Öykü: Kara Haydar'ın Çamaşır Makinesi
- Litera
- 7 saat önce
- 3 dakikada okunur
"Ayşe Kadın, müsaitseniz, biraz sonra daireden arkadaşım ile size uğrayacağız. Şu Çamaşır Makinesi’ne bir de biz bakalım. Sen Kara Haydar’a durumu anlat da gelince bize sarmasın."
Fatih Altınbeyaz
Son günlerde evin içerisinde çeşitli aksaklıklar çıkıyordu. Kimi zaman bir ampul elektrik kaçağı yapıyor, bazan musluk burmaları bozuluyor, kimi zaman da balkon demirine monte edilmiş giysi askılığı yerinden çıkıyordu. Buna benzer sorunları gidermek için, bu işlere eli yatkın Lacivert ile bize geldik. Kendisi rahat hareket etsin diye, annem ile kız kardeşimi kapı komşusuna, zorunlu misafirliğe gönderdim.
Konu ile alakalı Lacivert’ten ‘olur’ aldıktan sonra bir telefon görüşmesi yapayım dedim.
“İyi akşamlar Ayşe Kadın, müsaitseniz, biraz sonra daireden arkadaşım ile size uğrayacağız. Şu Çamaşır Makinesi’ne bir de biz bakalım. Sen Kara Haydar’a durumu anlat da gelince bize sarmasın. Ayrıca sesimizi duyan Kezban Sultan yanımıza koşturup gelmesin. Bu saatte onu çekecek durumum hiç yok.”
“Buyurun gelin oğlum. Tasalanmayın, ben, dedeyi oyalamasını bilirim. Kezban Sultan herhâlde önceki mahallesine indi.”
Bizim hânede gereken müdahaleler yapıldıktan sonra Kara Haydar’ın kâgir evine gitmek üzere yola koyulduk. Havanın ayazı yüzümüzü ısırıyordu. Sokaklar boşalmıştı. Kömür kokusu kışın geldiğini iyice hissettiriyordu. Ne zaman neye öfkeleneceği belli olmayan Lacivert ise surat asıyordu.
Boyası dökülmüş mavi demir kapıyı çaldığımızda Kara Haydar, onu servis görevlisi sandığı için “Hoş geldin,” demediği gibi gelen kişiye ters ters baktı. Lacivert de ister istemez kurulunca, ben hemen araya girdim, banyonun yerini gösterdim. Ama o an, annem ile kız kardeşimin tatlı atışmaları hariç, tanıdığım insanların aralarında yaşanacak muhtemel problemleri engellemeye çalışmaktan artık yorulduğumu hissettim.
Ortalığı kolaçan eden Lacivert, suçlarcasına, “Bunun alt parçaları nerede?” diye sordu. Meğer torunları Fatih, elektrik, priz işlerini yapmaya gelince Çamaşır Makinesi’nin ayaklarını söküp bir poşet içinde duvara asmış. Komşu Kezban Sultan da kafasına göre parke taşı yerleştirmiş zemine, fakat yine randıman vermemiş, mutat sallantı devam etmiş.
Lacivert, delinin teki olduğunu kanıtlarcasına, yaşa bastığı için, çorapları ıslanmış ayaklarıyla tepiniyor, duvarları yumrukluyor, ağzından tükürükler saçarak boyuna bağırıyordu.
“Böyle olur mu? Pahalı bir alet bu. Önüne gelen niye el atıyor? Garantisi bozulsa ne olacak?”
Ev sahibi duyacak, hiç gereği yokken olay çıkacak diye derhal Kara Haydar’ı gözetim altına aldım. Sağlığı, Masaldere’deki zeytin bahçesinin dere kenarına yapılan taş duvar, arada yanına oturmaya gelen Ali dayı ile alakalı sorular sordum. Fakat adam saldırmaya hazırlanan, yırtıcı bir hayvan gibi derin ve içli bakıyor, insanın kursağının kaynamasına neden olacak bir korku salıyordu. Ağır bedeni ve sürekli şiştiği için zeytinyağı ile ovup pul pul dökülmesine neden olduğu bacakları buna müsaade etse, “Sizin ben yapacağınız işin şarap çanağına…” diye başlayıp hepimize tekme tokat dalacağı belli oluyordu.
