Dostlukların ince çizgileri özneyi her zaman ip üzerinde yürütmüştür
Gönül Malat yazdı: "Nilüfer Benal, ilk kitabı Unutulan’dan sonra uyaklı bir isimle Oyunbozan’ı kaleme almış görünüyor. Bakalım üçüncünün adı hangi 'An’la' bitecek. Şiirden menşei alan kitapta hep bir şiir kardeşliği ya da ayrışması var."
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
Kâğıtlarda yarım bırakılmış şiir;
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Oyunbozan, Nilüfer Benal’ın “Unutulan” romanından sonra raflarda yerini alan ikinci kitabı. Oyunbozan’da şiirlerle yol alan satırlar, kuşkusuz bir şiirin dizelerinden menşei alıyor. “İstek olduğu gibi kalır, tüm inatçılığıyla; o haklı / görülmeyen gecikmişlik duygusu sürer. / Çoğu zaman böyle / durumlarda, heykellere sarılır / kadınlar, / onların taştan ağızlarını öper, onlarla yattıklarını / düşlerler. / Eğer heykellerin dudaklarındaki ıslaklığı gördüyseniz, / terk edilmiş kadınların ağızlarının ıslaklığıdır bu. / Kuşkusuz, bir çeşit sığınaktır bellek...” diyen Yannis Ritsos’un İsmene dizelerinden yoluna başlıyor. Ritsos’un İsmene’si, yazarın, tiyatroya gönül verdiği üniversite yıllarında şiirin dizelerinden oluşturacağı tiyatro oyununu yazıp sahnelemeyi ve hatta oyuncusu olmayı heves ettiği, dizelerden oluşuyor. İşte yazar, Oyunbozan’ın satırlarını buradan çatıyor. Bildiğiniz üzere İsmene, antik çağ oyun yazarı Sofokles tarafından M.Ö. 440’larda yazılmış, günümüze ulaşan yedi tragedyasından en eskisi ve tek perdelik tragedyası olan Antigone’nin karakterlerinden birisi ve aynı zamanda onun kız kardeşidir. Roman satırları ve karakterleri özellikle Yeşim ve Pelin bu trajedinin çekirdeğinden geliştirilip satırlara aktarılmıştır.
Oyunbozan, yakından tanıklık ettiğimiz doksanların karanlıklarına ışınlayıp, Pandora’nın Kutusu’nu açarak umut arayan, umuda tutunmak isteyen, gelecekleri çalınmış gençlerin hikâyesiyle buluşturuyor okuyucusunu. Yanlış anlaşılmaması için bu kısmı biraz açmak gerek. Çünkü Oyunbozan bir gençlik romanı değil. Şu anda orta yaşlarını süren bir grup arkadaşın ilk gençlik yıllarına gidip gelen dolayısıyla geri dönüş tekniğinin hayli güzel kullanıldığı bir metin. Bir Aralık akşamı başlayıp bir gün bile sürmeyen zaman dilimini konu ediyor olması en önemli mihengi romanın. Edisyon Kitap’tan çıkan, editörlüğünü çoğumuzun bildiği isim olan Özcan Sapan’ın yaptığı ve bizleri dizelerden oluşan satırlara götüren bir roman.
Gençlerin ya da karakterlerin hepsi kutudan umudu alarak yaşama tutunma peşinde olsalar da henüz bilmiyorlar ki umut; ihtirasla, ikiyüzlülükle ve bilumum kötülükle komşuluk ediyordu Pandora’nın Kutusu’nda. Dolayısıyla yeni yeni tecrübe ettikleri yaşam, onların zihinlerinde Oyunbozanlık yapıp kafalarını bir hayli karışıyor doğrusu. Bir de ülkeyi idare edenlerin yozlaşmış ve otoriter tutumları girince işin içine, üzerlerine kapkara bir pelerinin örtülmesi kaçınılmaz hale geliyor. Oysa onların tek çabası bu hoyrat ve zorba dünyaya karşı kol kola dostça yollarına devam etmek. Hayat cambazı olup ip üstünde yürümelerine az kalmış olsa da ülkenin keşmekeşiyle yaşanan sarsıntılar, onları kederli bir düşüşe mahkûm ediyor satırlarda.
Karakterlerse bu düşüşe direnmek için Yeşim’in mayaladığı dostlukla birbirlerine tutunmaya çalışıyorlar. Pandora’nın Kutusu’ndan elbirliğiyle çıkardıkları umuda tutunuyorlar tutunmasına da etrafa saçılan kötülüklere bulanmaktan da kaçınamıyorlar. Onlara Prometausluk edeceklerini sandıkları Serhan’ın ise aslında bir Epimetaus olduğunu çok geç anlıyorlar. Sonunda da yaşadıkları deneyimlerle masumiyetlerini yitiriyorlar. Kısaca büyüyorlar.
Yeşim’in yaşama sevinci, hayat coşkusu ve mayaladığı dostluk ekmeği, başlangıçta pek güzel bölüşülüyor. Onları bir arada tutan bir diğer maya şiir sever olmaları tabii. Kimi zaman Turgut Uyar, kimi zaman Edip Cansever, kimi zaman da Cemal Süreya okunuyor dost meclislerinde. Sevdikleri şairler üzerine tartışırken birbirlerine küstükleri bile oluyor karakterlerin.
