Sis ve Ayışığı: Selimoviç’in ayak sesleri
Burak Soyer, Meşa Selimoviç’in Partizanlarla birlikte Nazilere karşı katıldığı direnişlerden esinlenerek kaleme aldığı Sis ve Ayışığı kitabı üzerine yazdı. "Sis ve Ayışığı, Selimoviç’in sonradan yazacağı kitapların ‘ayak sesleri’ni okuyucuya bildiren romanıdır."
Burak Soyer
Meşa Selimoviç’in Sis ve Ayışığı kitabı, savaşın yarattığı tüm psikolojik sonuçları insan zihni ve ruhu üzerinden ortaya çıkarıp özne yerine varoluşsal gel-gitleri kullanırken, yazarın daha sonra yazdığı eserler hakkında da fikir edinmemizi sağlıyor.
1910 yılında Bosna’da doğan Meşa Selimoviç’in dünya edebiyatına verdiği en büyük hediye kuşkusuz 1967 yılında yayınlanan Derviş ve Ölüm kitabıdır. Hayatını dine göre belirlemiş ve din emrederse onu uygulayarak yaşayan Mevlevi şeyhi Ahmed Nureddin’in erkek kardeşinin haksız yere tutuklanarak daha sonra idam edilmesini, bu olay özerine Nureddin’in en başta din olmak üzere, adalet, suç, ceza gibi mevzuların ‘kime göre neye göre’ olduğunu kendi için tartışmaya açmasını anlatan Derviş ve Ölüm birçok yönden bir başyapıt olarak kabul edilir. Derviş ve Ölüm’den iki yıl önce, 1965’te ilk olarak yayınlanan Sis ve Ayışığı ise, Selimoviç’in sonradan yazacağı kitapların ‘ayak sesleri’ni okuyucuya bildiren romanıdır.
Sis ve Ayışığı’nda, İkinci Dünya Savaşı’nın ortalarında, Yugoslavya’da uçsuz bucaksız bir ovada, Orta Çağ’da seferi askerlerin yolculukları sırasında uğradıkları, masadan et ve şarabın eksik olmadığı hanları hatırlatan sisin ortasında kalmış bir ev karşılıyor bizi. Evin kocası Yovan ve eşi Luba evliliklerini ‘kafada’ çoktan bitirmiş. Uzatmaları oynuyorlar. Ama o uzatmalar bile adı konulmamış bir final düdüğüyle oyunun bittiğini çoktan ilan etmiş. Evleri bir kışladan farksız. Durmadan silahlı insanlar gelip karınlarını doyurduktan sonra kendilerini bekleyen mermilere doğru yollarına devam ediyorlar. Yovan ve Luba bu savaştan kendilerini soyutlamak istiyorlar ama ne mümkün! Dışarıdaki savaşın tedirginliği, belirsizliği onların iç dünyalarında varoluşsal sorgulamaları ortaya çıkararak Luba için bir kadınlık ekseninde kimlik, Yovan için ise kendini ‘güvenli liman’ın dışına çıkmama meselesi haline geliyor. Luba, evlerine yemek yemeye gelen daha sonra da yaralanıp bakımını üstlendiği yirmi yaşındaki askerle yaşadıklarıyla, yıllardır içinde kilitli duran kadını ortaya çıkarırken, Yovan hayatını verdiği dededen kalma tarlalarıyla beraber selamet içinde hayatını devam ettirmenin hayalleriyle yaşıyor.
Selimoviç, Sis ve Ayışığı’nı Partizanlarla birlikte Nazilere karşı katıldığı direnişlerden esinlenerek yazmış. Ancak Sis ve Ayışığı’nda yazar, tanık olduğu savaşı gözümüze sokarak anlatmıyor. Kitapta mermiler havada uçuşmuyor, siperlerde kan gövdeyi götürmüyor. Savaşın yarattığı tedirginliğin, belirsizliğin insanın içinde nasıl çözülmelere yol açtığını okuyoruz sayfalarda. Yazar, okuyucu karakterlerin zihnindeki en karanlık mağaralarda soru işaretleriyle birlikte gezdirirken yaptığı doğa tasvirleriyle de olayın geçtiği mekânda sabit tutmasını beceriyor. Böylece biz de karakterlerle birlikte satırlar arasında adım adım ilerleyerek yaşananlara ortak oluyoruz.
Sis ve Ayışığı, karanlık atmosferini hiç bırakmadan, zihinsel ve ruhsal girdaplara girip çıkıyor, cevapsız sorular sordurtuyor ve yukarıda yazdığım gibi savaşın psikolojik etkisini insan ruhu aracılığıyla dışa vuruyor.
SİS VE AYIŞIĞI
Meşa Selimoviç
Saltokur Yayınları, 2020
Çeviri: Aldiana Softic Güçlü
Editör: Bilal Yakup
142 s.
Comments