Kopya olanın kopyasını yaratmak
Aynur Kulak yazdı: "Jean Baudrillard, Can Çekişen Küresel Güç başta olmak üzere, Çaresiz Stratejiler, Sessiz Yığınların Gölgesinde, Şeytana Satılan Ruh adlı kitapları içinde canlı kanlı yaşadığımız, tüm ayrıntıları kopyanın da kopyası olan fakat aslı imiş gibi sunulan simülasyonlarla dolu tıkır tıkır işleyen çağımızı gözlerimizin önüne seriyor."
Orijinali, gerçeği, ilk örneği olmayan; kendisi zaten kopya olan bir şeyin kopyasını anlatan Simülasyon Kuramı, çağdaş felsefenin en önemli filozoflarından Jean Baudrillard için küresel gücün sessiz yığınları nezdinde anlam tanımını bu şekilde oluşturuyor. Bilimsel literatürde tanımı; doğadaki cansız maddelerin kendiliğinden, bir anda veya zamanla bir canlıya benzer biçim almasına ve bu tür oluşumlara verilen ad olan simülasyon kavramı için Baudrillard’ın yaptığı tanım sıklıkla kullanılıyor. Çünkü çağı, çağın küresel güç meselesini, dijitalleşmeyi, medyayı ve tüm bunların gündelik yaşamımıza etkisini felsefi, bilimsel, sosyolojik ve kültürel olarak ondan daha iyi tanımlayabilen bilim insanı sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az.
Tek bir kavramın bu iki ayrı tanımı üzerinden bir karşılaştırma yaparak benzer ve farklı detayları bulabiliriz elbet fakat burada cımbızla çekmek istediğim “… kopyası olan bir şeyin kopyasını anlatan…” ve “… zamanla bir canlıya benzer bir şekil almasına…” ifadeleri. Bu farklı yapılıyormuş gibi gözüken benzer tanımların üzerinden simülasyonun “aslının” nasıl bir şeye benzediği üzerine düşünmek istiyorum. Fakat bunun üzerine düşünmek imkansız çünkü simülasyonun “aslı” diye bir şey yok. Her anlamda, her şeyi, kopyası üzerinden –hatta çoğu pozisyonda kopyasının da kopyası üzerinden anlatabilen bir kavram. Tam da yaşadığımız çağın tüm düşünüş, davranış ve uygulamalarında gördüğümüz gibi. 20. ve 21. Yüzyıl dünya yapılanması ve düzen inşası üzerine felsefi boyutta pek çok makale ve kitap yayımlayarak Simülasyon Kuramı’nı yeniden tanımlayan Jean Baudrillard
"Gerçek bir felaket olmayacak çünkü sanal felaket koşullarında yaşıyoruz. Hızla çoğalan aşırı şişen ama doğuramayan bir dünyanın bulantısı bu."
diyor. Bir şey üzerinde aslı olmadan konuşulması, düşünülmesi ve eyleme geçilmesi, yani olmayan bir şey üzerinden kopya olanın kopyasını yaratma Baudrillard nezdinde sanayi devriminin, kapitalizmin, küresel güç kavramının, kitlelerin ve artık sanal dünyada yaşayan ve çok sesli olduklarını düşünen sessiz yığınların en “kopya”, fakat en “asıl” gerçeği.
Jean Baudrillard Doğu Batı Yayınları tarafından Oğuz Adanır çevirileriyle yayımlanan Can Çekişen Küresel Güç başta olmak üzere, Çaresiz Stratejiler, Sessiz Yığınların Gölgesinde, Şeytana Satılan Ruh adlı kitapları içinde canlı kanlı yaşadığımız, tüm ayrıntıları kopyanın da kopyası olan fakat aslı imiş gibi sunulan simülasyonlarla dolu tıkır tıkır işleyen çağımızı gözlerimizin önüne seriyor. Körfez Savaşı, Yugoslavya’nın parçalanması ile Avrupa’nın ortasında yaşanan katliamlar ve patlak verdiği ilk gün itibariyle kopya bir simülasyon dediği 11 Eylül gibi dünya düzenini parçalayıp yeniden inşa eden çok önemli olaylara tanıklık ederek kuramlarını bunun üzerine kuran Baudrillard pandemi dönemine ve akabinde Doğu Avrupa’da patlak veren Rusya-Ukrayna savaşını da görse ne derdi? Yaşadığımız kopyanın da kopyası simülatif düzen adına yine şaşırmaz ve doğal mı derdi tüm bu yaşananlar için?