Gençler, altmış sekizli anne babalarına ve yetmiş sekizli abi ve abilerine öykünüyor aslına bakarsınız. Onlar gibi direnmenin kıvancını tatmak ve taşımak istiyorlar. Seksen sekizli daha doğrusu doksan sekizliler olarak anılmak tek hedefleri. Bilmedikleri ise üzerlerinden silindir gibi geçen, yeni yeni açacak tomurcuklarını tankla –tüfekle ezip yok eden seksen darbesinin postal izleri. Oysa sadece umudu yaşamlarına yoldaş etmek istiyorlar. Kendilerinden hunharca çalınmış geleceklerine tırnaklarını geçirerek tutunmak istiyorlar.
Zonguldak madenci yürüyüşüne, Manisalı gençlere ve ülkede yaşanan daha bilumum kötülüklere kucak açan satırlar bir Aralık akşamı, uzun bir aradan sonra artık ruhları buzlaşmış iki eski dostun kavuşmasıyla Hatay Meyhanesi’nde başlayıp sabahına Kalamış’ta son buluyor.
Yazarın, “Kim daha çok Raskolnikov? Reha mı yoksa Pelin mi?” sorusunu sorduran diyaloğuyla Dostoyevski’yi de konuk ettiği satırlar okuyucusunu başka bir evrene taşıyor doğrusu.
Nilüfer Benal, ilk kitabı Unutulan’dan sonra uyaklı bir isimle Oyunbozan’ı kaleme almış görünüyor. Bakalım üçüncünün adı hangi “An’la” bitecek. Şiirden menşei alan kitapta hep bir şiir kardeşliği ya da ayrışması var. Yazarın ilk kitabı Unutulan mavi leitmotifle ilerlerken Oyunbozan, karakteri Yeşim’den dolayı yeşil bir leitmotif sunuyor okuyucusuna. Yeşim, melodisi daha doğrusu tınısı hoş bir sözcük! Bu tını pek yakışmış satırlara. Leitmotifler de yeşil dolayısıyla. Zaten yazarın bu melodik tınılar peşinde koştuğunu Unutulandan biliyoruz. O nedenle şiirsel bir roman diyenlere hep söylediğim gibi şiirsel değil melodik bir roman Oyunbozan diye itiraz ediyorum. Yeni Türkü’nün diğer şarkılarıyla beraber “Yeşilmişik” şarkısını; Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık / Tutmuşum, tutmuşum ellerinden seni / Düşmüşüz yavaşça / Bir sakin derenin / İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık / İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık ister istemez kulaklarınıza dolduruyor satırlar.
İlk romanı Unutulan, bir göç anlatısıydı yazarın. Mavi atlaslar, engin mavi denizler, mavi fularlar, mavi gözler yani maviyle bezeli satırlar, diyalogdansa bakışların konuştuğu bir romandı. Oyunbozan ise hayatının baharını yaşayan, ilk gençliklerini süren karakterlerin yapraklarında henüz taze yeşilin hâkim olduğu yeşil gözlerin ve yemyeşil bir metni bizlere sunarken ilkinin aksine daha çok ikili konuşmanın öne çıktığı ve vermek istediğini bakışlar yerine karakterlerin konuşmasına bırakan bir roman.
Sevgili Nilüfer, Oyunbozan ile hepimizin içine gömdüğü derin iç çekişleri satırlara taşımış. Dostlukların ince çizgileri özneyi her zaman ip üzerinde yürütmüştür bilirsiniz. İp üzerinde yaşam cambazlığına soyunan toy gençlerin düşmemek için birbirlerine sarılmalarını anlatıyor kitap. Aldanışlarını. Aldatışlarını. Eksikli yaşamlarına harmanladıkları eprimiş dostluklarını…
Madem şiirle başladı Oyunbozan’ın esini, Zehra Betül Yazıcı’nın “Kendime Yolculuk” adlı şiirinin dizeleriyle sonlansın: Tıslayarak duruyor tren / el sallayanımız olmayacak / sabahın sisi bulaşıyor üstümüze / ıslanıyor her yan / müzik mi şehir mi / anlayamadığımız derin bir mavi / yılan saçlarıyla kadınlar geçiyor dört bir yana / dönüş yolu / benim yolum, seninki, karışıyor birbirine / senden önce gelip ilk karşılaştığımız yerde bulsaydım seni / bilezik gibi geçebilirdim dünyanın koluna / köz olacaksın / öpüşlerinden artan sandalyem boş / öldüren Bill gözükmüyor ortalarda / ilk kurtarılacak dolaplardan birinde / yeni doğmuş bir kaplumbağa olsaydı / yavaşlatabilirdik zamanı / ara sıra su serperdi yatışmayan saçlarımıza / dönünce sor tartıcı çocuklara / kaç kiloymuş terliklerim / sende bıraktığım masumiyetime sarıl / ben tanıdık bir ağaç bulup / gölgesini yokluğunla sulayacağım
*Ahmet Muhip DRANAS, Olvido şiiri. İspanyolca Unutuş demek…
OYUNBOZAN
Nilüfer Benal
Edisyon Kitap, 2024
Tür: Roman
Comments