüne serdiği felsefi bir anlatı olma özelliği taşır. Adaletin kendisi de en az işlenen suç kadar ilkelse sorunu nerede aramak gerekir?

Comments


bottom of page