top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Pandeminin gölgesinde edebiyat: 2020 yılının kitapları


Çok okunanlar, az satanlar, baskı üstüne baskı yapanlar, gözden kaçanlar, gölgede kalanlar, yıldızı parlayanlar… Üçlemeler, kahramanlarını meşhur yazarlardan alanlar, güncel siyaseti mesele edenler, yüzünü doğaya dönenler… Türkiye’de 2020 yılında kimler neler yazdı, pandeminin gölgesinde edebiyatın odağında neler vardı? Litera Edebiyat olarak hafıza tazelemek için derledik.


Listemize göz atanlar 2020 yılının edebiyatına anlam arayışının, ülkenin siyasi ve toplumsal krizinden olağanüstü bireysel kaçış yöntemlerinin, hafıza ve bellek üzerinden yüzleşme çabasının damgasını vurduğunu görecekler… Herkese iyi okumalar.


Neslihan Önderoğlu-Yakınlık Korkusu


Neslihan Önderoğlu harika Türkçesi, hikaye kurmadaki özgün tavrı ve okuru mütevazı biçimde avucunun içine alışını her zamanki gibi ortaya koyan yeni öyküleriyle çıktı okurunun karşısına bu yıl. “Yakınlık Korkusu”nda yer alan öyküler kitabın adından da anlaşılabileceği gibi modernleşme ile giderek derinleşen insandan kaçış üzerine kurulmuş. Ağırlıklı olarak ikili ilişkilerdeki minör varoluş sıkıntılarına, çatışmalara odaklanan Önderoğlu kitapta yer alan on beş öykü aracılığıyla toplumsal rollerden toplumsal yaralara uzanıyor bir edebiyatçı olarak. “Yakınlık Korkusu” hiç şüphesiz 2020 yılında yayımlanan en iyi öykü kitaplarından biri.



İsmail Güzelsoy-Kıpırdamıyoruz


İsmail Güzelsoy’un yazarlığının 20. yılının eseri: “Kıpırdamıyoruz”.

20 yıllık yazarlık hayatında kendi özgün ve olağanüstü roman dünyasını başarıyla kuran İsmail Güzelsoy’un bu romanı da tıpkı diğerleri gibi olağanüstünün sınırlarında gezinen, yer yer fantastik öğeler barındıran ve felsefi altyapıyı da ihmal etmeyen klasik bir İsmail Güzelsoy romanı, diyebiliriz.


İyilik ve kötülük üzerine kurulan “Kıpırdamıyoruz”da kıyamet kopmak üzere. Daha doğrusu kıyamettin kopmasına dört gün var. Dünyanın ve kendisinin kıyametine yürüyen bir adamın dört günü nasıl geçer peki? Elbette ki aşkla, yalanlarla, yıkılan inançlar ve dirilen umutlarla. Kahramanımız Settar’ın hayatı kıyamete dört gün kala tamamen değişiyor. Hayatıyla, kendisiyle ilgili bildiği her şeyin yalan olduğunu öğrenen Settar, dünyanın sonu gelmeden kendi hikayesinin, kendi gerçeğinin peşine düşüyor. Bu yolculukta karşısına her şeyden önce bir adalet terazisi gibi iyilik ve kötülük dikiliyor. Daha doğrusu ikisi arasındaki o ince çizgi…



Mahir Ünsal Eriş-Diğerleri


“Diğerleri”, Mahir Ünsal Eriş’in “Öbürküler” ile başlayan dikkat çekici üçlemesinin ikinci kitabı. Eriş Türkiye’nin bir aile hikayesi merkezinde sırasıyla 60’lı 70’li ve 80’li yıllardaki siyasi atmosferinin izini sürdüğü bu üçlemenin ikinci kitabında ailenin kızı Sacide’ye odaklanıyor. Sacide’nin hikayesinde 70’li yılların Türkiyesi’nin kanlı, kederli ve hararetli siyasi atmosferi; birbiriyle el ele tutuşmuş uzay ve devrim hayalleri, öğrenci hareketleri ve suya düşen umutlar var. Çocukluktan getirdiği korkuları Kocamustafapaşa’da yoksul düşmüş bir konağın odasına, kayıp giden gencecik bir masum hayatın kaybını, devrim ve yeniden doğuş hayaline ekleyen Sacide, unutulmaz bir roman kahramanı olarak edebiyat okurunun hem aklında hem kalbinde yer edinmeyi başarıyor.