“The despair of having everything: Her şeye sahip olmanın yol açtığı çaresizlik.”
Baudrillard’ın cevabı tam olarak bu. Ve bu basit gibi görünen cevap sanayi devriminden beridir süre gelen dünya küresel güç düzeninin geldiği noktayı tarifi açısından eşsiz. Ki bu cevabı Baudrillard tüm dünyanın hareketinin durduğu pandemi dönemini, akabinde yaşanan derin ekonomik krizi, enerji krizini ve tüm bu tip dönemlerin sonunda olmazsa olmaz bir savaşı daha görmeden veriyor. Fakat dünya var olduğundan, döndüğünden ve insan yeryüzünde varlık gösterdiğinden beri bu tipte kopyanın da kopyası simülasyonlar o kadar fazla ki, görmesine gerek yoktu elbet. Dünyanın içinde bulunduğu çaresiz stratejik simülasyonlar tam da buradan filiz vermiyor mu zaten?
Her Şeye Sahip Olmak
Baudrillard, Can Çekişen Küresel Güç başta olmak üzere çaresizlik, sessiz yığınlar, iyi olma kötü olma kavramları, şeytana satılan ruhlar, yani bu tıkır tıkır işleyen düzen ile ilgili söylemiş olduğu, “Her şeye sahip olmanın yol açtığı çaresizlik.” ile ne söylemek istemiş olabilir? Her şeye sahip olmak… Nedir bu tüm devletlerin, tüm toplumların, kitlelerin ve toplulukların her şeye sahip olma mottosu?
“Oysa bin yıllık bir kıtlık sürecini geride bırakan insan bir anda yerine getirilmesi olanaksız arzular hissetmediği gibi, bin yıllık bir kölelik sürecinden kurtulmak insanın tamamıyla özgür olmak gibi bir duygu hissetmesini de sağlamıyor.”
Kopyanın da kopyası simülatörlere karşılık asıl olanı, gerçeği ortaya koyuyor Baudrillard. Zira aslında kopyanın da kopyası böyle bir çağ düzeninde asıl olanı görebilmek, anlayabilmek imkansız değil. Bunu tam randımanlı olarak, bütünüyle yaşamak imkansız. Çünkü bundan böyle iki kelime ruh halimizi özetleyebilir: “Mutlak keyifsizlik!”
“Günümüzde gerçek kırılma noktasında söz edilebilirse o da bu, yani bıkkınlık, doygunluk, yanıtları önceden bilinen soruların yanı sıra aşıp geçme, düş ya da isyan gibi geçici heveslerin tamamını yutan bütünsel bir gerçeklik; gerçekliğin yerini alan modellerdir. Bu, radikal bir tersine çevirme, bozuk denge evresidir.”
“Bozuk denge evresi…” Çağımızla ve günümüzle ilgili bu tespite kim itiraz edebilir? Yaşadığımız her şey ve her şeye sahip olma arzusu tam da buna tekabül etmiyor mu? Direnemediğimiz ve içinde nereye gideceğini bilmeksizin sürüklendiğimiz durumlardan bahsediyor Baudrillard. Çağı yakalamak için hep daha fazlasını yapma gereksinmeleri de buradan ortaya çıkıyor. Baudrillard kitaplarını okurken tam da ne mene bir çukur içine düştüğünüzü, nasıl bir girdapla savrulduğunuzu, algınızla nasıl da oynandığını okuyorsunuz.
“Daha önce hiç böyle özgün ve bir ölçüde daha radikal bir durum yaşanmadı. Zira kendisine karşı direnemediğimiz şey artık baskı, yoksun bırakılma, yabancılaşma değil bolluk ve koşulsuz teslimiyettir. Bizim iyiliğimizden başka bir şey düşünmeyen ve bizi iyiliklere (…) boğmanın yanısıra geri ödenmesi olanaksız bir borca batıran iktidara karşı direnemiyoruz.”
