top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Novalis’in melankolik izlerinde gece ve gündüz

Burçak Kubilay, Novalis’in Geceye Övgüler adlı kitabı üzerine yazdı: "'Gündüz'ün dünyası içinde yaşamayı reddederek, belki de tam da 'gündüz'ün –dış dünyanın- düzeni tarafından, 'gece'ye, kendi yalnızlığına terk edilen ama 'gecede' gündüzü, içsel olanda sonsuzluğu keşfetmeye çalışan melankolik olarak da görebiliriz Novalis’i."



“Melankolinin özü sabit kalamamaktır; sürekli dönüşüm halinde olmaktır. Melankoli, yaşamın öznesi ya da nesnesi olmaya gönülsüz olmaktır… Melankolikler yaşama eğilirler, yaşama hâkim olmak istemezler… Melankoli bir tür ertelemedir. Ne kabuldür ne vazgeçiş. ... Hem kabuldür hem vazgeçiş.”


Dörthe Binkert, Melankoli Kadındır kitabında ‘beklemeyi’, arada durmak, kimseye ait olmayan bir yerden hem geçmişe hem geleceğe bakabilme imkânı sunan bir nevi korunaklı bir sığınak olarak dile getirirken, melankolinin bir kategorisi olarak değerlendirir. Benim, Novalis’in Geceye Övgüler’inde gördüğüm “melankoli” de bir yanıyla bu anlamdadır. Şöyle ki, Novalis’in üzerine övgüler yazdığı gecede gündüz de vardır. O, belki de tam da bu yüzden, geceyi seçerek hem yaşam hem ölüm cevabını vermiştir ve bu anlamda melankoliktir. Bana göre, ileride de açıklamaya çalışacağım şekilde, Novalis’in gecesinde hem-hem de vardır. Ayrıca, “gündüz”ün dünyası içinde yaşamayı reddederek, belki de tam da “gündüz”ün –dış dünyanın- düzeni tarafından, “gece”ye, kendi yalnızlığına terk edilen ama “gecede” gündüzü, içsel olanda sonsuzluğu keşfetmeye çalışan melankolik olarak da görebiliriz Novalis’i. Tüm bunlar göz önünde bulundurularak, Alman Romantik geleneğinin önemli isimlerinden olan Friedrich von Hardenberg yani Novalis’i de “Satürn yıldızı altında dünyaya gelmiş” düşünürler arasında ele alabiliriz diye düşünüyorum. Bu çalışmada anlamlandırmaya çalışacağım şey, Novalis’in Geceye Övgüler’inden seçtiğim bazı kısımlardaki melankolik izleri bulmaktır. Melankolik izleri okurken, bunlara farklı dönemlerdeki “melankoli” tanımlamalarıyla da yaklaşmaya çalışacağım.  


Öncelikle, şunu söyleyebiliriz ki: “19.yüzyılın ilk yarısında kendini belirgin bir şekilde göstermiş olan romantik akım ve düşünüşe göre hareket eden sanatçılardan melankolik yapıya sahip olanlar oldukça fazladır. 

Romantizmde var olana karşı hoşnutsuzluk, düzen içinde sıkıntı duymak, kutsallığa, sonsuzluğa ya da başka şeylere yönelik sevgi söz konusudur. 18.yüzyılın sonlarından 19.yüzyılın ortalarına kadar süren romantizm kendini edebiyatta, felsefede, sanat ve müzikte göstermiştir. Romantikler uzak ve ulaşılamaz olanın özlemi içindeydi. ... Romantikleri gece, alacakaranlık, düşler… çekiyordu. Var olanın karanlık yanıyla, kasvetli, gizemli… olana ilgi gösteriyorlardı. Romantik kişi kendi varlığında kendini uyumsuz, aykırı biri olarak duyumsar... Duygular ile gerçek dünya arasındaki fark büyüktür. …Romantiklerde içe yönelme, duygular, sezgiler ve düşler önem taşıyordu. Bütün bu özelliklerden dolayı romantiklerin çoğu melankolikti.” 


