daniil harms: kült öykücü
tan doğan yazdı: "daniil harms, kült öykücü ya da 'kitabı düşündüğümde şapkamı çıkarıyorum” denilecek bir yazar'"
“beni, hiçbir pratik anlamı olmayan ‘saçma’ ilgilendiriyor sadece.
hayatın abes tezahürü çekiyor yalnız ilgimi.”
‘sıkı yazar’, ‘iyi öykücü’ ‘güzel kitap’, sık denk düşülür üç saptama değil zannımca. az ‘çöp kitap’ okumadım değil yıllar boyunca! (o kitapçı, bu yayınevi, şu sahâf vb. demeden) aldığım, topladığım, çok sonra ‘seçtiğim’ ve ‘zamanla’ cımbızla çektiğim kitaplar yaş aldıkça azaldıkça azaldı. mârifet değilmiş meğer ‘çok okumak!’ [geç anladım!] lâf-ı güzâf değilmiş bir de ‘az-öz’ demeler! ‘dünya kadar kitap’ var ve ‘doğru/iyi/güzel okumalar’ ne zor! bir de ‘geç tanışmak’ yok mu bir ‘yazar’la, ‘yazın’ıyla, gücüne gidiyor insanın. belki bir ömürlük zamanda neler neler ıskaladım.. bilemedim!
‘daniil harms (ya da kharms) ve öykücülüğü’ de böyle: geç ama güç değil: ‘okuma hazzı’ ve okudukça çoğalan bir istek canlanıyor usta-yürekte öykü öykü. kulağıma fısıldıyor gibi, “ne kadar az, o kadar iyi.” küçürek, dahası ‘kıpkısa’ ne ki derinlikli öyküler tam bir ziyâfet oldu bana.
yaşamını (daniil dvanoviç yuvaçyov:1905-1942), yaşadığı dönemi ve ‘öncü/avangart (avant-garde) sanat’ı burada açımlamaktan çok [merâklısı için: esra armağan ertuğrul, gerçeğin saçmalığı, saçmanın sanatı: gerçek sanat birliği. tiyatro eleştirmenliği ve dramaturji bölümü dergisi, sayı: 29, sayfa: 65-91, 2019 ile (özellikle kaynak aldığım)“daniil harrms, bugün hiçbir şey yazmadım”, türkçesi ve sunuş (sayfa: 11-16): erdem erinç, everest yay. nisan 2018, istanbul], harms’ın öykücülüğü ve öyküleri üzerine birkaç düşüncemi, okuduğum/irdelediğim üç kitapta -çeviri farklılıkları olsa da!- yer verilen öyküler bağlamında (bunun için de, yukarıda yer verdiğim kitabın yanı sıra, aynı yayın evi ve çevirmeninin “daniil harms: seçme öyküler” (2012, istanbul) “ufak tefek olaylar daniil harms”, türkçesi: osman çakmakçı, ketebe yay. ocak 2023, istanbul -üç kitapta da ortak öyküler mevcût-) dillemek isterim.
çatısı derme çatma, kurgusu eğreti kurulmuş, handiyse ‘salaş öyküler’ demek ne denli olasıysa öykülere, bir o kadar da ‘incelikli öyküler’ demek o denli olası, ağırbaşlı, gerçekçi, şakasız, ‘ciddî öyküler’ demenin yanı sıra onca ‘şakacı öyküler’ olmalarına karşın! özce bir ‘tat’, bir ‘haz’, bir ‘keyif’ var harms’ın öykülerini okuma serüveninde. yenilikse yenilik, değişiklikse değişiklik, başkalıksa başkalık, farklılıksa farklılık, öncülükse öncülük ile dokurken/bezerken (kıpkısa) küçük/mikro öykü kurgusunu, ‘sıkıntı’ ve ‘umut’ söz konusu handiyse “varoluşçu” düşün yapısınca. ‘anlamlılık-anlamsızlık’, ‘mantıklılık-mantıksızlık’, ‘karanlık-aydınlık’; ‘ciddî-gayri ciddî’, ‘pürüzlü-düz’, ‘eğri-doğru’ ve nice karşıtlıklar harmanı ‘o’ ve ‘öyküsü’, gerçek-düş-rüya, zaman-mekân, soyut-somut, apaçık-muğlak harmanınca.
van gogh, de sade, dali nasıl deli-dâhi ise, sanki harms da öyle hayatında, ki ‘şizofren’i hastası (hakîkatla bağ kopukluğu, dış-iç dünya uyumsuzluğu, gerçek-düş karışıklığı, duygu, düşün, davranış bozukluğu, içerikli bir rûh sayrılık hâli harms’ta var ya da yok ama öykülerinde mevcût) bahânesiyle sözde sağaltım/rehabilitasyon kampına kapatılıp/cezâlandırılıp, ‘krestı akıl hastanesi’nde açlıktan öl(dürül)ür! ‘sanat’ında yenilikçi, devrimci, öncü olan harms’ta özgün ‘dil’ olgusu ve nevi şahsına münhasır ‘üslûp’ olmazsa olmaz; ‘konu’ seçimi dâhil. ‘mantık oyunları/çeşitlmeleri’ gibi (thomas bernhard kadar olmasa da) ‘sözcük yineleme’leri göze çarpmakta (‘kıpkısa/küçümen’) öykülerinde. ‘saçma/abes’ olanı öne çıkarması, ‘kırık anlatım’ı yeğlemesi, ‘git-gel’li bir aklı bile-isteye kullanması; (çağının edebiyatıyla ‘örtük’ bir biçemle dalga geçen ‘ironi’si) ‘alaysama’sı, eleştirel/sorgusal (yer yer ‘politik’) bir öykücü olduğunun göstergeleri.
