Oylum Yılmaz ile basından edebiyata yazma yolculuğu üzerine
Deniz Yüce Başarır'ın yürüttüğü podcast serisi, Elim Kalem de Tutar Kadeh de son düzlüğe girdi. 8. bölümün konuğu Cadı ve Gerçek Hayat romanlarının yazarı Oylum Yılmaz oldu.
Deniz Yüce Başarır, "Elim Kalem de Tutar Kadeh de"nin sekizinci bölümünde edebiyatla yakın ilişkisi önce gazeteci olarak başlayan, daha sonra 2012 yılında "Cadı" ve 2017’de ona Duygu Asena Roman Ödülü’nü de kazandıran "Gerçek Hayat" adlı romanları yayımlanan Oylum Yılmaz’ı ağırlıyor. Eserlerinde gerçek ile hayal arasında gidip gelen, doğayı merkeze almayı hedefleyen ve "helezonik" olarak tanımladığı kadın dilini araştıran Oylum’u tanımak, Türkiye’de kadın ve yazar olmak konusunda bolca düşünmenize vesile olacak gibi görünüyor. Başarır’ın Gerçek Hayat’tan seçip, seslendirdiği bölümde geçmişten bugüne uzanan kadın yazarların isimlerine rastlamak da bu düşüncelerinizi derinleştirecek.
“Yanaklarım heyecandan ve soğuktan neredeyse morarmış, elimde davamızın bildirisini hala havada salladığım halde dalıyorum hayaletli bodruma. Daha doğrusu kapıyı açtığım yerde, beton duvara çarpan bir çizgi film kahramanı gibi, olduğum yerde bir adım bile atamadan öylece kalıyorum. İçerisi tıklım tıklım kadın dolu. Ortada nereden buldularsa bir karatahta, başında Suat Derviş, bir yandan yazıyor bir yandan anlatıyor. “Hayallerimiz içimizde, hayatımızın kendisindedir, hayat gerçektir. Hemşirelerim, biz bu gerçeğin içinde varlığımızı göstereceğiz. Kendimiz gibi, kendiliğinden, hissi ve düzen bozucu davamızın izini süreceğiz.” Ama ayakta, ama oturan kadınların içinden yavaş yavaş, sağı solu ite kaka geçerek bodrumun arka bahçeye açılan kapısına doğru ilerliyorum. Açık bahçe kapısından gördüğüm manzara ağzımı açık bırakıyor. Kadın dinleyiciler odadan bahçeye taşmış, üzüm salkımları gibi küçük topluluklar halinde bahçe duvarlarına kadar tırmanmış, oradan da Çukurcuma’nın yokuşundan aşağı İstanbul’a doğru sel gibi akıyor. Sanki siyah, gölgesiz devasa bir yılan şehrin içinden geçiyor. Suat Derviş’in konuşmasına arka plan müziği gibi karışan mırıltıyı duyuyorum tekrar tekrar; davamız, ilmi, siyasi, edebidir… O mırıltıyla büyülenmiş gibi ben de katılıyorum farkında olmadan terennüme. Derken biri elimden tutup beni bahçenin kenarına doğru çekiyor. Yüz yüze gelince Cahit Uçuk olduğunu anlıyorum. Bir şey demesini beklemeden bir nefeste, Cahit Hanım, diyorum. “Ah, Cahit hanım. Heyecandan kalbim durmak üzere, ben, ben kendimi yalnız, yapayalnız, ben kendimi tek zannediyordum. Tek başıma, bir başıma delirdim zannediyordum. Ama bu, bu kalabalık, bu çılgınlık, bu, bu…” Cahit Uçuk beni biraz daha köşeye çekip neredeyse duvara yapıştırarak, “ Şşt sakin olunuz cici, alçaltınız sesinizi.” Başını öne eğip hafif hafif kıkırdıyor sonra. “İlahi çocuğum, siz
sahiden kendinizi tek mi sanmıştınız?!... Öyle tabii ya…Buna sizin zamanınızın diliyle söyleyecek olursam, birlik için birebir bilinçlendirme çalışması, diyoruz.” “Peki buradaki her kadın için,” başımı kaldırıp şehre yayılan sonsuz uzunluktaki yılana doğru baktım, “yani ayrı ayrı, hep böyle birebir mi çalışmıştınız?” Elimde hala sımsıkı tuttuğum bildiriyi çekip aldı, sonra altındaki imzaları okudu tek tek. “Emine Semiye, Belkıs Şevket, İsmet Hakkı. Bak bunlar bizim isimlerimiz değil, görüyorsun ya Leyla. Biz sadece Unutulmuş ve Unutturulmuş Devrimci Kadın Yazarlar Cemiyeti’nin asil üyeleri olduğumuzu söyledik. Başka asil üyeler de var elbette ve başka daha bir sürü unutulmuş/unutturulmuş yazar hanımlarımız, davamızı yaratanlar, devam ettirenler, onu şimdiye ve geleceğe taşıyanlar…” Bir an susup o da uzayıp giden yılana baktı. “Üstelik her insanın tekamülü, yani bilinç seviyesi de farklıdır. Herkes yazacak, yazmalı diye de bir şey yoktur. Topluluk halinde ya da birebir… Bir butikte, bir sinema salonunda, ne bileyim bir bakkaliyenin önünde, bir kitabi cümlede davamız her an parlayabilir, insanın içine düşebilir, kendini gösterebilir.” O sırada Suat Derviş’in içeriden sesi yükseldi yeniden: “İnsan çocukluğundan başlar, bir güzel çiçeği, bir mehtaplı geceyi, bir sümbül yaprağını, bir dalgayı, bir kokuyu beğenir. Bunlar geçici şeylerdir. İnsan, hayatta daha müheyyiç birçok vakayı unutur da, o ufak, o ehemmiyetsiz şeylerden aldığını unutamaz. Ve bir gün bütün sevdiği, beğendiği o şeyleri bir arada, bir insan şeklinde görür.” Cahit Uçuk yeniden bana dönerek mırıldandı: “Ya da bir aşkta, bir karasevdada davamız kendini gösterebilir Leyla.” (Gerçek Hayat romanından)
Oylum Yılmaz 1978 yılında Büyükada’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun oldu. RaDikal 2, Radikal Cumartesi ve Radikal Kitap Ekleri’nde yazılar yazdı, editörlük yaptı. Sonra serbest gazeteciliğe geçti. İlk romanı Cadı 2012 yılında yayımlandı. Onu 2017’de Gerçek Hayat takip etti. Üçüncü romanı Ağaçların Rüyası da belki siz bu bölümü dinlerken raflarda yerini almış olur, kim bilir😊 Yazarımızın, Kulturalitera adlı bir kültür sanat sitesini yönettiğini, bu kanal üzerinden yaratıcı yazma atölyeleri hazırladığını da söylemeden geçmeyelim. Ve ona tam da onun istediği gibi hayatın daha az araya girdiği, daha hızlı üretebildiği günler dileyelim mi? Kadehlerimiz ve şarkılarımız isyanımızsa ürettiklerimiz de direnişimiz ne de olsa.
Programı;
linklerinden dinleyebilirsiniz.
Podcast serisinin diğer yazarları:
Nermin Yıldırım
Arlin Çiçekçi
Mevsim Yenice
Irmak Zileli
Pelin Buzluk
Sezen Ünlüönen
Sinem Şal
Oylum Yılmaz
Melisa Kesmez
Comments