Yirmi dört sene sonra dilimize çevrilen o roman
Nagihan Kahraman yazdı: "Henüz Masumiyet Müzesi yokken, 2000 yılında yayımlanan, dilmize yirmi dört sene sonra çevrilen bir roman, takıntılı hâlin, nesne toplamanın, obsesyonun anlatıldığı en iyi örneklerden biri: Edward Carey’nin ilk romanı, Gözlemevi Apartmanı."
Hatıra olması için bir şeyler toplamak, “şeyler” biriktirmek çoğu kişinin aşina olduğu bir davranış. Geçmişe dönüp bakıldığında o güne dair bir fotoğraf, bir bilet… Bunlar bir noktaya kadar “normal” kabul ediliyor elbette; her şey gibi bir sınıra ulaşınca hastalık adını alıyor. Toplamak, istiflemek bir takıntı olmadığı sürece sağlıklı kabul ediliyor. Obsesif bir hâl aldıktan sonra nesneler toplamak yalnızca tedavi edilmesi gereken bir durum oluyor. Çoğu kişi bunu en iyi yakın tarihteki romanlardan Masumiyet Müzesi’nden biliyor. Bir roman kahramanı olarak karşımızda duran müzenin gerçek hayata taşınması, hâlihazırda ziyaret edilebilen bir müze olması oldukça önemli. Henüz Masumiyet Müzesi yokken, 2000 yılında yayımlanan bir roman ise bu takıntılı hâlin, nesne toplamanın, obsesyonun en iyi örneklerinden biri: Gözlemevi Apartmanı.
Edward Carey’nin ilk romanı olan Gözlemevi Apartmanı, ardından pek çok eseri daha getirdi: Alva ve Irma (Bir Şehri Kurtaran İkizler), L’Observatiore, Iremonger Üçlemesi (Hurda Köşkü, Çöpkent, Longdra), Minik: Madam Tussaud’nun Olağanüstü Hayatı, The Swallowed Man, Edith Holler. Yazarın bütün bu romanları adından sıkça söz ettirse de Gözlemevi Apartmanı dilimize, yayımlanmasının üzerinden yirmi dört yıl geçtikten sonra Esin Eşkinat tarafından çevrildi ve İthaki Yayınları tarafından yayınlandı.
Öncelikle belirtmek gerekir ki roman öyle katmanlı ve üslûbu öyle yetkin ki bir ilk kitap olduğuna ikna olmak oldukça zor. Kitabın içinde, bölüm geçişlerinde yer alan çizimler de yine yazarın kendisine ait. Oyun yazarlığı kimliği de olan Carey, pek çok ülkede yaşadıktan sonra hayatını şimdilerde Texas Üniversitesi’nin İngilizce Bölümü’nde ders vererek devam ettirmekte.
Francis Orme’nin takıntılı hayatının ve ailesinin geçmişinin kitabı, Gözlemevi Apartmanı. Eski adıyla Tearsham Malikanesi’nin yeni hâli olan apartman, bütün heybetiyle romanın tam ortasında duruyor: “Neo-klasik tarzda inşa edilmiş, kocaman, dört katlı, küs şeklinde bir yapı.” Adı, binada bir zamanlar yer alan gözlemesinden geliyor tahmin edileceği üzere. Kuşaklar boyunca Ormelerin yaşadığı ve onların sonuncu üyesi Francis Orme’nin dilinden anlatılan bu apartman aslında ailece geçmişlerinin ve elbette kendisinin sıkışıp kaldığı bu bina da ana karakterlerden biri. Yıllar içinde apartmanda pek çok kişiyle birlikte yaşamış Ormeler, artık apartmanda kalan çok az komşusuyla bir aradadır: Devamlı tıslayan kapıcı, on numaradaki Peter Bugg, on altı numaradaki Claire Hing, yirmi numaradaki Köpek Kadın (Yirmi).
Altı numarada yaşayan Ormeler, hayatlarını bu şekilde devam ettirmekten memnundurlar; tâ ki on sekiz numaraya yeni kiracı taşınana kadar. Hayatlarını takıntılı şekilde devam ettiren apartman sakinlerinin yeni birine ihtiyaçları yoktur ancak on sekiz numaralı daireye taşınan Anna Tap en az onlar kadar çetin cevizdir. Roman boyunca hepsinin hikâyesi tek tek anlatılıyor, geçmişlerinden getirdikleri korkuları, acıları, sevgileri ve sevgisizlikleri… En çok da Francis’in takıntılarına şahit oluyor okur roman boyunca. Bir gün nesne toplama özelliğini başlatan şey bir fiş oluyor ve ardından yıllar boyunca devamı geliyor; fotoğraf, çivi, şişe, askı, zımba teli, kapı tokmağı, mektup açacağı, iğne kutusu, monokl, broşür, eşarp, harita, akciğer röntgeni, el testeresi, şemsiye, köpek düdüğü, tırnak fırçası, poster, şapka cilası, sergi kataloğu, cep saati, duman alarmı, mızıka, yüzücü gözlüğü, kravat iğnesi, tüfek dürbünü, piyango bileti, plak, naftalin, sigara kutusu, işitme cihazı, nota ayaklığı, küllük, mürekkep şişesi, dikiş seti, şişe açacağı… Toplam 996 nesne. Bunlar içlerinde en tuhaf olanlarından yalnızca bazıları. Tamamı listelenmiş bu “sevgi nesneleri” Francis Orme tarafından apartmanın bodrum katında sergilenmekte. Elbette yalnızca kendine… Başka herkesten özenle saklanan, özellikle gizlenen bu yer Ormelerin bir tür anılar mezarlığı ya da müzesi. Takıntılı bir adamın dünyaya uyum sağlamayışının kanıtı tüm bu nesneler. Elbette bir de ellerindeki beyaz eldivenler.
