Bir ağaç-roman: Her Şeyin Hikayesi
Nagihan Kahraman, 2019 yılı Pulitzer Ödülü’nün kazananı, Richard Powers’ın ekoanarşist romanı, Her Şeyin Hikayesi üzerine, Literaedebiyat için yazdı.
Ağaçlar, neredeyse varoluştan beri insanlığın her anına tanık olmuştur. Bunun aksini söyleyecek, muhtemelen çıkmaz. Onlar hep vardı. Ancak insanlar kendi çıkarlarına göre onları kesmekten, yok etmekten hiç imtina etmediler. Tüm evrenin sahibi insanlarmış görüldüğünden ağaçlar -ve aslında bütün doğa- dilsiz kabul edilip yok sayılıyor yalnızca. Bu sebeple son zamanlarda ağaçlar hakkında yazılmış kurgu dışı pek çok kitap görmeye başladık.
Peter Wohlleben’in Ağaçların Gizli Yaşamı(1) bunun en bilinen örneklerinden biri. Çevrebilim yani ekoloji üzerine olan düşüncelerini aktardığı kitapları ile tanıdığımız yazar, “Ne Hissederler, Nasıl İletişim Kurarlar?” alt başlığı ile bu eserinde, tıpkı insanlar gibi ağaçların da birbirleri ile pek çok yolla iletişim kurduğuna, dayanışma ve paylaşım içinde olduğuna değiniyor. Ancak kurmaca metinhate bakıldığında, bu konulara hatta temel ekolojik meselelere bile rastlama ihtimali oldukça düşük. Eskiye göre artış olduğu yine de bir gerçek elbette ama günümüzde iklim krizi ile karşı karşıyayken “ağaçlar” daha çok sayıda roman ve öyküde özne olarak karşımıza çıkmalı diye de düşünmeden edemiyor insan.
Neyse ki bu bağlamda ele alınabilecek bir roman olan Her Şeyin Hikâyesi geçtiğimiz günlerde dilimize çevrildi. Eserleri ve aldığı ödülleriyle adından sıkça söz ettiren Richard Powers'ın bu kitabını, Kıvanç Güney dilimize kazandırdı. İthaki Yayınları’ndan yayımlanan eser, aynı zamanda 2019 yılı Pulitzer Ödülü’nün kazananı. Ayrıca New York Times, Washington Post, Time ve Newsweek tarafından da yılın en iyi kitapları arasında gösterildi.
Her Şeyin Hikâyesi, en başta ağaçlara bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Kitabın adındaki “her şey” de aslında tüm ağaçları kapsayıcılığından geliyor. Tüm dünyadaki envai çeşit ağacın nasıl bir ve bütün olduğunu, insanlığın doğa karşısında küçücük bir varlık olmaktan öteye gidemediğini sarsıcı bir şekilde anlatıyor yazar. Dünyanın farklı yerlerinden Amerika’ya gelen insanların nasıl “uygarlık” adı altında ağaçları yok ettiğini ve bunu da “ağaçları koruma” adı altında gerçekleştirdiğini okurun gözüne sokmaktan da çekinmiyor. Hatta öyle ki Richard Powers’ın neredeyse tek derdi bu gibi romanda. Ancak sürekli vurguladığı gibi ağaçlar türlere bile ayrılmıyorlar aslında; onlar bir ve bütün, insanlar tarafından görülmeyen kısımları bile tüm dünyayı dolaştığından ufacık bir tohum yeniden canlanmalarını sağlamak için yeterli!
Her Şeyin Hikâyesi, temelde dört bölümden oluşuyor: “Kökler”, “Gövde”, “Dallar” ve “Tohumlar”. Bu metaforik bölüm isimleri sayesinde tam da ağaç gibi bir kitap çıkıyor ortaya. Görünen ve görünmeyen her şeyiyle… “Kökler” bölümünde dünyanın başka yerinden Amerika’ya gelen ya da zaten oralı olan insanların ülkeye yavaşça “kök” salmasını okuyoruz. Bu bölüm de kendi içinde farklı bölümlerden oluşuyor; bir nevi yazarın da okurun zihninde kökler oluşturması gibi. Diğer kısımlarda bir araya gelecek karakterlerin geçmişlerini tek tek okuyoruz bu bölümde. Ağaçlarla bir şekilde kurulan bağlantılarını okuduğumuz toplam dokuz karakter, peş peşe okunduğunda birbirinden kopuk, alakasız kişiler izlenimi yaratıyor zihinde. Tıpkı doğada birbirinden ayrı duruyor görünümü veren ağaçlar gibi… Oysa ki ağaçlar yerin altında, insanların göremediği o dünyada birbirlerine sımsıkı bağlı. Roman da böyle gelişiyor; “Gövde” bölümünde bu dokuz karakterin birbirleriyle nasıl etkileşime geçtiklerini ve birbirleriyle bağ kurduklarını, ardından “Dallar”da da kopuşlarını okuyoruz. Yine tıpkı ortak büyük bir yer altı ağından gelen ağaçların bu gövdeden yüzlerce farklı dallara ayrılması gibi…
