top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Boşluktan doğup yine boşluğa varan bir akış

Yasemin Yücel, Tugay Kaban’ın kaleme aldığı, Orhan Pamuk’a Satmak İstediğim Roman üzerine yazdı: "Tüm kitap boyunca, okur hoşnut kalsın diye bırakılan bir şey yok."

Yasemin Yücel


Sözü uzatma. Dinlemekten yoruldum.

Onun içindir ki söylenenleri neden söylemeyeyim. Onun için söylenmiş birçok şey söylenebilir. Fakat o dili bilmiyorum. Bir bilene danış. Metinler arasıdır metinler.


Tugay Kaban’ın Orhan Pamuk’a Satmak İstediğim Roman isimli eseri algılayıcı edilgen bir bilinç, yalnızca bir göz, kulak ve ağız düzeyinde kalıyor. Hiçbir seçim şansı bulmaksızın fiziğin ve fiziksel olayların bağıran, karmaşık, çılgın çavlanını bir duyumsal sinir ucu olarak alıyor ve kaydediyor. Üstelik bunlar fotoğrafik bir doğrulukla gerçekleşiyor.



Boşluktan doğup yine boşluğa varan bir akış. Belki de insan yaşamının gerçeği üzerine kısacık ve aşırı karmaşık, tek bir Stringbergce bildiridir bunların tümü. Okurun aymazlığına hiçbir son vermeyen bir bildiri. Ve ola ki bir gerçeğe dokunuyordur bunlar, kuşkusuz, yaşamın on bin yüzeyine ve onlardan yüz bin renk tonuyla yansıyan bir gerçeğe.


Hızı ve kıvamı son bölümde öyle artıyor ki. Öylesi dayanılmazdır ki tümceler, boğucu boşluğu, taşırma noktasına ulaştırır. Bu tümüyle umutsuz boşluk duygusu, etkin içeriğidir bütün eserin.


Gerçek olan, tüm bunlardan hiçbir şeyin ortaya çıkmadığı, hiçbir şeyin de gerçekleşmediğidir ve sayfadan sayfaya sürülen gizli bir bekleyiş, bir umutsuz sürükleniş, bir tortu bırakışı vardır okur üzerinde.


Okur, okur, okursunuz ve okuduğunuzdan bir şeyler anladığınızı savlarsınız. Arada bir, bir tümcede hava boşluğuna düşersiniz de boyun eğişin kendine özgü bir özelliği, sizi her şeye alışılabilinen düzeye getirir her defasında.


Hiçbir şey gelip buluşmaz okurla. Her şey ondan başka bir yöne sapar ve daha kendine bir yol açmadan, o doğrultuyu da terk eder. Hep yukarıya ve öteye doğru, kendisiyle doyumsuz, alaycı, kötücül, aşağılayan, kederli, umutsuz ve acı doludur yapıt. Kendisini yıpratan, duygudaşlığı üzerinde oynar okuyucunun, ta ki usulca bir uyku araya girip de bu enerji tükenişini durduruncaya dek. Oysa evet, metin kısadır.


Her tümceyi bir şaka saysak, tümünü birden anlamak pek fark etmez. Bir tümcenin ortalık yerinde de durulabilir, ilk yarısının etkinliği varlığını sürdürmeye yeterlidir veya öyle görünür en azından. Bütün metin, duruma göre, yeni bir baş yahut kuyruk bölümünü geliştiren bir solucan niteliği taşır.


Tugay Kaban gibi düşünüşün, böylesi bir gizemli karakteristiği, onun, soğukkanlı hayvanlarla, özellikle de solucan türüyle yakın ilişkiler kurabildiğini göstermekte. Bağırsak kurtları edebî güçlerle donatılmış olsalardı, beyin eksiklikleri nedeniyle, sempatik sinir sistemlerinin kendilerine özgü işlevleriyle yazarlardı. Buna benzer bir şeyin Kaban’ın başına geldiği, yani özümüzde bir akılsal işlevin şiddetli kısıtlanması ve algılama işlemlerinin sınırlı kalması eşliğinde oluşan bir iç organsal düşünme olgusu bulunduğundan kuşkulanıyorum.


Bağırsak kurdu başlı başına yaşayan ve olağanüstü doğurganlığı olan bir kozmostur; kanımca Kaban’ın etkili sayfalarının kaba ama aykırı düşmeyen bir imgesidir bu. Zaten kendisi de bağırsaklardan bahsediyor, öyle değil mi?


