Gücünü atmosferinden alan öyküler: Kaçış Rampası
TUNÇ KURT
Halil Yörükloğlu’nun Kaçış Rampası adlı ilk öykü kitabı Sel Yayınları etiketiyle yayınlandı. Yörükoğlu, kitaptan önce çeşitli dergilerde öykülerini yayınlıyordu. Ardından 2017’de Varlık Dergisi’nin düzenlediği Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde öykü dalında dikkate değer bulunmuştu. Kaçış Rampası’nın temelini oluşturan bu öyküler, aralarına yeni öyküleri de alarak Kasım 2020’de kitaplaştı.
Hacimce kısa olan öykü kitaplarından beklentim her zaman daha çok olmuştur. Ne zaman böyle bir kitap görsem zahmetli bir elemeden geçen öykülerden oluşan bir kitap olduğunu düşünürüm. 79 sayfalık bu kitaptaki öyküleri okurken büyük ölçüde öngörümün haklı olduğunu düşündüm, yine de kitapta diğer öykülerin yanında nitelik olarak zayıf öykülerin de olduğunu söylemem gerekir. Elbette ki beğeniler özneldir ama bazı öyküler atmosferin içinde sıkışıp kalmış. Bunlara örnek vermeden önce bu atmosfer meselesini açmalıyım.
Yörükoğlu’nun en mahir olduğu konu öyküde atmosfer yaratmak. Özellikle sokağın dilini iyi bildiği için kurgusunda her şey oldukça gerçekçi oluyor. Bu atmosfer karşımıza, bir restoranın mutfağı, bir otobüs garı, bir taksinin içi vs. olarak karşımıza çıkıyor. Yazar bu dünyaları yakından tanıyormuş, hatta o dünyalarda bulunmuş, o hayatı yaşamış izlenimine kapılıyoruz okurken. Bu yüzden atmosferin inandırıcılığı öykülerdeki en güçlü taraf.
Bir önceki paragrafta her öykünün aynı güçte olmadığını belirtmiştim, öykülerin atmosferi ne kadar iyi olursa olsun bazen öykünün anlatmak istediği meselenin gücüne göre öykünün gücü de değişiyor. Yazar uzun uzun anlatılacak olayların değil de durumların peşinde olduğu için zaman zaman ritmi düşük, zayıf öyküler de anlatabiliyor. Ben Haluk öyküsünde annesi, kayın validesi ve müstakbel eşi ile çeyiz alışverişine giden Haluk’un bulunduğu durumdaki ruh hali ve sıkışmışlığı biteviye tekrar eden bir iç konuşmanın ötesine geçemiyor ama Gözleri Fettan Güzel öyküsündeki Salih adlı karakterin iç dünyası ve çatışması karşımıza o kadar sağlam çıkıyor ki öykü, atmosferin içerisinde başlı başına bir karakter öyküsüne dönüşüyor. Oysa Haluk bir tiplemenin ötesine geçemiyor.
Öykülerdeki bir olumsuz durum da bazı öykü karakterlerinin fazlaca teatral olması. Bu kişiler, gerçek dünyanın ve gerçekçi atmosferin içinde fazlasıyla abartılı kişiliklere bürünüyorlar. Bir üst kurmaca olsalardı bu kadar dikkat çekmezlerdi ama gerçekçi bir atmosferde göze batıyorlar. Hikâye Hikâye Üstüne öyküsündeki karakterin fotoğraflardan yola çıkıp ev ev gezmesi, Zamansız Bir İlan öyküsündeki karakterin kendi ölüm ilanını vermesi, Masa öyküsündeki karakterin masa taşıyan adamla diyalogları bunlara örnek verilebilir. Bu teatral kişiler her öyküde karşımıza çıkmıyor, özellikle bu riske girebilecek olan İyi Biri öyküsündeki ikiyüzlü taksici karakterde bu hataya düşmemiş yazar.
Öykülerin en iyi yanı başta söylediğim atmosfer ve gerçekçi dil. Bu anlamda Gözleri Fettan Güzel, Seni Seviyorum Suzan, Kaç Hikâye Çıkar Bir Balık Karnından, Kimse Sormadı, Yasin ve İyi Biri öyküleri dikkati çeken öyküler olarak karşımıza çıkıyor. Bu saydığım öykülerden iki öykü ise kendine has nitelikleriyle diğerlerinden sıyrılıyor: Kaç Hikâye Çıkar Bir Balık Karnından, Yasin.
Kaç Hikâye Çıkar Bir Balık Karnından adlı öykü, dil ve atmosfer olarak Yörükoğlu’nun diğer öykülerinden bambaşka bir yerde. Diğer öyküler gücünü gerçeklikten alırken bu öykü gücünü masalsı anlatımından alıyor. Burada bir balıkçının denizle olan ilişkisi, rüyalar ve sanrılarla dolu büyük bir kuruntuya dönüşüyor. Bu anlamda kitaptaki kurgu anlamında en cesur öykü diyebilirim.
Yasin adlı öykü ise gücünü anlatımından değil, daha çok içeriğinden alıyor. Burada Yasin’in içinde bulunduğu muhafazakâr çevre ile ergenliği kıyasıya mücadele ediyor ve haliyle tatlı bir mizahı da içinde barındırıyor. Ergenlik konusu önemli. Bizim edebiyatımızda çok sık işlenen bir konu değil. Edebiyatımızda ergen karakterleri hakkıyla yazan en son Mehmet Erte’yi okumuştum. Başarılı örneklerini Tim Winton’dan da okuduğum ergen bir karakteri başarıyla anlatması bakımından bu öykü diğerleri arasında kendini gösteriyor.
Kaçış Rampası bir ilk kitap ve bir ilk kitaba göre başlangıç noktası oldukça güçlü. İyi bir yere konumlanmış, kendinden emin öyküler. Gücünü gerçekçi dilinden ve atmosferinden alıyor ama burada dikkat edilmesi gereken bir durum var. Yörükoğlu için bu dil ve atmosfer meselesi güvenli bir limana dönüşürse kendini tekrar etme hatasına düşecektir. Yeni öykülerinde Kaç Hikâye Çıkar Bir Balık Karnından gibi daha cesur denemelere girmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece sokaktaki insanın değil de Yasin gibi pek anlatılmayan, görülmeyen kişileri de anlatması gerektiğine inanıyorum. Kendimizi en güvende hissettiğimiz yerlerin dışına çıkıp farklı semtlere uğramak da gerekir. Halil Yörükoğlu’nun bir sonraki durakta neler yazacağını birlikte göreceğiz.
Comments