Novalis’i de bu bağlamda ele almak mümkün gibi gözüküyor. Çünkü o da var olana - “yeryüzüne”, “gündüze”-  karşı hoşnutsuzluğunu ve düzen içinde sıkıntı duyuşunu yüzünü geceye çevirerek, içe-dönerek, gerçek dünyayla ya da dış dünyadaki zamanın akışıyla iç dünyasının uyuşmazlığını dile getirmeye çalışmıştır. Gecede hem yalnızlığını sonuna kadar duyumsarken, üzülürken, bir yandan da “onun” (kendi) içindeki sonsuzluğa, mutluluğa ilişkin umudunu da yine burada bulabilmektedir. Aslında bir bakıma en başta da söylediğimiz gibi, ondaki melankoli dönüşüm halinde oluşundan, yaşama hâkim oluş yerine yaşama eğilmesinden kaynaklanmaktadır da diyebiliriz. 


Novalis Geceye Övgüler de şöyle der: 

“1. Hangi canlı ve hissedebilen varlık, çevresindeki uçsuz bucaksız dünyanın bütün mucizevî görüntüleri arasından her yeri renkleriyle, parıltılarıyla, dalgalanmalarıyla ve dört bir yanı yumuşacık kucaklayışıyla, uyandıran gün olarak neşeye boğan ışığı sevmez? O ışık ki… Ezgilerden yana zengin dudaklarıyla görkemli yabancıdır… Şimdi ben, o kutsal, dile getirilmesi olanaksız, gizemli geceye dönüyorum. Dünya uzaklarda –derin bir mezara indirilmiş- yeri, bir çöl gibi ve yapayalnız. Göğsünün tellerinden derin bir hüznün esintileri yükselmekte. Çiğ taneleriyle birlikte ta aşağılara damlamak ve küllere karışmak istiyorum. Sen de bizden haz mı almaktasın, ey karanlık gece? Nedir o paltonun altında sakladığın ve ruhumu görünmeden, ama böylesine güçlü etkileyen? Değerli bir merhem sızmakta elinin ayçiçeği demetinden… Gecenin içimizde açmış olduğu sonsuz gözler, o parıldayan yıldızlardan çok daha cennet gibi gelmekte…”


“2. Hep yeniden gelmek zorunda mı sabah? Hiç son bulmaz mı yeryüzünün gücü? Uğursuz bir koşuşturma kemirmekte gecenin cennetini. Aşkın o gizli kurban ateşi hiç sonsuza kadar yanmayacak mı? Biçilmiştir ışığa zamanı; ama gecenin hükümranlığı zamanın ve uzamın ötesindedir. Sonrasızlıktır uykunun zamanı. Ey kutsal uyku-dünya halinin bu koşuşturması içinde cimri davranma geceye adanmışları mutlu etmekte.”

 

Novalis, yukarıdaki alıntılarda ve aslında Geceye Övgüler metninin bütününde geceyi “kutsal”, “dile getirilmesi olanaksız”, “gizemli”; “gece”yi yaşayanları ise sonrasızlık olana kendini adayanlar olarak nitelendirmiştir. Tam anlamıyla Novalis’in ne demek istediğini anlamlandırabildiğimi elbette ki söyleyemem ama benim onun, 1. kısımdan itibaren kullandığı, “gece” ve “gündüz”ünü yorumlayışımda; gece, aslında insanın “gündüz”de, yani dışarıdaki kalabalıkların içinde, hoşnut olmadığı dış gerçeklikte “göremediği”, bulamadığı gizemli olan başka imkânları yaşayabildiği içselidir. Yorumun bir anlamıyla, gece kendi içi, iç dünyasıyken; gündüz ya da yeryüzü dediği, ışık dediği de aslında çoğu insanın neşe içinde kendini kaptırıp yaşadığı dış dünya olarak da görülebilir belki de. O, dış dünyanın ve onun zamanının akışından kendisini geriye çekmiştir adeta. Yine bu anlamda, kendini ışığa, yaşama yabancı olarak duyumsaması da melankolik bir referans olarak görülebilir belki de. 


Bu noktada şunu da dikkate almalıyız ki:

“Satürn yıldızı altında doğmuş birisi için zaman, bir kısıntı, yetersizlik, yineleme ve salt doyum aracıdır. Zaman içinde insan neyse odur. Uzam içindeyse insan bir başkası olabilir… Zaman insana pek fazla kıpırdanma olanağı vermez: Bizi arkamızdan öne doğru ittirir, şimdinin dar hunisinden geleceğe doğru üfler. Oysa uzam, barındırdığı olanaklar, konumlar, kesişmeler, geçitler, dolambaçlar, U dönüşleri, çıkmaz sokaklar ve tek yönlü yollarla gepgeniştir.