Kaban’ın yapıtı, 700 sayfa yahut bunun katları da olabilirdi. Yine de bir damla bile eksiltmeyecekti imgelemlerini ve yine de gerçekten önemli olan şeyler duyulmasın için çabalayacaktı.


Elbette ki bir kitap, içerik taşır, anlattığı bir şeyler vardır, ancak ben Kaban’ın herhangi bir şeyi açıklamak istediği konusunda kuşkuluyum. Usanmaz bir okur için, bu çıldırtıcı hoş görüş, görgü tanığı olmayan bu dram, bu tek benci soyutlama, bir açıklama getirir mi, olası mı bu? Benim kötü niyetimi ayaklandırıyor Orhan Pamuk’a Satmak İstediğim Roman. Birçok insanda da bunun gerçekleştirdiğine eminim.


Tüm kitap boyunca, okur hoşnut kalsın diye bırakılan bir şey yok. Canlandırıcı, umutlandırıcı hiçbir şey yok. Yalnızca yaşamın biçimsiz yanları, dokunaklı, trajik ve korkunç çevrimleri bir karmaşa içinde sürüp gidiyor. Konuya özgü bağlantıları abartılı bir büyüteçle incelemek zorunda kalıyoruz. Ancak ortadalar işte; öncelikle kişiye özgü sessiz bir öfke içeren, acımasızca budanmış hayattan artakalanlar, sonra ise acınası çıplaklığı ile kalabalığın gözleri önüne serilen, özellikle çerçevelenmiş bir düşün tarihinin yıkıntıları.

Bölümlerde gizlenmiş bir düzen veya koşutluklar bulunabilir belki.

Yeniden yapılanmaya karşı hiçbir eğilim göstermez, gerçekten, yıkıcılık kendi içinde bir sonuç durumuna gelmiştir eserde. Ancak bu, ortada olanın yarısı bile değildir, bir de belirtibilim (semptomatoloji) konusu var. Ki bu, çok kısa süreler için bilinçli olabilen, sürekli yargılama yeteneğinden yoksun, değerlendirme yapamamanın boşluk ve kopukluklarına düşen yazarın, kesintisizce, başıboş gezintileriyle eş anlam taşımaktadır. Bunun da ötesinde, daha sıklıkla, duyusal etkinliklerin şiddetlendirilişi görülmekte. Bunu üçlemenin ilk kitabında da (Erotik Poetika) görüyoruz. Orhan Pamuk’a Satmak İstediğim Roman için herhangi bir yargıya varılabilir ancak, sürekli yineleyiş duygusu uyandırmasına karşın, tekdüze olmadığı kesin gibi.


Eserin sergiledikleri, birbiriyle uyumlu ve süreğen. Bütün yapıt, amacın tekilliğini ve acımasızca seçiciliğini gösterir biçimde bir yeraltı yaşam akışından doğmuştur ki bunlar da birleşik kişisel isteklerin ve yönlendirilmiş amaçların kuşku götürmez kanıtlarıdırlar. Aklın işlevleri katı bir kontrol altındadır; kendilerini içten gelen ve hatalı yollarla açıklamazlar. Algılamanın işlevlerine yani duyum ve sezgilere bütünüyle öncelik verirlerken, ayrımcı fonksiyonlar yani düşünce ve duygular sürekli olarak bastırılmışlardır. Bunlar yalnızca olağan algılama nesneleri durumunda akılsal içerikler biçiminde görülürler. Güzelliğin ani dokunuşuna boyun eğmek için sıklıkla duyulan isteğe karşın, genel eğilimlerce aklın ve dünyanın gölgeli bir resmini sergilemesine izin vermez.


Kaban, kişisel bir uyarıyı değil, modern ruhun ortaklaşa ve doğruca bilinçaltından yükselen, ortaklaşılan yaşamın akışını izler. Ortaklaşa bir fenomen oluşu nedeniyle, edebiyat, resim, mimari ve heykel gibi çok geniş bir yelpaze içinde, kendine özgü çalışmalarını sunuyor.


Orhan Pamuk’a Satmak İstediğim Roman, sen, amaç sarhoşu, amaç yüklü beyaz adam için gerçek edebî yapıtlardan birisin.


*Bu yazıyı yazarken, Mazhar Candan’ın C. G. Jung’dan tercüme ettiği Ulysses ve Picasso Üzerine Denemeler eserinden oldukça yararlandım. Kendisine teşekkürlerimi sunarım.


ORHAN PAMUK’A SATMAK İSTEDİĞİM ROMAN

Tugay Kaban

Epona Yayınları, 2021

72 s.

Comments


bottom of page