Öykü: Bir Aydır Annemi Aramıyormuşum
"Sanki annemi aramadan önce illa bir şeyler başarmalıyım, öyle durup dururken ararsam yeterince sıcak davranmaz, diye hissetmiş olabilirim."
Egemen Özdemir
Her zaman yaptığımız gibi konuşmadan yürüyorduk. Sonra birden yüzü soldu, bitkin bir ses tonuyla, Bir aydır annemi aramıyormuşum, dedi. Babamla kahvaltıdaydık geçen gün, ona söylemiş. Solgun yüzünde nerede yanlış yaptığını çözmeye çalışan bir ifade vardı. Gözlerini benden kaçırmış yere bakıyor, elinin dışıyla neredeyse saniyede bir artık iyice kelleşmiş kafasından şakaklarına inen teri siliyordu. Neden sonra devamını anlatması için kendini hazırlaması gerekiyormuş gibi duraksadı, canını acıtan derin bir nefes alıp yeniden başlayacağı ana kadar bekledi. Nihayet cesaretini toplayıp yeniden başladığında, sesinde anlattığı şeye inanamadığına dair bir şaşkınlık duydum. Böyle bir şey yüzünden azarlanacağım aklıma gelmezdi. Babam geçen gün, gel baba oğul bir kahvaltı yapalım deyince sevindim, fırladım resmen evden. Zaten ne zamandır bir şey yaptığım yok, haftasonları bütün gün evde zıbarana kadar bira içip saçma sapan şeyler izliyorum laptopta. Hatta simit aldım giderken. Eve bir girdim, bizimki barut gibi. Sofraya oturduk ama bir şeyler yolunda değil. Neyse sonra başladı bağırmaya; annen beni aradı, kadın yarım saat telefonda ağladı, annesini aramayan adamdan ne hayır gelir falan bir torba laf. Ben ona ne yaptım demiş annem, başka kimi varmış. Yutkundu. Sanki gururu bir kez daha kırılmıştı. Niye aramadın anneni, dedim. Bilmem, özel bir sebebi yok. Aramayalı bir ay geçtiğini fark etmemişim, dedi. Esas canımı sıkan bunların bir olup üstüme gelmeleri oldu. Annemle babamı diyorum. Düşünsene birlikte bile değiller, on küsür sene önce ayrıldılar. Yine de konu ben olunca eskisi gibi olabiliyorlar.
Sadece keyifsiz olduğunda bana geldiğini düşünürdüm. Yanılmamıştım. Maç izlemek veya laflamak için geldiğini söyler, bir süre oturduktan sonra yerinde duramaz, dışarı çıkıp yürümek isterdi. Ne var bu kadar takılacak bunda, dedim. Belli ki annen kırılmış. Sence de abartmıyor musun? Biliyorum, ben de başkasından duysam böyle düşünürdüm. O zaman bir de şunu dinle: Babam annemin gözüne girecek diye mi artık niyeyse bu konuyu uzattıkça uzattı, en son ben kalkarken hızını alamayıp, bundan sonra motorun kredisini ödemiyorum, yeter sana destek çıktığım, sen ödeyeceksin o motorun kredisini dedi. Ben zaten her ay eksideyim, bir de motorun kredisi gelirse kalkamam altından borçların.
Yüzü bulutlandı. O bulutların ardına, bir daha bir araya gelemeyecek kadar ufak parçalara ayrılan hayatından artakalanlara baktım. Yıllar önce öğrenci evimizde bira kutularından kule, bardak altlıklarından duvar kağıdı yaptığımız; futbol, kadınlar ve gelecek hakkında sabahlara kadar konuştuğumuz o kaygısız, umutlu günler artık hatırlayamayacağı kadar uzaklardaydı. Şimdi tek odalı bir çatı katı dairesinde kimse tarafından fark edilmeden yaşıyor, sabah erkenden borçlarını dahi karşılamaya yetmeyen bir para karşılığı çalıştığı işine gidip akşam evde kucağına koyduğu laptopundan abartılı hayat hikayelerinin anlatıldığı programları izlerken koltukta sızıyordu.
Bana sorarsan, diye devam etti. Babam tek başına, kendine bakamıyor. Uğraştığı bir iş de kalmadı. Annem yanına alsın diye ona yaranmaya çalışıyor. Annem desen, sanki yıllardır benle göremediği bir hesabı var. Onun için sadece hayal kırıklığıyım. Belki de bu yüzden aramadım, bilmiyorum. Sanki annemi aramadan önce illa bir şeyler başarmalıyım, öyle durup dururken ararsam yeterince sıcak davranmaz, diye hissetmiş olabilirim. Böyle hissettiğimden mi bir aydır aramadım, bilmiyorum. Ama şimdi düşününce, evet bu yüzden olabilir, onu ararken, olmamı istediği kişi olamadığım için geriliyorum.
Gece geç saat olmasına rağmen hava durgundu, en ufak bir rüzgar esmiyordu. Motorunu arabamın yanına çekmişti. Yaklaşınca durduk. Zaten konuşacak başka bir şeyimiz de kalmamıştı. Tavsiye niteliğinde birkaç cümle kurabilirdim belki. Canını sıkma, ara anneni gönlünü al, baban da zamanla yumuşar, ödemeye devam eder krediyi ya da yeni bir iş mi baksan, biraz fazla kazanırsan belki daha rahat edersin benzeri cümleler. Hiçbirini söylemedim. Yalnız sokak lambasının loş ışığının altında yüzüne baktım. Anlattıklarından pişman olup oracıkta bana uzaklaştığını hissettim. Ayaküstü, vedalaşmadan önce öylesine edilen laflardan edip vedalaştık. Eve gitmek için arkamı dönmüştüm ki homurtusunu duydum. Kaskını çıkarıp motorundan indi. Gözleri buğulanmış, omuzları çökmüştü. Zorlukla konuştu. Anahtarı motorun üstünde unutmuşum, akü bitmiş dedi. Sende alyan var mı, akü şu haznenin içinde olacak, onu açalım. Bir koşu yukarı çıkıp alyan setimi getirdim. Aküye ulaştık. Sonra birden aklına gelmiş gibi, Şarj kablon var mı, dedi. Sende vardır diye düşünmüştüm, dedim. Koltuğunun altında yok mu? Normalde taşıyordum, geçen bir arkadaşa ödünç verdim. Geri motora koymayı unutmuşum.
Tekrar yukarı çıkıp arabanın anahtarını aldım, evi kitleyip aşağı indim. Bir şey konuşmadan arabaya bindik. Evinden kabloyu alıp aküyü şarj edecektik. Tedirgindi, koltuğa gömülmüştü. Bir süre karanlığın içinde sessizce gittikten sonra bir derdini açar gibi utangaç, İnşallah geri almışımdır çocuktan kabloyu, dedi. Kabloyu bulamazsak bende kalırsın, yarın erkenden yeni bir tane alır şarj ederiz aküyü merak etme, dedim. Ne ki cevabım onu yatıştırmaya yetmedi. Sorun o değil, dedi. Sesi yorgun geliyordu. Sağ eliyle camın üstündeki tutamağı tutmuş, diğer eliyle gözlerini ovuşturuyordu. İçini çekti, Sorun o değil, inşallah geri almışımdır çocuktan kabloyu. Daha fazla konuşmaya takati yoktu.
Comments