Edebiyat hayata ne katar? Mario Vargas Llosa ile paylaştığımız sessiz bir sır
- Litera
- 4 saat önce
- 2 dakikada okunur
Deniz Zeka yazdı: "Mario Vargas Llosa sadece bir yazar değildi. Kurgularında hayatın çelişkilerini anlatan bir tanıktı. Özgürlüğe, hayal gücüne ve insanın direncine inanan bir düşünürdü."

Mario Vargas Llosa’nın ölüm haberini okuduğumda bir an içim durdu. 89 yaş... Uzun bir ömür gibi görünse de bazı insanlar için zaman hiçbir zaman yeterli değil. Bazı yazarlar, sadece yazmaz; bir çağrıda bulunurlar. Llosa da onlardandı. Kimi zaman bir karakterin gözünden dünyayı yeniden kurar, kimi zaman tek bir cümlesiyle zihninizde yıllarca sürecek bir soruyu bırakır.
O sorulardan biriyle başlamıştı her şey. Yıllar önce, iki öğrencimle birlikte “Edebiyat hayata ne katar?” sorusunun izini sürmeye karar verdik. Bu soruyu bize düşündüren ise bizzat Vargas Llosa’nın Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı o derinlikli konuşmaydı. Sadece ödül alan bir yazarın şükran sözleri değil, edebiyatın hayattaki yeri üzerine bir manifestoydu adeta. Bu konuşma, bizim için bir yol haritası oldu.
Öğrencilerimle birlikte edebiyatın izini sürdük. Yazarlar okuduk, metinler inceledik, mektuplar yazdık. Ve belki biraz da hayalperestliğin verdiği cesaretle, Mario Vargas Llosa’ya da bir mektup gönderdik. Bir tür teşekkür mektubu aslında… Ama içten, biraz da naif bir selam. Haftalar sonra, bir gece mail kutumda onun ismini görünce ellerim titreyerek açtım mailini. Çalışmamıza gösterdiği ilgi, duyduğu memnuniyet ve destek sözleri vardı. Ama asıl şaşırtıcı olan, hiç yayımlanmamış bir denemeyi bizimle paylaşmasıydı. Evet, bize. Yalnızca bu küçük çalışmaya inanan, onun peşinden giden birkaç gence… Bu yazıyı büyük bir özenle Türkçeye çevirdik. Onu Türkiye’deki okurlarla buluşturmak için değil; önce kendimizi onurlandırmak, sonra da Vargas Llosa’nın zarif desteğini unutmamak için.
Şimdi onun ölümünü düşünürken, o soruya yeniden dönüyorum: Edebiyat hayata ne katar?
Bana kalırsa, bazen bir yazarın, hiç tanımadığı bir ülkenin hiç bilmediği bir köşesindeki üç insanla kurduğu görünmez bağdır edebiyat. Bazen hiç tanımadığınız birinin sizin hikâyenize inandığını bilmenin verdiği sessiz bir güvendir. Ve bazen de bir romanın satırları arasında kendinizi yeniden kurmanın yoludur.
Vargas Llosa sadece bir yazar değildi. Kurgularında hayatın çelişkilerini anlatan bir tanıktı. Özgürlüğe, hayal gücüne ve insanın direncine inanan bir düşünürdü. Geride bıraktığı romanlar, denemeler, düşünceler kadar, o küçük mektubuyla da bizim hayatımıza dokundu.
Mario Vargas Llosa'nın hayatı, bu sorunun yanıtıydı aslında. O, edebiyatın hayata sadece anlam değil, cesaret, empati, direniş ve umut da kattığını gösterdi bize. Onun kalemi, diktatörlüklerin karanlık yüzünü de anlattı, özgürlüğün, arzunun ve insan ruhunun labirentlerini de.
Onu artık yeni bir romanla selamlayamayacağız. Ama satırlarında bulduğumuz hakikatler, sorduğu sorular ve verdiği ilham bizimle kalacak. Ve bir gün, bir başka öğrenci yine “Edebiyat hayata ne katar?” diye sorduğunda, Vargas Llosa’nın mektubunu hatırlayacağız. Ve belki de cevabımız onun cümlelerinden biriyle başlayacak:
“Pek çok hayatı yaşamak için
Hayatı yaşanılır kılmak için
Pusuda bekleyen cehalete karşı
Kardeşlik duygusu için
Olanaksızı olası kılmak için” her ne için olursa olsun edebiyat iyi gelir insana…
Onu özlemle anıyor, o el yazısı denemenin satır aralarında hâlâ yaşayan sesini duyuyorum.
Edebiyat hayata ne mi katar?
Hiç tanımadığınız biriyle, aynı hakikati paylaşma cesaretini.
Huzurla, Mario Vargas Llosa.
Commentaires