Erkek kılığında geçen gerçek bir hayat hikayesi
Özlem Karahan, gençler için otuzu aşkın roman kaleme alan ödüllü yazar Pam Muñoz Ryan'ın geçtiğimiz günlerde Türkçeye çevrilen romanı, Dörtnala Özgürlük üzerine yazdı: "Gerçek bir hikâyeden ilhamla yazılan roman, 1812 ile 1879 yılları arasında yaşamış ve hayatını erkek kılığında geçirmiş, ABD’de oy veren ilk kadın olan Charlotte Darkley Parkhurst'ü anlatıyor."
Pam Muñoz Ryan, günümüzde gençlik edebiyatının en üretken yazarları arasında yer alıyor. Şimdiye kadar gençler için otuzu aşkın roman kaleme alan Ryan, bu romanlarıyla aralarında Kirkus Ödülü, NEA’nın İnsan Hakları Ödülü, çoklu kültür edebiyatı alanında verilen Virginia Hamilton Edebiyat Ödülü, PEN Amerika Ödülü ve Pura Belpré madalyasının da olduğu çok sayıda ödülle onurlandırıldı. Eserleri birçok farklı dile çevrildi, dünyanın dört yanında sıkı bir okur kitlesi var.
İthaki Çocuk, yazarın daha önce Türkçeye çevrilen Yankı ve Hayalperest adlı romanlarına bir yenisini daha kısa zaman önce eklemiş, Türkçeye Gökçe Yavaş’ın çevirdiği Yarınülkesi adlı romanı geçtiğimiz aylarda okurla buluşturmuştu. Göç ve mültecilik üzerine yazılmış bu güçlü gençlik romanının ardından yayınevi arayı çok açmadı, Ryan’ın klasikleşen bir başka eserini daha literatüre kazandırdı.
Orijinal dilinde ilk baskısı 1998 yılında yapılan ve Brian Selznick’in resimleriyle eşlik ettiği Dörtnala Özgürlük, İren Kori çevirisiyle raflarda yerini aldı.
Gerçek bir hikâyeden ilhamla yazıldı
Dörtnala Özgürlük, Ryan’ın gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkarak yarattığı bir roman olma özelliği taşıyor. Romanın ana karakteri olan Charlotte, gerçekte 1812 ile 1879 yılları arasında yaşamış olan Charlotte Darkley Parkhurst. Romanda işlenen karakteri ve anlatılan hikâyeyi odağımıza almadan önce, bundan iki asır önce yaşamış Charlotte’un hayatına biraz yaklaşalım.
Bu hayatı romana konu olacak kadar “sıra dışı” kılan şey, namı diğer “Tek Göz Charlie”nin (“Şaşı Charlie” ve “Altı Atlı Charlie” olarak da biliniyordu) hayatını erkek kılığında geçirmesidir. Kadınların hiçbir haklarının olmadığı, onlardan ömürlerini erkeklerin gölgesi, vefakâr bir eş ve anne olarak türlü fedakârlıklarla, çoğunlukla da mutfakta geçirmelerinin beklendiği günlerde, büyümekte olduğu yetimhaneden kaçarak hayallerinin peşine düşen bir kadındı o. “Altına hücum günlerinin ünlü arabacısı” olarak bölgede kısa sürede ün yaptı, en tehlikeli yolların en güven veren sürücüsü oldu. O sıralarda Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) kadınların oy hakkı yoktu ama herkesin (devletin bile) erkek sandığı Charlotte, “Charles Darkley Parkhurst” adıyla da olsa oy kullandı. Böylece tarihe ABD’de oy veren ilk kadın (3 Kasım 1868 tarihinde) olarak geçti.