Yani aslında daha önce de söylediğimiz gibi, Novalis’i bu anlamıyla “satürn yıldızı altında doğmuş” birisi olarak da değerlendirebiliriz. Sanırım, “gündüz”ün zamanının aslında pek fazla kıpırdanma imkânı vermediği görüşü, “Hep yeniden gelmek zorunda mı sabah? … ama gecenin hükümranlığı zamanın ve uzamın ötesindedir.” sözleriyle belirtilmiştir.


Tüm bu söylediklerimizin yanı sıra şunları da ekleyebiliriz ki; “Melankoli farklı dönemlerde farklı şeylerle, üzüntü, acı ve depresyonla; ama aynı zamanda da yaratıcı enerji, parlak zekâ ve düşünsel var oluşla… özdeşleştirilmiştir. Çoğu yazar melankoliyi keyif ve keder, neşe ve umutsuzluk, sevgi ve nefret, aşırı güven ve gerekçesiz korku gibi karşıt duygulanım arasında gidip gelme olarak nitelendirmiştir...” Melankoli sözcüğüne ve tanımına açıkça ilk kez rastladığımız Hippokrat Okulu’nda melankoli, kara safra temelinde bedensel bir rahatsızlık olarak ele alınmıştır. Ve bu bedensel rahatsızlığın ruhsal durumu da etkilediği düşünülürken, aynı zamanda da melankolik mizaçlı insanların bazen hüzünlü, korkulu bazen de heyecanlı ve coşkulu olabilecek davranış değişiklikleri gösterdikleri ve bu tür davranışları arasında çok büyük çelişkileri olmayan melankolik mizaçlı kişilerde ise olağanüstü kişilikler ortaya çıkabileceği de vurgulanmıştır. Buna göre, melankolik mizaçta olanlarla melankolik rahatsızlığa sahip olanlar birbirinden ayrıştırılmıştır. “Doğaları gereği melankolik -mizaçta- olanlar… özgün bir ahlak (ethos) ve özünde haklı çıkmış tutkulu bir güçle heyecanlanabilme (pathos) yeteneğinde insanlardır...” Buradan yola çıkarak Novalis’i yorumlarsak, aslında onun gece ve gündüzde farklı duygulanımları deneyimlemesiyle bağlantılı olarak, "olağanüstü" bir kişiliğe, melankolik mizaca sahip olduğunu da söyleyebiliriz belki de.


Herhalde eğer Ortaçağ’daki melankoli/acedia anlayışıyla bakılsaydı, Novalis’in Geceye Övgüler’inde gördüğümüz, geceye/içine bu dönüşü büyük bir başkaldırı ya da günah olarak yorumlanırdı. Çünkü Ortaçağ’da, günlük yaşamdan geri çekilme, kendi içine kapanma bir tür başkaldırı ve başka bir dünya özlemi olarak görülen melankolik tavır ya da acedia “sorunsuz/sorumsuz ruhsal durum” ağır bir başkaldırı olarak görülmüştür.


Oysa şunu da göz önünde bulundurmalıyız ki, “Melankolik insan, her çağda içinde bulunduğu toplumsal koşullardan mutlu olmadığını -olamadığını- yaşama bir anlam veremediğini, topluma uyum sağlayamadığını, daha somutu, toplumsallaşamadığını, bunun için de bir tür 'iç-göçle' kendi içine, geri-çekilerek ruhunun bir kısmını olsun kurtarmaya çalıştığını söylemiştir…” Ayrıca, “Antik dört özsu öğretisine göre bedenin dört özsuyu insanın yaradılışını ve tavrını ve bedendeki karışımlara göre bireyin karakterini belirler: Kan, salgı, sarı safra ve kara safra. Bu dört özsu aynı zamanda elementlere, yaş dönemlerine ve mevsimlere denk düşer… Kara safra ya da melankoli toprağa denk düşer…”


