Öykü: Dikenler
“Ben evimde çıt çıkarmıyorum. Seni beklediğim o koltukta, cılız bir mum ışığında senden gelecek seslere kulak kabartıyorum.”
Eftelya Özge Cora
Merdivenleri çıkıyorsun aceleci adımlarla. Tek kat altı basamak. Anahtarını çıkarıyorsun çantandan, şıngırtıları apartman boşluğuna dağılıyor. Nihayet kapının deliğini buluyor, kapını açıyorsun. Yüzüne evinin sıcaklığı, o kendine has kokusu vuruyor. Kapını kapatıyorsun, aceleyle soyunuyorsun. Ayakların buz gibi, incecik çorabın yine baş parmağından yırtılmış. Terlikleri geçiriyorsun ayağına; yumuşacık, pofuduk, pembe.
Adımlarını duyuyorum evimin tavanında; bir serçe gibi hafif adımlarını. Antrenin solundaki mutfağa geçiyorsun, buzdolabını açıp bir süre boş boş bakıyorsun. Ötmeye başlıyor buzdolabın. Su ısıtıcısına kaynaması için suyu koyup düğmesine basıyorsun. Senden gelen sesler kesiliyor. Ben evimde çıt çıkarmıyorum. Seni beklediğim o koltukta, cılız bir mum ışığında senden gelecek seslere kulak kabartıyorum.
Su kaynıyor, granül kahvene sıcacık suyu katıp karıştırıyorsun. Birkaç zeytin, biraz peynir, bir dilim salam ve ekmekle karnını doyuyorsun alelacele. Kahveni alıyorsun avuçlarına, oturma odana doğru yürüyorsun minik adımlarla. Tam başucumda bir an duraksıyorsun. Ben camımın kenarına geçiyorum. Camı açıp bir sigara yakıyorum. Birazdan senin pencerenin sesini duyuyorum. Bir nefes daha alıp sigaramdan, dumanını yukarı doğru üflüyorum. Benim sigaramın dumanı yanaşsın pencerene, içeri girsin, saçlarına dağılsın, saçlarını sevsin istiyorum. Şimdi kafanın tepesinde topuzdur güzelim dalgalı saçların, ensene yapışmış birkaç tel boynundan sırtına akıyordur. İzmaritini atıyorsun, apartman boşluğuna. Yakacaksın bir gün bizi diye bağıramıyorum ardından. İzmaritini her atışın sanki bana verilmiş bir selam. Biliyorsun, ordayım. Bildiğini, bildiğimi biliyorsun. Hiç konuşmuyoruz. Hiçbir zaman. Senin ardından ben de atıyorum bu defa yarısı içilmiş sigaramı boşluğa.
Geçip yerime oturuyorum, kulaklığımı takıp son ses Sezen’den Aşkları Da Vururlar dinliyorum. Sana biraz mahremiyet tanıyorum bu zamanlarda.
Sen duştayken artık seni dinlemiyorum.
Hayal etmiyorum suyun vücudunu okşayışını. Bedeninden akan tanımadığın adamların izlerini düşünmüyorum. Nereden, hangi izbe otelden ya da lüks villadan geldiğini düşünmüyorum.
Boynuna değen yabancı dudakları, seni saran kirli elleri düşünmüyorum. Zevk mi aldığını yoksa acı mı çektiğini düşünmüyorum. Kaç kişiydiler düşünmüyorum. Üşüdün mü düşünmüyorum. Yakışıklı adamlar mıydı, çirkin adamlar mı? Şefkatle sarılanlar mı yoksa şehvetle yaralayanlar mı düşünmüyorum.
Kulağımdaki müziğin sesini kısıyorum, kurutma makinasının sesini duyuyorum. Saçlarını kurutuyorsun. Sen bilmiyorsun, ben saçlarını okşuyorum. Minik adımların odana doğru yöneliyor, ben de ardından yürüyorum. Biraz dolaşıyorsun odanda. Pijamalarını giyinip, kremlerini sürüyorsun. Odanın pençesinden cılız bir ışık karşı apartmanın duvarına yansıyor. Gölgeni görebilmek umuduyla odandan yansıyan ışığı izliyorum. Işık sönüyor. Evinden evime dolan sesler kesiliyor.
Kendini uykuya teslim ediyorsun.
Sessizliğini dinliyorum, sessizliğimi dinliyorum.
Uyuyorum.
Sabah günışığı ile uyanıyorum.
Vakit tamam, şairin de dediği gibi günün en güzel saatleri bunlar. Yine yüreğim göğüs kafesimi delecekmiş gibi çarpıyor. Uyanmışsın, televizyonunun sesini duyuyorum. Usul usul merdivenleri çıkıyorum. Derin bir nefes alıp kapını çalıyorum.
Yine hafif, minik, kırılgan adımlarını duyuyorum içeriden.
Kapıyı açıyorsun.
Yüzüme bakmıyorsun. Gözlerin yerde.
Ekmeği, gazeteyi alıyorsun elimden.
Sağ ol Ali, diyorsun.
Parayı avucuma sıkıştırıyorsun. İşin bitince karşı büfeden iki bira alıp getiriver, diyorsun.
Abla sabah sabah içmesen mi, diyorum.
Sanane lan dün ki bok, deyip saçlarımı karıştırıyorsun. Yüzünde alaycı bir gülümse.
Hadi çok bekletme, deyip kapıyı yüzüme kapatıyorsun.
Ben kapının önünde öylece duruyorum. İçeri alınmayı bekleyen gariban bir kedi gibi, bekliyorum.
Saçlarımda parmaklarının hissi, yumuşak, narin ellerinin hissi.
İçeriden bir şarkı gelip, kapının altından dağılıyor apartmana.
Sezen söylüyor; “Sahiplenme senin değil bu dikenler…”
留言