Kötülük iyileşebilir mi?
Şule Tüzül yazdı: "Kötü insan iyileşebilir mi? İnsan içindeki kötülüğü iyileştirebilir mi? Hesapsız kitapsız dünyayı ve başkalarını sevebilir miyiz? İçimizdeki kötülükle yüzleşebilir miyiz? İrlandalı büyük yazar, şair ve filozof Iris Murdoch'un en önemli eserlerinden biri olan, ülkemizde de Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlanan Deniz Deniz, okurunu kötü ve iyi üzerine düşünmeye davet ediyor."
Kafamızda yukarıdaki sorulara benzer onlarca soru sorduruyor. Hem edebi hem felsefi anlamda varoluşçuluk üzerine çalışan Iris Murdoch, başta Jung olmak üzere birçok felsefecinin temsil ettiği meseleleri kurgu ve kurgu dışı eserlerinde masaya yatırıyor. Murdoch, popüler polisiye ve gerilim roman teknikleriyle felsefi/kuramsal sorunları işleyen bir yazar. Onun roman kahramanları çoğunlukla varoluşçu felsefecilerin ürettiği kahramanlara benziyor: Varoluşuyla ve yaşamıyla uyumsuz, sanatçı ya da sanatçı ruhlu, başarısız, hem kendileriyle hem de çevrelerindeki insanlarla sorunlu kişiler... 1978 yılında Man Booker Ödülü alan Deniz Deniz, hayatı boyunca 26 roman, 2 şiir kitabı, 5 oyun ve 5 felsefe kitabı yazmış bu üretken yazarın en karakteristik romanlarından biri.
Roman, hem anlatıcı hem de ana kahraman Charles Arrowby'nin hayatı üzerinden insana dair içinden çıkamadığımız birçok açmazı sorguluyor. Şöhretin doruğunda bir tiyatro oyuncusu, yönetmen, oyun yazarı olan Charles Arrowby, altmış yaşında deniz kıyısında küçük bir köye yerleşir. Yaşamı, başarılı olmak için hırs dolu bir mücadeleyle geçmiştir ve bu mücadele için karşısına çıkan insanları ezmekten ve incitmekten çekinmemiştir. Onun hükümranlığına ve acımasızlığına en çok maruz kalanlar ise hayatına giren kadınlar. Kahramanımız Charles magazin sayfalarının da en popüler isimlerinden biri.
Charles, köye yerleşerek o güne kadar insanlara yaptığı kötülükleri temize çekmeyi, sağlıklı, huzurlu ve dingin bir yaşam sürmeyi hedefler. Bu süreci günlük tutarak kitaplaştırmak ister. Charles hayatını bize anlatırken, Iris Murdoch kötü bir insan iyi olabilir mi sorusunun peşine düşer, okuru bu sorguya ortak ederek. Hikâye ilerledikçe bu sorgulama dallanıp budaklanır. Peki kötü neden kötüdür? Kötülüğün nedenlerine giderek kötülüğü anlamak, en azından buna çabalamak bize ne kazandırır? Kötü birini neden anlayalım? Hayatı boyunca hem kadınları hem de aslında hayatına giren herkesi bencilce kullanan, değersizleştiren birinin hayatını neden okuyalım?
Çünkü aslında Charles her yerde. Çevremiz, hayatımız Charles'larla dolu. Ayrıca Charles hepimizden bir parça taşıyor ve hepimizin içinde de Charles'tan bir şeyler var. Tüm iyi romanlar gibi; Iris Murdoch bize iyi ve kötü tanımlarını vermiyor, kafamızda biriken soruları cevaplamıyor, bizi içimizi rahatlatan bir sonla baş başa bırakmıyor. Tüm iyi romanlar gibi, bunların hepsini okurun vicdanına ve insafına bırakıyor. Beş yüz sayfadan oluşan bir ayna tutuyor okuruna.
