top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıNagihan Kahraman

Magda'yı kim öldürdü?

Nagihan Kahraman, Ottessa Moshfegh'in Ölümü Ellerinde Tutarken adlı kitabı üzerine yazdı: "Konu itibariyle Dinlenme ve Rahatlama Yılım'la görünürde alakası olmayan, gerilimi yüksek bir roman Ölümü Ellerinde Tutarken."


"Arzulayan ama eyleyemeyen,

hastalık üretir."

"Cehennem Meselleri", Cennet ve Cehennemin Evliliği, William Blake


Dinlenme ve Rahatlama Yılım adlı kitapla bu yıl tesadüfi bir şekilde karşılaşıp sonra da bir çırpıda okumuştum. Bunda İthaki Yayınları'ndan çıkmış olmasının payı büyüktü; bazı yayınevlerinden çıkmış olması o kitabı okumamız için yeterlidir bazen değil mi? Genç bir kadının içsel yolculuğunu adından da anlaşılacağı üzere bir yıllık bir süre zarfında anlatan roman, üslubuyla beni çok etkilemişti. Ottessa Moshfegh'in bu kitabını okumamın üzerinden henüz birkaç ay geçmişken yine İthaki Yayınları'ndan yeni kitabı Ölümü Ellerinde Tutarken'in çıktığı haberiyle adeta havalara uçtum. Ottessa Moshfegh 1981'de Massachusets'te doğmuş ve ilk eseri olan McGlue adlı novellası 2014 yılında yayımlanmış. 2015 yılında yayımlanan ilk romanı Eileen ise yazara Hemingway Vakfı/Pen Ödülü'nü kazandırmış ve eser 2016 Booker Ödülü kısa listesinde yer almış. Ayrıca Ulusal Kitap Eleştirmenleri Kurmaca Ödülü'nde de finale kalmış. İkinci romanı Dinlenme ve Rahatlama Yılım'ın da çevirisi Begüm Kovulmaz'a aitken üçüncü romanının çevirisinde Burcu Denizci'yi görüyoruz. Konu itibariyle Dinlenme ve Rahatlama Yılım'la görünürde alakası olmayan, gerilimi yüksek bir roman Ölümü Ellerinde Tutarken. Fakat yine tek bir kadının odakta olması ve kendini gerçekleştirmesi bakımından bir ortaklık söz konusu.



Roman gizemli bir not ile başlıyor:

"Adı Magda'ydı. Onu kimin öldürdüğünü asla kimse bilemeyecek. Ben öldürmedim. İşte onun cesedi."

Ormanda köpeğiyle yürüyüş yaptığı esnada yerde bu notu bulan Vesta, ne yapacağını bilemez. Aslında işin garibi ortada bir ceset de yoktur. Etrafı kolaçan eder fakat herhangi başka bir ize ulaşamaz. Bu durumu paylaşabileceği tek kişi köpeği Charlie'dir. Vesta şehirden çok uzak olan bu kasabaya eşinin ölümünün ardından her şeyi satıp bu kulübeyi satın alarak yerleşmiştir. Yetmiş iki yaşındaki Vesta Gül -evet Gül- eşinin geçen yıl ölmesinin ardından hayatta yapayalnız kalmıştır. Çocuk yapmama kararı aldıkları için çocukları olmayan ve ailesinden de kimsenin bahsinin geçmediği bu yaşlı kadın kocasının öldüğü zaman Charlie'yi bulmuş ve onu sahiplenmiştir. Kocası ile Charlie'nin hiç tanışamamış olduğunu özellikle belirtiyor Vesta. Devamında bu gizemli notu çözmeye çalışan ve yalnızlığın sınırlarında dolaşan bu kadının hayatını okuyoruz. Dolayısıyla bulduğu bir notun etrafında dönen kısım romanın üst katmanı diyebiliriz. Bir de Vesta'nın geriye dönüşlerle ve çağrışımlarla bahsettiği geçmişi, gençliği, eşi ile ilişkisinden oluşan romanın alt katmanı var.