Çiçeklenen ağaçlar, bir şekilde kurur ve yaprakları bile dökülür. Yok olacağı sanılan ağaçlar sadece tohumlarını dağıtıyordur etrafa, yeniden canlanabilmek, üreyebilmek için zemin hazırlıyordur. Her Şeyin Hikâyesi’nde de insanlığın eliyle bile isteye yok edilmeye çalışılan ağaçlar, öyle güçlü ki yeniden ve yeniden dirilmenin bir yolunu illa ki buluyorlar. Tahmin edileceği üzere pek çok ağacın adı geçiyor romanda. Hatta bazı ağaçlar, anlatılan karakterlerle özdeşleşiyor. Nicholas Hoel'i kestane ağacıyla, Mimi Ma'yı dut ağacıyla, Ray'i meşe ve Dorothy'i ıhlamurla, Patricia’yı ise tüm ağaçlarla eşleştiriyor yazar adeta. Özellikle Patricia’nın yaşamından ağaçların hayatı ile çok ilginç bilgilere de ulaşılıyor. O kısımlar romanın içinde ayrı bir ek bölüm gibi özellikle dikkat çekiyor. Ağaçların nasıl büyüdüğüne, geliştiğine, birbirlerine tehlike anında nasıl yardım ettiklerine dair çok az bilgi olduğu için hayatını bunu araştırmaya adayan bir kadın Patricia. Çok da eleştiriliyor hatta gülünüyor fikirlerine. Oysa ki o kimseye kulak asmadan ağaçları gözlemliyor hayatının her anında. Ondan da ağaçların birbirinden ayrılamayacak en sosyal varlıklar olduğunu söylüyor her defasında.(s.139) Saldırı altındaki ağaçların hayatını kurtarmak için böcek öldürücü kimyasallar salgıladığını anlatıyor örneğin.
Biraz uzaktaki ağaçların bunun haberini aldığını çünkü birbirlerine sinyal yolladıklarını da. “Hava yoluyla kurulmuş bir ağ sayesinde bağlantıdalar, dönümlerce ormanlık alana yayılan bir bağışıklık sistemini paylaşıyorlar. Bu beyinsiz, yerleşik ağaçlar birbirini kolluyor.” (s.152) diyor. Ancak yazdığı makaleler tiye alınmaktan öteye gidemiyor. Bu bilgiler, Peter Wohlleben’in Ağaçların Gizli Yaşamı’nı aklıma getirdi kitabı okurken elbette. Orada da bu minvalde bilgiler veriliyordu sık sık. “Kayın, ladin ve meşe, bir canlı türü kendisini kemirmeye başlar başlamaz acıyı algılar.”(s.18) der Wolleben ve ağaçların birbirine elektrik sinyalleri gönderdiğini anlatır uzun uzun. “Örneğin karaağaçlar ve çamlar, yaprak yiyen tırtılların içine yumurtalarını yerleştiren ufak parazitler yabanarılarını yardıma çağırır.” (s.19) der. Yalnızca ağaçların değil tüm çalılar ve çimenler, muhtemelen tüm bitkilerin iletişim kurduğundan da bahseder. Bu da aklıma yine bu alanda önemli bir kurgu dışı kitap olan Bitkilerin Bildikleri’ni getirdi. Daniel Chamovitz’in “Dünyaya Bitkilerin Gözünden Bakmak” alt başlıklı kitabında da aynı doğrultuda bilgiler veriliyor. Leeds Üniversitesi'nden Dianna Bowles ve araştırma ekibinin domatesler üzerinde yaptığı deneyden bahseder Daniel Chamovitz örneğin. Domatesin bir yaprağı yaralandığında diğer sağlıklı yaprakların da bu durumdan etkilendiğini ve yaralı yapraktan sağlıklı yapraklara sinyal yollandığını anlatır. (s.70-71)
Ağaçlar her yerde ve iletişim kurmakta belki de insanlardan çok daha başarılılar. Hatta Her Şeyin Hikâyesi’ndeki insanları düşününce, koskoca insanlığa ders verecek türdeler. Richard Powers’ın İthaki Yayınları’ndan çıkan bu romanı, pek çok başka ağaç türünün olduğu bir ormanı andırıyor. Hepsi bir arada nefes alıp veriyor. Aynı havayı soluyarak bir arada yaşıyorlar. Tercihlerimiz insanlığın gittiği yeri belirliyor ve buna da devam edecek belli ki gelecekte de. Bahsi geçen konulara ilgisi olanlara çok daha muhteşem gelecek bu romanı, herkese tavsiye ediyorum.
Kaynaklar
(1) Wohlleben, Peter. Ağaçların Gizli Yaşamı, Kitap Kurdu Yayınları, 2020: İstanbul
Chamovitz, Daniel. Bitkilerin Bildikleri, Metis Yayınları, 2018: İstanbul
HER ŞEYİN HİKAYESİ
Richard Powers
İthaki Yayınları, 2024
Çeviri: Kıvanç Güney
Tür: Roman
584 s.
Comments