Deniz Deniz, çok temel, çok insani bir şey anlatıyor bize: insan kötüdür! Kötü, iyi olabilir mi? Belki olabilir. Belki olamaz. Ama şöyle bir ihtimali düşünmemizi istiyor belki Murdoch: nasıl iyi olabiliriz? İyi olmak için çabalayabiliriz. Deniz Deniz, nasıl iyi olunabileceğine dair ihtimalleri düşünmemizi sağlıyor. İşte edebiyat! Edebiyat bu nedenle şahane bir dünya. Deniz Deniz, hepimizin az çok yakından bildiği bir hikâyeyi anlatıyor. Murdoch o tanıdık hikâyeyi öyle şahane bir şekilde bize aktarıyor ki, sonunu merak ettiğimiz bir hikâyenin içinde soluk soluğa ilerliyoruz. Charles, yaşadığı köyde gençlik aşkına, en saf olduğunu düşündüğü zamanlara ait aşkına rastlıyor. İşin içine aşk girdi mi nasıl da akan sular duruyor, gözlerimiz boyanıyor, tüm olanlara aşık bir adamın gözünden bakmaya, aşk için yapılan her şeyi anlamaya ve kabullenmeye çalışıyoruz. Bu romanın anlatıcısı Charles ve bize kendi kurguladığı bir hikâyeyi anlatıyor. Gerçeği değiştiriyor. Charles'ın arkasında ise Iris Murdoch var, Charles'a bunları yazdıran Murdoch öyle usta bir kurguya imza atıyor ki, gerçeğin her zaman anlatıldığı gibi olmayabileceğinin ipuçlarını serpiştiriyor aralara, iyi okurların yakalaması için.
Eğer biri bizi üzüyorsa, acı çekmemize neden oluyorsa, bunun nedeni biraz da bizim tüm olanlara izin vermemiz değil mi? Başkalarının bize karşı olan davranışları biraz da bizim onlara bu hakkı vermiş olmamızdan kaynaklanmıyor mu? Charles kötü biri belki. Peki ona itaat edenler ve itaat etmeyi alışkanlık haline getirenler? Charles'lara dur diyen biri çıkmazsa nasıl duracaklar?
Edebiyat kimseyi suçlamaz, yargılamaz. Kimseyi kötü ya da iyi olarak yaftalamaz. İyi yazarlar kuyruk acılarını yazdıkları eserlerde sağaltmazlar. Roman boyunca ne Charles'a, ne çevresindekilere kızabiliyoruz. Hiçbirine iyi ya da kötü diyemiyoruz. Murdoch öyle bir anlatım ve kurgu ile hikâyeyi anlatıyor ki, tam birine kötü diyeceğimiz zaman neden kötü diyemeyeceğimizi gösteriyor, tam iyi diyeceğimiz birine de iyi diyeceğimizi... Charles'ın hayatı üzerinden kendi hayatlarımıza bir seyirci gibi uzaktan bakmamızı sağlıyor Murdoch.
Deniz ve doğa bu romanı güzelleştiren kahramanlar. Murdoch'un deniz ve doğa tasvirleri hikâye ile bütünleşiyor, okurken üşüyebiliyoruz zaman zaman. Murdoch'un kelimeleri kayaların kayganlığını, denizin soğuğunu, rüzgârın şiddetini, yağmurun ıslaklığını, içimiz üşürken güneşin tenimize dokunan sıcaklığını hissetmemizi sağlıyor. Bu noktada Deniz Deniz'in Türkçeye kazandıran çevirmen Nuray Önoğlu'na teşekkürü borç bilirim.
Romanı okuduğum süreçte ve bu yazıyı yazarken, Narin cinayeti, TUSAŞ'a yapılan terör saldırısı ve sağlık sistemimizin bozukluğunu korkunç biçimde gözler önüne seren bebek katliamlarına dair haberlerle doluydu ülke gündemi. Bu haberleri izlerken Charles'ın kötülüğünü, iyi ve kötü ile imtihanımızı daha çok sorguladım. Iris Murdoch'un ne kadar şahane bir yazar, Deniz Deniz'in ne kadar iyi bir kitap olduğunu daha derinden hissettim.
İnsan kötüdür. Kötü olan iyileşemez, çok nadir olarak belki, ama kötünün iyi olmasını beklemeyi doğru bulmuyorum. Edebiyat da ne kötüleri ne de yaralarımızı iyileştirir. Ama edebiyat çok önemli bir şey yapar: insanın kötü olduğu gerçeğini görmemizi ve anlamamızı sağlar. Görmek ve anlamak çok önemli, çünkü ancak o zaman daha iyi bir dünya için bir şey yapma isteği ve gücü duyabiliriz. Bir yol bulabiliriz, bir yol arayışına girebiliriz. Edebiyat, insanın kendi doğası ile mücadele etmesine yardımcı olabilir. Edebiyat ve sanatın daha güzel bir dünya yaratmak gibi bir görevi ya da misyonu yok, neden olsun ki! Ama belki bir şeylere vesile olabilirler... Sırf bu ihtimal için: Yaşasın edebiyat!...
Comments