Kemal Tahir’in toplumcu gerçekçi bakış açısıyla Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın her şeyin sonunda akla varan gerçeküstü tavrını birleştiren deneysel bir edebi üslup hakim Eriş’in bu üçlemesine. Tıpkı “Öbürküler” de olduğu gibi “Diğerleri”nin kahramanlarının da hikayesinde yazar, kader, hayatın gerçekleri ve kişisel korkularımız üzerine gerilen telleri ustalıkla titretiyor. Romana, Kutlukhan Perker’in çizimlerinin de eşlik ettiğini hatırlatmadan geçmeyelim.


Hikmet Hükümenoğlu – Atmaca


Hikmet Hükümenoğlu, hem kendi romancılığının hem de kuşağımız edebiyatının doruk noktalarından birini koydu ortaya bu yıl: Atmaca. Karakterleriyle onların başına gelenleri uzun uzun anlatmayı ve toplumsal olayların bireylerin hayatlarına etki etme biçimlerini derinlikli bir şekilde düşünmeyi seven bir yazar Hikmet Hükümenoğlu. Atmaca’da da yine bu tavrını sürdürüyor. 90’lı yıllardan 2019’a uzanan bir hikayeyi, aile, toplum, siyaset ve aşk izlekleri üzerinden derinleştiriyor.


Bir yandan içine doğduğu ahlaki değerlere karşı çıkarken diğer yandan giderek derinleşen siyasi ve toplumsal krizle tamamen değişen topluma ve hayata ayak uydurma çabasıyla bireysel bir karşı duruş mücadelesi vermeye çalışan kahramanımızın peşinde geziyoruz yazarla beraber. Temel insani sorunlardan Yusuf Atılgan karakterlerini hatırlatan bir umutsuz çırpınış ve vazgeçiş çıkaran Hükümenoğlu, bir romandan beklendiği gibi okurun hayatına sızmayı, kahramanının sorularını ve dertlerini okura geçirmeyi çok iyi biliyor. Geriye bu romanı okuduktan sonra aklımızdan hiç çıkmayacak etkileyici bir atmaca imgesi kalıyor. Kalbimizin üzerinde oturan.


Son olarak bir fark ediş: Eriş’in “Diğerleri”ndeki uzay hayaline benzer bir yan hikayenin “Atmaca”da da olması, kahramanımızın aya giden astronotla hayali özdeşleşmesi içe kapalı ve kendi siyasi dertlerinden başka bir şeye izin vermeyen bir ülkede, daimi ülkesel kriz içinden imkansız çıkışını bireysel olarak arayan, bunu da dünyayla, akılla ve bilimle yaparken ister istemez gerçeküstüne kayan bu coğrafya insanının çıkışsızlığını sembolize ediyor.



Fazlalıklar-Sinan Sülün


Yazarlığa dikkat çekici öyküleriyle başlayan, hemen arkasından bir romanla gelen Sinan Sülün bu yıl yayımlanan “Fazlalıklar”da yine kaleme aldığı öykülerle karşımıza çıktı. Ancak okurları bilirler, Sülün’ün öykülerinde novellaya hatta romana yaklaşan bir tavır vardır hem uzunluk hem de teknik bakımdan. Fazlalıklar’da da bu tavrı sürdürüyor Sinan Sülün, üç uzun öyküyle okurun karşısına çıkıyor. Kitapta yer alan üç öykünün ortak özelliği hayata eksiden başlayan kahramanların hikayesine odaklanması. Başlangıç noktasına varabilmek için çırpınanların hikayelerini anlatıyor bize yazar. Kendi varlığımızdan başımızı kaldırıp başkalarının yaralarına odaklanmak hatta merhem olabilmek, kitaptaki öykülerin bir diğer başat izleklerinden.



