top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Her şey bir doğumla başladığı gibi, ölümle biter mi?

Tuba Ayşe Özgür, Hakan Akdoğan'ın Kenet adlı kitabı üzerine yazdı: "Hikâye, zorbalık üzerinden ilerlese de alt metinde tinini arayan kişinin kendini bulmak için anılarına dönüp, bu anıların izlerinden ruhuna ulaşma çabasını görmek mümkün."



Senenin son günlerinde yeni çıkan ve iki ay içerisinde ikinci baskıya giren Kenet

Hakan Akdoğan’ın kaleme aldığı alt metninde zorbalığı anlatırken yüzeyde de birçok göndermeye sahip karakterleri bize film karelerinde geziniyor hissi yarattığı romanı. Aynı zamanda da çok sesli bir müzik havasında dilin kıvrak devinimlerini de görmek mümkün. Öyleyse gelin benim gözümden size biraz daha anlatayım.


Her şey bir doğumla başladığı gibi, ölümle biter mi? Kitaba başladığım birkaç sayfa sonra kafamda dönen soru buydu. Sebebi ise Haşmet ve sevgilisi Özgür’ün ilişki biçimi oldu demeliyim. O kadar grift bir yapıya sahiptiler ki, ara ara birinin ölüm, birinin yaşam olduğu hissine kapıldım. Haşmet’in dünyasında Özgür, garip bir yer edinerek zaman zaman gerçekliğini de sorgulatır oldu ilerleyen sayfalarda. Özellikle bir tartışma sonrası ayrılıklarında,

“Hatırladıklarımın değil de onların buharı olan duygular artık benim, olayları unutup sadece hissettiklerimle yaşamama sebep oluyordu. Anılar unutuldukça, duygularımda asılı kalıyordum. Duygularım, anılarımdan asılı kaldıklarımdı,”

cümlesi, bir olma hatta belki de hiç olmama duygusunu yaşattı diyebilirim. Öyleyse yaşam, Haşmet’i çekeliyor; Haşmet ise kendi var olma sürecindeki ölümüne mi gidiyordu?


Kitabın içinde yürüdükçe, “Kenet” adının da anlamı yüzüme çarpmaya başladı. Ne zaman kötü bir şey olsa, kenetlenmez miydik? Canımız yansa, üzülsek ya da yıkımlar yaşasak, önce sevdiğimize gitmez miydik? İşte, “Kenet” anlamını kazanmaya başlamıştı. Haşmet’in anılarındaki acıları, yaşadığı zorbalıkları ve anılarının içinde yeniden var oluşunu arayışı da bu kenetlenme arzusuyla yaşıyordu. Ruhunun açık kalan tarafı onu sessizce üşütüyor; o da bu duyguyla tutunma arzusunun peşine birilerini kendine ev yapmaya çalışıyordu. “Kendin olmak patolojik bir durumdur. Kendi içine çökme halidir. İnsan çelişkidir. İnsan çürümedir.” Belki de kendini en açık anlattığı yer diyebilirim bu cümleler için. Haşmet’in içindeki nefessiz sancılar.


“Bildiklerimi bildiğimden şüpheye düşüyorum. Birçoğunun uydurma olduğunu, başka bilgiler üzerine kendi inşa ettiğim bir yanılsama silsilesi içinde farkındalığımı yitirdiğimi ayrımsıyorum.” Bu girişte başka bir soru daha işliyor içime. “Anın içinde kendini ararken, geçmişin anılarını zihin nereye kadar götürebilir?” Haşmet, kendini dayısının ölüleri yatırdığı masaya yatırmış; her yerini milim milim kesip biçiyor adeta. Kestiği ve biçtiği ise bedeni değil, ruhu. Duygudan duyguya geçerken ise hep aklımda tuttuğum döngünün tekrarı. Kopyaların kopyası olma hali.


Dayısı Bahattin ile olan ilişkisi de yine başka bir kenetlenmeden çıkıyor. Gölgelerini arayan iki beden. İkisi de kendi korkuları, acıları ve zaman zaman maruz kaldıkları, zaman zaman maruz bıraktıkları zorbalıklardan birbirlerine kenetleniyorlar. Diğerlerinden ayrıldıkları yer ise burada, gölgesini arayan aydınlanma yoluna çıkmıştır, demek değil midir? Öyleyse, iki varoluş yolcumuz çıkıyor karşımıza. Haşmet’in ve Bahattin’in birbirlerine dokundukları, yollarının kesiştiği gölgeleri. Ve yine baştaki soru: Bahattin’in ölümü ve Haşmet’in nereye, nasıl ilerleyeceği bilinmezlikle dolu yolu. Ölüm ve yaşam döngüsü. Bir bebeğin doğduğunda sarıldığı bez parçasıyla başlayan yaşamı ve bir ölünün bir bez parçasına sarılışıyla biten yaşamı.


Hikâye, zorbalık üzerinden ilerlese de alt metinde tinini arayan kişinin kendini bulmak için anılarına dönüp, bu anıların izlerinden ruhuna ulaşma çabasını görmek mümkün. Huzursuzluk içinde huzuru arayan Haşmet’te kendimden çok şey buldum.


Kitap bitti, ama aklımda bir soru dönüyor: Ölümün gerçekliğinde yaşadığım her an geçmişe karışırken, anın içinde kalan huzursuz ruh sendromu diye bir şey mi yaşıyorum? Kendimi bildim bileli o masada tinimi kesip biçiyorum; Haşmet’ten sonra anladım ki işim daha bitmemiş. Hatta daha söyleyecek çok şey var… Dedim ya, ameliyata devam etmeliyim…


KENET

Hakan Akdoğan

Eksik Parça Yayınları, 2024

168 s.

Comments


bottom of page