Bahsettiğim üzere bir yıl kadar önce hayatını eşiyle birlikte geçirdiği Monlith'ten ayrılıp ıssız, kırsal bir yer olan Levant'a taşınır Vesta. Eşi öldükten sonra onu Monlith'e bağlayan bir şey olmadığını fark eder. Aslında eşinin ölümüyle kendisiyle ilgili pek çok şeyi daha idrak eder. Bir aydınlanma gibi okuyoruz bu kısımları romanda. Gizliden gizliye hep hissettiği ama dillendiremediği düşünceleri adeta bir rahatlama hâliyle su yüzüne çıkıyor. Hayatı boyunca eşinin araştırmacı, sürekli mantık çerçevesinde işleyen zihni altında ezildiğini itiraf eder kendine nihayet. Bu sebeple ömrünü geçirdiği adamın ölümü onu elbette derinden yaralamıştır fakat bir yandan da kurtuluş olmuştur onun için. Son bir yılını eşinin küllerinin içinde olduğu ve atamadığı vazosunun başında, hala onun gözleri üzerindeymiş gibi geçiren yaşlı kadın aslında hayatı boyunca belki de ilk defa kendisiyle kalmıştır: "Walter'ın cenazesinden sonra, Monlith'teki evi topladım, oraya ve üzerime yüklediği her şeye veda ettim. Oradan çıkmak ne büyük bir rahatlamaydı, ev satıldı; Levant'ta yeni bir ev hazırdı ve beni bekliyordu. Resimlerde hayalimdeki evdi: Göl üzerinde rustik bir kulübe."(s.16)


Kocasının devamlı tezi üzerinde çalıştığı, evlilikleri boyunca market alışverişi bile yapmadığı hayatında Vesta da bir kliniğin muhasebe ofisinde sekreter olarak çalışmaktaydı. Ailesi köylü ve kaba olduğu için Walter ile aralarında aslında büyük bir uçurum oluşturduğunu bu sebeple de çocuk yapmamalarının en iyisi olacağı kararını aldıklarını da açıklıyor Vesta, daha doğrusu kocasının aldığını... Bütün bu hakir görülmeleri hep yutan, kocasının her şeye hükmeden mantığı altında ezilen bu kadının hayatında Walter'ın ölümü bütün bu bastırdığı duygularını ortaya çıkarıyor böylece. Bu sebeple Magda acaba kendisi mi? diye düşünmeden edemiyor okur. Vesta'nın kurmuş olduğu dünyada ölen biri küçük bir kız çocuğu Magda olabilir mi?


Bir de romanın karanlık dünyasına değinmem gerek. Yazar bu konuda o kadar başarılı ki ben de Vesta ile birlikte o huş ormanında dolaştım, o ıssız yollarda arabayı kullandım, kulübede radyodan gelen sese kulak verdim. Görsel yönü çok kuvvetli olan bu roman bir yandan da tekinsizliği ile gönlümü çaldı. Zaten sonlara doğru yazarın zihnimizle alay edip etmediğini sorgulamaya başlıyorsunuz ve bir katman daha derinleşiyor roman bu noktada. Yazarın kurduğu dünya bana Olga Tokarczuk'un Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde adlı romanını ve film uyarlaması olan Pocot'u çağrıştırdı. Bir de romanda "Blake"in bir metafor olarak kullanıldığını düşünüyorum fakat başından beri aklıma gelen şair William Blake'i yazar bir yerde karşımıza çıkarınca hem şaşkınlık hem hayranlık yaşadım. Ayrıca yine romanda yüzeysel de olsa geçen karakterlerden birinin adının Shirley olması gotik edebiyatın en önemli isimlerinden Shirley Jackson'ı hatırlattı ve bu ismi görmek, arada böyle çağrışımlar yaşamak bile yazarla bağımı kuvvetlendirdi. Yazarın başka kitaplarını da en kısa zamanda okumayı umutla ve heyecanla bekliyorum.



ÖLÜMÜ ELLERİNDE TUTARKEN

Ottessa Moshfegh

İthaki Yayınları, 2022

Çeviri: Burcu Denizci

168 s.

Comments


bottom of page