Nermin Yıldırım-Ev


Nermin Yıldırım bir tür dünyevi yersiz-yurtsuzlaşma derdiyle çıkıyor bu yıl okurlarının karşısına. Uzun bir yürüyüşe davet ediyor bu defa yazar bizi. Meselesi yine bellek, toplum ve aile üzerinden çarpıcı yüzleşmeler çıkarmak. Romanın kahramanı Seher, akrabalarının yanında oradan oraya sürüklenerek büyümüş yetim bir kız çocuğu. Onun sürprizlerle dolu yürüyüşünden herkesin kendine göre çıkaracağı, ya da içine girip oturacağı bir ev, var. Yeter ki evimizin neresi ya da kim olduğuna karar verebilelim.



Ebru Ojen-Lojman


Yeni kuşak edebiyatımızın en dikkat çekici yazarlarından biri Ebru Ojen. Yazar, üçüncü romanı “Lojman”da iktidar-beden ilişkisine odaklanıyor. Karlarla kaplı Erciş Ovası’na bakan klostrofobik bir atmosferde, bir lojmanda geçen bu hikayede, Ojen aile, annelik, devlet, iktidar gibi bedeni ve benliği bozuma uğratan bütün ilişkileri tel tel ayırıyor birbirinden. Bütün sözde kutsalların ipliğini pazara çıkarmaya niyetleniyor.


Güçlü bir dille yazılmış, güçlü bir düşünce romanı okumak isteyen, tavrını net bir şekilde ortaya koyan zorlu bir yazarla tanışmak isteyen okurlar “Lojman”ı atlamamalı.



Kerem Işık-Dünyanın Güçlü Tarafı


Özellikle son öykü kitabı “Iskalı Karnaval” ile öykü okurunun kalbini kazanan Kerem Işık, 2020’de bir ilk romanla çıktı okurun karşısına. “Dünyanın Güçlü Tarafı”nda yaşam ve ölümü, hatırlama ve unutuşu, geçmişi, şimdiyi ve geleceği sorguluyor yazar. Kaderleri kesişen beş karakter üzerinden bireyin varoluş mücadelesine ve anlam arayışına odaklanıyor. Hikaye ve olay akışından çok karakterler ve onların benlik arayışları üzerine kurulu bu roman, bir yanıyla da toplumsal bir eleştiri koyuyor ortaya. “Dünyanın Güçlü Tarafı” için hafıza ve bellek, üzerinden hem bugünle hem de geçmişle ilgili bir yüzleşme romanı diyebiliriz.


Ömür İklim Demir-Kum Tefrikaları


Yazarlığa Haldun Taner Öykü ödülünü de alan “Muhtelif Evhamlar” kitabıyla adım atan Ömür İklim Demir bir ilk romanla yeniden okurun karşısına çıkıyor: “Kum Tefrikaları.”


“Politik hırslar uğruna ölüme gönderilen bütün genç insanların anısına...” adanmış olan “Kum Tefrikaları” bir anlam arayışını merkeze alarak ilerleyen bir roman. Kitabın başkahramanı Suruç’ta doktorluk yapan kırklı yaşlardaki Mithat’ın edebiyat öğretmeni Murat Hoca ile dostlukları, Suruç’tan İstanbul’a, memleketin 100 yıllık tarihine doğru derinleşen, perde perde açılan çok katmanlı bir hikayeye dönüşüyor.


“Tek bir tuğlayı yerinden oynatabilmek için, aynı duvara yüzlerce defa kafa atmaktan pek farkı yoktu yaptıklarımın”. Son olarak, “Kum Tefrikaları”nın kahramanı Mithat’ın bu sözleri yine Hikmet Hükümenoğlu’nun “Atmaca”sının kahramanı Ömer’i hatırlatıyor: Sonunu bile bile vazgeçmeyen ama umut da etmeye cesaret edemeyen bir kahramanlık halini. Bitmek bilmeyen bir ülkesel krizin içinde çözülerek yok olan bir tür bireysellik mücadelesi, bu yılın edebiyat eserlerinde yer yer kendini gösteriyor.



Murathan Mungan- Hamamname


Edebiyatımınız yaşayan en büyük isimlerinden Murathan Mungan’ın yıllardır beklenen romanı “Hamamname”, 2020’de olan en güzel şeylerden biriydi belki de… “Hamamname”, yeryüzünden gökyüzüne suyun hikayesini anlatıyor: Ortada ise İstanbul var. Kurmaca ile gerçek, tarihi ile hayal arasında ve anlatısal bilinç ile hafızayı her an sorgulayarak yaratıyor hikayesini Murathan Mungan. Ve ‘olağanüstü’yü zamanın ve mekanın her yerine sızan suyun hafızasında buluyor. “Hamamname”, bir edebiyat şöleni.