Sonuç olarak, tüm bu söylediklerimiz ışığında, Novalis’in Geceye Övgüleri’nde melankolik izler görmek mümkündür diyebiliriz. Gerek keder ve acı veren dış dünyaya karşı geceye ve içe dönüşte ve bunların kutsanışında, gerekse zaman ve uzamın ötesinde olana karşı duyulan özlem ve arayışta… Bu melankolik izler, farklı dönemlerden bakıldığında farklı şekillerde yorumlanabilir. Çünkü melankoliye yüklenen anlamlar da farklı dönemlere göre farklılaşmaktadır. Bu çalışmada eserin seçilmiş bazı kısımları üzerinden olası bazı farklı yorumlayışlara da değinilmeye çalışılmıştır. Ancak, yine en başa dönersek, Novalis’in Geceye Övgüler’deki melankolik duruşunu, bir tür yaşama eğiliş, yaşamın çift zenginliliğini görebilmek için bir tür “bekleme” olarak görebiliriz. 



KAYNAKÇA:

Akcan, E. (2005). Melankoli ve “Öteki”. Cogito: Çer-Çöp, (43), s. 49–50. 


Aristoteles (2004). Problemeta Physica, XXX. aktaran S.Teber (2004), Melankoli:“normal bir anomali”. İstanbul: Say yayınları.


Binkert, D. (2005). Melankoli Kadındır. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.



Novalis (2006). Geceye Övgüler (Çev. Ahmet Cemal). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 


Sontag, S. (1998). Satürn Yıldızı Altında. Sanatçı: Örnek Bir Çilekeş: Susan Sontag’dan Seçme Yazılar. (Ed: Y. Salman, M. Gürsoy Sökmen), İstanbul: Metis Yayınları.  


Teber, Serol (2004). Melankoli: “normal bir anomali”. İstanbul: Say yayınları. 


Yılmaz, N. (4 Haziran 2001). 19. Yüzyıl Melankolikleri: Romantikler (1). Hürriyet Gazetesi: Agora,  HYPERLINK "https://nalanyilmaz.blogspot.com/2004/11/tabi-ki-19-yzyln-tek-melankolii-van.html"https://nalanyilmaz.blogspot.com/2004/11/tabi-ki-19-yzyln-tek-melankolii-van.html (Erişim Tarihi:14.05.2021).





  D. Binkert (2005) Fraulein: Melankolik Bir Eylem Olarak Beklemek. Melankoli Kadındır. Ayrıntı Yayınları, İstanbul, s.47.

 N. Yılmaz (4 Haziran 2001). 19. Yüzyıl Melankolikleri: Romantikler (1). Hürriyet Gazetesi: Agora,  HYPERLINK "https://nalanyilmaz.blogspot.com/2004/11/tabi-ki-19-yzyln-tek-melankolii-van.html"https://nalanyilmaz.blogspot.com/2004/11/tabi-ki-19-yzyln-tek-melankolii-van.html (Erişim Tarihi:14.05.2021).


 Novalis (2006). Geceye Övgüler (Çev. Ahmet Cemal). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s, 2. 

 Novalis, 2006, a.g.k., 4.

 Novalis, 2006, a.g.k., 2.


 S. Sontag (1998). Satürn Yıldızı Altında. Sanatçı: Örnek Bir Çilekeş: Susan Sontag’dan Seçme Yazılar. (Ed: Y. Salman, M. Gürsoy Sökmen), İstanbul: Metis Yayınları.  

 E. Akcan (2005). Melankoli ve “Öteki”. Cogito: Çer-Çöp, (43), s. 49–50. 

 Hippokrat Okulu’na dair yorumlar; S.Teber (2004.) Hippokrat Yazınında Melankoli. Melankoli: “normal bir anomali”, İstanbul: Say Yayınları, s. 98-104.. ışığında yapılmıştır.  

 S.Teber (2004), Melankoli: “normal bir anomali”. İstanbul: Say yayınları, s: 119.

 Teber, 2004, a.g.k.,142-143.

 Teber, 2004, a.g.k., 142.

 D. Binkert (2005). Melankoli ve “Quattuor Humores ”e İlişkin Antik Öğreti. Melankoli Kadındır. Ayrıntı Yayınları, s. 102.


GECEYE ÖVGÜLER

Novalis

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2023

Çeviri: Ahmet Cemal

84 s.

Kommentare


bottom of page