Onun aslında bir kadın olduğu ancak öldüğünde ortaya çıktı. Ölene kadar bir erkek olarak yaşadığını, hiç evlenmediğini ve sırrını açıklamadığını biliyoruz. Ancak ne kayıtlar ne de Charlotte’un hayat hikâyesinin peşine düşüp bu hikâyeden ilhamla bir roman ortaya çıkaran yazar, onun neden bir erkek kılığında hayatını sürdürdüğünün yanıtını net olarak veremeyecektir. Kendisini gerçekten erkek olarak hissettiği için mi yoksa iliklerine kadar arzuladığı, peşinde bir ömür sürdüğü özgürlüğe bir kadın olarak ulaşmasının imkânsız olduğu zamanlarda yaşadığı için mi?
Charlotte’un Charlie’ye dönüşmesi
Gelelim romana…
Romanın çıkış noktası, ana karakterin gerçek yaşam öyküsüyle örtüşüyor. Annesi ve babasını bir kazada henüz bebekken kaybeden ve bu nedenle yetimhanede büyüyen Charlotte, bu yetimhanedeki tek kız yetimdir. Evlat edinmek için ne zaman bir aile gelse Charlotte’ı gizlerler çünkü o, yetimhanenin mutfağında “gelecek vadetmektedir” ve dolayısıyla yetimhane çalışanları, nadir bulunan bir “yetim kız”ı bir aileye “kaptırmamak” için onu herkesten saklar.
Kendini bildi bileli atlara, özellikle de onların özgür ruhlarına hayran olan Charlotte, yetimhanedeki tek ve en yakın arkadaşı Hayward’ın evlat edinilmesinin ardından, bir gece gözünü karartır ve yetimhaneyi terk eder.
Bundan sonrası onun için tamamen yabancı olduğu bir dünyada, erkek kılığında yaşamak ve herkesi erkek olduğuna inandırmak, hayatındaki en büyük hayali olan kendi arsasını alma planını gerçekleştirebilmesi için gereken parayı biriktirebilmek ve tüm bunları yaparken yetimhane yetkililerine yakalanmamayı da başarmaya çalışmakla geçecektir.
Eski adıyla Charlotte, yeni adıyla Charlie artık bir şehirden diğerine, bir işten bir başkasına, bir tehlikeden ötekine yaşadıkları boyunca hem daha cesur hem daha güçlü hem de daha “bilgin” birine dönüşürken hayallerinin peşinden yürümeyi asla unutmayacaktır.
Oldukça yavaş bir biçimde başlayıp zamanda sıçramalarla ve daha hızlı bir ritimle devam eden Dörtnala Özgürlük’te yazar sade ve yalın bir anlatım kullanmayı tercih etmiş. Dilin bu “yormayan” kullanımı sayesinde hikâye daha akıcı hale gelirken sinematografik üslup da daha belirginleşerek romanın atmosferini bir seviye daha güçlendirmiş diyebiliriz.
Tarih, kurgu ve feminist bakış bir arada
Ryan, tüm teknikler özellikler bir yana, sadece konusuyla bile oldukça güçlü ve dikkat çekici bir hikâyeyi okuruyla paylaşıyor. Bir kere Dörtnala Özgürlük, günümüzde hâlâ özgürlük için büyük mücadeleler veren kadınların bundan çok da uzun olmayan bir süre önce nasıl da yok sayıldığını, o günlerde kadın olmanın nasıl zorlukları sırtlamak anlamına geldiğini gösteriyor olması açısından önem taşıyor.
İlhamını gerçeklerden almasıyla tarihsel bir misyon da yüklenen roman aynı zamanda dönemin toplumsal yapı ve normlarıyla ilgili verdiği bilgilerle de okurun ufkunu açmaya niyetli bir roman.
Bunlara ek olarak romanın atlarla ilgili verdiği bilgilerle de dikkat çektiğini söylemek mümkün.
Sonuç olarak Dörtnala Özgürlük sadece gençlerin değil, tarihsel kurgu ve hatta feminist edebiyat okurlarının da severek okuyacakları bir roman olma iddiasında diyebiliriz.
DÖRTNALA ÖZGÜRLÜK
Pam Muñoz Ryan
İthaki Çocuk, 2024
Çeviri: İren Kori
Resimleyen: Brian Selznick
Tür: Roman
144 s.
Comments