Beyaz Eldiven Kanunu diye yazdığı her maddeye uyum sağlayan Francis, bu eldivenleri ellerinden asla çıkarmaz. Bunu başlatan olay ise yine birçok şeyin sebebi gibi travmatik. Kitabın ana meselesi bu zaten, geçmişe tahammül edebilme. Bu sebeple kendince bir savunma mekanizması kuran bu genç adam da dış dünyadan kaçtığı apartmanın bodrum katını kendine tahsis etmiş ve yapay bir dünya kurmuş. Eğer her şey aynı şekilde devam etseydi 996 nesnenin sayısı daha kaça kadar artardı diye de düşünmeden edemiyor insan romanı bitirirken.
Yazarın kurduğu evreni sağlamlaştırması olarak görülebilecek üslûbu ve yazım tekniğinden de bahsetmek gerekirse: Bir tür obsesif kompülsif bozukluk hastalığı özellikleri gösteren Francis Orme, biriktirdiği eşyaları listelemekle kalmıyor, her şeyi numaralandırıp ve kategorileştirmede de çok başarılı. Romanın bölümlendirilmesi ve her bir bölümün anlatımı da adeta yaratılan bu kurgu karakterin takıntılı ruh hâline oldukça uygun. Dolayısıyla yapay duran hiçbir kısım yok romanın içinde. İlerleyen kısımlarda anlatıcılar değiştiğinde bile bunu tam bir obsesif bakış açısıyla okuru asla şüpheye düşürmeyecek kadar net ve listeli hâlde yapıyor yazar. Bu sebeple bol bol listelenen ve numaralanan bir anlatım göze çarpıyor.
Şöyle diyor Francis örneğin tahminlerini dile getirirken: “On sekiz numaraya yeni gelen kişi aşağıdakilerden biri değildi: 1. Yaşlı 2. Ölmek üzere 3. Erkek.” (s.31-32)
Apartmanda kalan sayılı komşunun arasında geçen konuşmaları ise şu şekilde başlıklandırıyor: “Yirmi hatırladı - 1.”, “Yirmi hatırladı - 2.”, “Claire Higg hatırladı - 1.”, “Anna Tap hatırladı -3.”, “Yirmi hatırladı - 5.”… Bu bölüm içi küçük başlıklandırmaların haricinde altı ana bölümden oluşuyor kitap ki bunlar da olay akışını ve Gözlemevi Apartmanı’na gelen yeni kiracı ile bunun devamında apartmanın ve sakinlerinin akıbetini okura sunar nitelikte: “Geliş”, “Karşılaşmalar”, “Dört Nesne”, “Gözlemevi Apartmanı ve Tearsham Malikânesi”, “Azize Lucy Günü” ve “Küçük İnsanlar”.
İnsanın hayatında eksik olan taşlar yerine oturduğunda adeta bir yapbozun parçalarının tamamlanması gibi bir his oluştuğu ve kimseden ya da hiçbir şeyden gizlenmesi, saklanması ve en önemlisi de kendine takıntılar geliştirmesi gerekmediği bir dünyanın kapılarının açılacağına dair incelikli ve aynı zamanda hassas, duygulu bir roman Gözlemevi Apartmanı. Bu binada yaşayan çoğu kişinin aynı acılarının olması, onları burada tutan şey. Ancak korkuların üstüne gidildiğinde ya da sığınak hâline getirilen yapı bir gün “yıkıldığında”, gidecek bir yer kalmayınca korkuların üstüne gitmek mecburiyetinde kalır insan; tıpkı Gözlemevi Apartmanı sakinleri gibi. Tearsham Malikânesi’nde yaşayanların yapamadığını yaptıklarında “Şehrin Dorukları”nda bulurlar kendilerini. İyi okumalar!
GÖZLEMEVİ APARTMANI
Edward Carey
İthaki Yayınları, 2024
Çeviri: Esin Eşkinat
368 s.
Comments