yalın/sâde bir dil ile kaleme aldığı öyküler tebessüm-hüzün arası ‘bir tuhaf arâf!’ hem ‘gündelik’ hem ‘politik’ hem de ‘felsefik’ konu içerikli patikaları, yolları, dağları; mağaraları, dehlizleri, kuyuları var harms'ın, ‘hava’sı sıcak-soğuk-ılık (hatta rutûbetli!), ‘okuma neşesi’ ve ‘yaşam sevinci’ ile de bezerli. elden düşürülmeyecek, bir solukta bitirilecek, ne var ki geri dönüş, yeniden oku(n)ma isteği uyandıran, ‘coşku’su da tuhaf -sanki tarih bilgisi ve bilinci bekleyen- öyküler.
“başkalarının adlarını kullanmak içimizden gelmedi, çünkü kullanabileceğimiz isimler öylesine önemsiz kişilere aitti ki, gelecek kuşakların okuyacağını öngördüğümüz sayfalarda onları anmamıza pek gerek yoktu. her halükarda bu adlar o zamana kadar unutulur, anlamlarını da kaybederlerdi. bu nedenle uydurulmuş isimler kullanacağız” (“bugün hiçbir şey yazmadım” adlı kitabının “tramvaydaki olay” öyküsünden, s: 198, 1930’ların ortaları) diyen de harms, “puşkin şairdi ve her zaman bir şeyler yazıyordu. bir keresinde jukovski onu yazarken yakaladı ve yüksek sesle haykırdı: ‘sen bir yazar bozuntusu falan değilsin!’ o gün bugündür puşkin, jukovski’yi çok sever ve ona dostça jukov diye hitap eder” (aynı kitaptan “puşkin’in hayatından anekdotlar” öyküsünden, 7 bölümden 1.’si, s: 69, 1939) diyen de! hem “uydurulmuş isimler”i kullanan hem de gerçek asıl isimlere yer veren yazarımdan [‘bence’li minik saptamalarımla] birkaç küçük alıntı daha, ‘tadımlık’ niyetine:
“öyle bir burnu vardı ki, bilardo istekasıyla bir tane vurma isteği uyandırıyordu. (s: 251, 1938)” [bence ütopik-realist.]
***
“bahçe duvarının arkasında uzun süre küfürleşip tükürdüler, kimin ağzına nasıl tükürdükleri işitiliyordu.” (s: 252, 1938) [bence ironik-politik.]
***
“kadının biri çaresizlikle ellerini açmış, ‘hayatta bana ilgi gösterilmesini istiyorum ben, para falan değil. eğlence arıyorum, refah değil. bana öyle zengin bir koca değil, bir yetenek, bir yönetmen, meyerhold lazım!” (s: 186, 28 eylül 1935 civarı) [bence ironik-politik.(meyerhold, 1974-1940 yılları arasında yaşamış, işkence ve idâm edilerek öl(dürü)len rus avant-garde tiyatro kuramcısı, tiyatro yönetmeni ve oyuncu vsevolod emilyeviç meyerhold.]
***
“sonunda şarik, sinderyuşkin ve mişa’nın bizim sobada yaşadıklarını açıklığa kavuşturdum. anlayamadığım tek şey oraya nasıl yerleştikleri.” (s: 223, 1935-1936) [bence absürt.]
***
“ah! yazardım daha, ama mürekkep hokkası bir yerlere kayboldu.” (s: 261, 22 ekim 1938) [bence ironik-politik.]
“ah! yazardım daha”da da, yazmadıysam, sıra dışı bir ‘keşif-keyif’ olan harms ve öykülerini siz edinip okuyun diyedir. [bence realist:)]
* “bu öyle bir kitap ki hakkında yüksek perdeden konuşmak gerekir. bu kitabı düşündüğümde şapkamı çıkarıyorum.” (bugün hiçbir şey yazmadım, s: 48 )
hamîş: ya (birikimli) birinden duyup ya (edebî) bir yerde görüp ya da bir (araştırmayla) okuyup bir ‘kült kitap’la buluşmak mümkün, yoksa zor sanat ‘güzel edebiyat’ı bulmak durduk yerde (rastlantıyla şimdilerde daha da!)
şerh: bir ‘öykü’ yalnızca bir öykü değildir, ‘öykünün öyküsü’ne varılmadıkça.
not: felsefesiz, rûhsuz, dahası ‘tatsız-tuzsuz’ bir sözü/bir cümleyi dahi okumak zül.
dip not: ‘yazar’ kadar ‘okur’ olmak da emek: ‘ter' istiyor günden güne daha da...
Comments