Selim İleri-Yaşadınız Öldünüz Bir Anlamı Olmalı Bunun



Bugün geriye dönüp baktığımızda edebiyatımızın artık kurucu figürlerinden biri kabul edilen Ahmet Hamdi Tanpınar, Selim İleri’nin kaleminde bir roman kahramanı olarak karşımıza çıkıyor. Selim İleri’nin edebiyatı, edebiyat tarihimizin izini denemelerinde, romanlarında sürmeyi, metinlerini yazılmış başka metinler ve okumalar üzerine kurmayı seven bir yazarın edebiyatı anlamına geliyor, malum. Kendisi de yaşarken bir edebiyat fenomenine dönüşen İleri bu romanında da bir edebiyat fenomenini kahramanlaştırıyor, merkeze alıyor. İçinde Tanpınar ve Selim İleri olan bir roman, okunmadan olmaz, kısacası.



Şükran Yiğit-Burası Radyo Şarampol



Edebiyat okuru için 2020’nin en güzel sürprizlerinden biri yılın bu son ayında yayımlanan yeni Şükran Yiğit romanı olan “Burası Radyo Şarampol”.


“Burası Radyo Şarampol” bir büyüme hikayesi. Romanın kahramanı ise Filiz’in Antalya, Şarampol Mahallesi’nden Berlin, Kreuzberg’e uzanan büyüme hikâyesinde aşk, gençlik ve müzik başrolde. Ve tabii bir de aidiyet, toplumsal cinsiyet ve büyümenin sancıları. Şükran Yiğit, “Ankara Mon Amour” ve “Çatıkatı Âşıkları” romanlarıyla kalbini kazandığı edebiyat severleri “Burası Radyo Şarampol” ile de hayal kırıklığına uğratmayacak gibi görünüyor.



Necati Tosuner-Sen ve Kendin


Çağdaş edebiyatımızın gözbebeği, Necati Tosuner. Elli yılı aşkındır edebiyatımıza eser veren yazar, son çalışması “Sen ve Kendin” ile bir hesaplaşma romanı hediye ediyor okurlarına. Bir benliğin kendine seslenişi olan roman, alışılagelmiş roman kalıplarının dışına çıkan, deneysel bir metin. Yaşlılık ve gençlik üzerine düşüncelerle örülü, bir anlamda yaşlılık ve gençliğin gelgitleri üzerine kurulmuş bu metinde Tosuner her zamanki dil işçiliğini gösteriyor. “Sen ve Kendin”, roman yazmak her şeyden önce bir dil yaratmaktır, düşüncesini doğrulayan bir çalışma.




Ayfer Tunç – Osman


Yılın en çok konuşulan romanlarından biri kuşkusuz Ayfer Tunç 'un "Kapak Kızı"yla başlayıp "Yeşil Peri Gecesi"yle devam eden üçlemesinin son romanı "Osman" oldu. Her şey olmak isterken hiçbir şey olamayan, hayalleri olan ama çabası olmayan, günden güne bütün servetini yiyip bitirirken kendi hayatını da tüketen bir adamın hikâyesini konu alan "Osman" ustalıklı tekniği ve iç içe geçmiş anlatılarıyla da dikkat çekti. Giderek yaldızları dökülen, renkleri solan, kuruyup ufalanan bir hayata paralel olarak bir devrin kapanışını, Eski Türkiye'nin son yıllarını, kimi yok olan kimi yeni yeni türeyen sınıfları, sızdırdığı kötü kokular gittikçe kesifleşen ikiyüzlü bir toplumu da anlatan "Osman", belki de hepimizin hayatlarına sirayet eden bir "düşüş"ün romanı.