Ne dersiniz, büyük resme değil kendi bireysel hayatlarımıza, çekirdek yapıya ve bir kum tanesine baktığımızda bile artık görebileceğimiz, idrak edebileceğimiz bu cümlelerin her biri doğru önermeleriyle içimize işlemiş vaziyette karşımızda duruyor. Günümüzde hiç duraksamadan iyiliğimizi isteyen her şeye karşı mücadele etmeliyiz diyor Baudrillard. Aksi takdirde her şeye sahip olmak çaresizliklerimizi dindirmiyor maalesef. Aksine sesiz çaresiz yığınlara dönüşmüş olmamız perçinleniyor.
Sessiz Yığınlar: Zihinsel ve Varoluşsal İşsizlik
Bugüne kadar filozoflar dünyayı yorumlamakla yetindiler. Sıra dünyayı dönüştürmeye geldi, diyen Marx’ın sözüne karşı gelerek;
“Bugün dünyayı dönüştürmekle yetinemeyiz. Dünya zaten değişip, dönüşüyor. Bugün acilen yapılması gereken; dünyanın biz olmadan dönüşmemesi ve sonunda bizim içinde yer almadığımız bir dünyaya benzememesi…”
gidişatına dikkatimizi çeken Baudrillard, çağa uygun olarak, hatta çağın ilerisine doğru bir bakış geliştirme isteğiyle çağdaş felsefenin nasıl düşünmesi ve eyleme geçmesi gerektiğine nokta atışı yapıyor. Her anlamda hızla ilerleyen yeni oluşumlar mevzu bahisken zihinsel ve varoluşsal bir boşluk söz konusu diyor. Çok düşünen, çok sesli, global, sosyal ağlarla sürekli etkileşim halinde, birbirinden haberdar olarak birbirine dokunan, yapay zekayla işleri kolaylaşan toplumlar yaratıldı fakat; “Tekniğin küresel güce özgü hegemonik özelliklere sahip olduğu bir aşamada, insan yalnızca özgürlüğünü değil, kendi hakkında düşler kurma yetisini de yitirmektedir. Bugün insan, boyun eğdiği makinelerin onun yerini alması nedeniyle, çalışma düzenine özgü işsizliğin çok ötesine geçen zihinsel ve varoluşsal bir işsizlikle karşı karşıyadır.” diyor.
Yaşamın anlamsızlaşması ve biri işe yaramaması; “Mutlak keyifsizlik!” olarak adlandırılan şeylerin temelinde yatan budur ve bundan böyle başına neler geleceğini tahmin bile edemeyecek durumdaki işe yaramaz insanın ortadan kaybolmadan önce yaşayacağı son evredir bu. Bundan başka bir devrim olmayacaktır, bu dünyanın artık bize ihtiyacı yoktur, dünyaların en güzelinin insana ihtiyacı yoktur.
Jean Baudrillard’ın Doğu Batı Yayınları’ndan çıkan tüm kitaplarının çevirisini gerçekleştiren Prof. Dr. Oğuz Adanır’a teşekkür etmeden bitiremeyeceğim bir inceleme bu. Antropoloji’den psikanalize, göstergebilimden, sosyolojiye, ekonomi ve tarihten simülasyon kuramı ve dilbilime, iletişim ve kültür bilimlerinden sinemaya uzanan geniş bir perspektifte bilimsel bilgi birikimlerini okuyucularla ve öğrencileriyle yıllarca paylaşan, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nde Bölüm Başkanı olarak görev alan Oğuz Adanır’ın, Jean Baudrillard’ı tanımamızda büyük emeği ve disiplinli çalışması vardır. Kendisine bu yazı vasıtasıyla teşekkür ederim. Doğu Batı Yayınları’na da Oğuz Adanır ile çalışıp özellikle Jean Baudrillard’ın son döneminde yazdığı metinleri kitaplaştırma çalışmaları için teşekkür etmek isterim. Jean Baudrillard kitaplarının kitaplık olan her eve girmesi dileğiyle.
Comments