Kaba saba hareketlerine ve rica minnet getirdiğim konuğuma davranış şekline içerlemiş gibi, hileli bir yönlendirmeye başvurdum. Benim darılmamdan korktuğu için geri adım atıp şikâyet cümlelerinin etrafında dolanmaya başladı; bizi bu işlere bulaştırdığı için Kezban Sultan’a, bu yaştan sonra teknolojiye yenildiğinden dolayı karısı Ayşe Kadın’a, markaya, modele kızdı, ilkin beyaz eşyayı kurmaya gelen teknik görevlilere dahi çattı, kendisiyle sürekli inatlaşıp duran Ali dayıyı, geçen gün evin önünden nasıl kovduğunu anlattı.
Gerekli kontrolleri yaptıktan sonra Lacivert, şimdilik her şeyin yolunda olduğunu, istedikleri gibi sıkma programının çalıştırılabileceğini söyledi. Ben de Ayşe Kadın’ı sıkı sıkı tembihledim, “Bir daha makineye kıyafet atacağın zaman bana haber et. Biz, annem ve kız kardeşim ile birlikte gelip bakarız,” dedim.
Sokağa çıkıp soğuğu ciğerlerimize çektik. Arkadaşım cebinden bir sigara çıkarıp yaktı.
“Kâtip, sana canım feda, ne zaman çağırsan tamirata gelirim ama bir daha bu zirzop ile beni muhatap etme. Yoksa yaşlı falan dinlemem kafasını gözünü yararım ben bu kara sığırın,” diye yükselen Lacivert’e, “Kızma kardeşim kızma, karaciğer yağlanması yapar,” dedim.
“Ya ben ne diyorum, sen işin gırgırındasın.”
Bir zaman kabuğuma çekildim, o mahalleden bile geçmedim. Zaten arada varlığını hissettiren yüksek tansiyon canımı sıkıyordu. Gittiğim doktorlar da evham yaptığımı söyleyip geri gönderiyordu. Şunu anlamıştım; insan hayatta imtihan olmadığı her şeyi hafife alıyordu.
Birkaç gün sonra Kezban Sultan, feveran ederek aradı. Çıngıraklı sesi telefonda yankılanıyordu.
“Gör başımıza neler geldi? Üstümüzde bir uğursuzluk dolaşıyor ya hayırlısı…”
Bugün hevesle tekrar çalıştırdıkları makine, sıkma programına geldiğinde başını duvarlara vurmuş, tutsaklığına isyan edercesine dile gelmiş, bağırıp çağırmış, sonra da zikir çekenler gibi cezbe hâlinde kendinden geçmiş. Değerli dostum Lacivert’in maşallahı varmış, işini iyi yaptığı için aygıtın ayakları mıh gibi sağlammış ama üst kısmı çıldırmışçasına kımıldıyor, âdeta göğe yükselecek oluyormuş.
“İnsanlık namına servisi ara da gelip baksınlar şu cihaza. İnan bütün mahalle diken üstündeyiz, Kara Haydar fırsat kolluyor, bir punduna denk getirirse, makineye baltayla saldıracak!” dedi.
Allah, üzerime bir sakinlik verdi. Yoksa Kezban Sultan’a, “Bütün bunlar senin yüzünden, sen ne bilgiç, rol çalmayı pek seven bir karısın böyle? Eski köye yeni adet getirip en başta Çamaşır Makinesi Meselesi’ni sen geçirdin başımıza,” demedim, diyemedim, haydi hatırını kırmayayım dedim.
Markanın Müşteri Hizmetleri’ni aradım, adresi verip binbir güçlükle arıza kaydı yaptırdım. Bereket versin ipe un sermediler. Yarın, yerinde denetlemeye geleceklerini söylediler. Allah vere de servis çalışanları ile Kara Haydar şiddetli bir çatışmaya girmese...
Lacivert’i de zor zahmet ikna ettim, biz de olay mahallinde hazır bulunacağız.
Comments