Ozan Can Özübal – Mavna


Ozan Can Özübal "İtlaf" ve "Bataklık"ın ardından bu yıl "Mavna" romanıyla çıktı karşımıza. İlk iki romanında yarattığı kendine özgü üslubunda ustalaşarak "Mavna"da daha zengin bir dünya kuran ve hikâyesini daha incelikli bir dille anlatan Özübal üstkurmacanın en iyi örneklerinden birini sergiliyor. Yarım Kalmış İşler Kumpanyası’nın başyazarı, yönetmeni, sponsoru, sanat yönetmeni ve lideri Fikret M'nin ortadan kaybolmasıyla, artık oynayacak bir rol bulamayan insanlar panikleyip M'nin kapısına dayanırlar. Bu temel çerçevede gelişen hikâyenin aslında temel bir sorusu var, anlatı ortadan kaybolduğunda anlatılacak ne kalır geriye?


Emirhan Burak Aydın - Her Kabilenin Bir Endişesi


"Gözlemci Olarak Buradayız" romanının ardından "Her Kabilenin Bir Endişesi" adlı öykü kitabıyla okurun karşısına çıkan Emirhan Burak Aydın yerini git gide sağlamlaştıran genç yazarlardan. Kendine özgü kaotik anlatımını ve teğelli kurgusunu bu kitabında da sürdürüyor. Rutinin farkında olup bu rutinden bile isteye sıyrılmayan, bazen de tekdüzelik ve klişelerle tortop hale gelerek biriciğini seven, kuşatan kimselerle tanıştırıyor bizi öykülerinde. Gerçeküstüne yakın duran bu trajikomik öyküler gücünü bütün o kaosa rağmen meselesini hiç de ağdalandırıp ağırlaştırmadan anlatabilmesinden alıyor.


Selim Bektaş - Ve Diğer Kutsal Şeyler


Selim Bektaş eğlenceli distopyası "Muz Beyazı"nın ardından bu yıl "Ve Diğer Kutsal Şeyler"le çıktı karşımıza. Romanın kahramanı yazamamaktan mustarip genç yazar Veysel Zebub günün birinde tuhaf bir iş teklifi alır. Trenlere inanılan garip bir dinin kutsal kitabının son bölümünü yazmakla görevlendirilir. Böylelikle okur, Şey'i tamamlamak için çıktığı yolculuklarda kahramana eşlik eder, tuhaf karakterlerin, absürd olayların, bulutların, felsefe problemlerinin, sonların, başlangıçların içine düşer. Cesur kurgusu, farklı anlatım tekniği ve müzik göndermeleriyle öne çıkan metin hem yoldan çıkmanın hem de doğru yolu bulmanın romanı.


Eyüp Aygün Tayşir - Sabitâlem Mahallesi


Eyüp Aygün Tayşir "4 Hane 1 Teslim" ve "Tuhaflıklar Fabrikası" romanlarının ardından bu kez bir öykü kitabı yayımladı. 1990'lardan günümüze dek uzanan memleket hallerini, gündelik hayatın içindeyken fark edilmeyen ancak dışarıdan bakıldığında tüm sahneyi değiştiren ayrıntılarını "Sabitâlem Mahallesi" sakinleri aracılığıyla anlatan yazar, romanlarından aşina olduğumuz tahlil yeteneğini bu kitapta da ustalıkla sergiliyor. Birbirine paralel konumlanmış, her biri kaydırağa benzeyen altı sokak ve bu sokakların her iki yanına dizilmiş yeşil, kireç, tuğla, sidik sarısı, pembe ve sıklıkla da sıva rengi gecekondulardan müteşekkil bu mahallede geçen, zengin karakterleri ve olay örgüsüyle romana yakın duran bu öyküler, devir değiştikçe kazananların ve kaybedenlerin hem neşeli hem de hüzünlü hikâyeleri.


Faruk Duman - Sus Barbatus 2!


Doğanın renklerini, sesleri, gücünü, şiddetini, şefkatini ve acımasızlığını en iyi anlatan yazarlarımızdan Faruk Duman'ın "Sus Barbatus!" üçlemesinin ikinci cildi bu yılın en çok ses getiren romanlarından biri oldu. İlk cildinde 12 Eylül Darbesi'nin hemen öncesindeki siyasi ortamı arka plana alarak müthiş bir kış masalı anlatan Duman, bu ikinci ciltte ise yağmurlu bir bahar mevsiminde "düzen adamları" ile "devrimci gençler"in mücadelesini anlatıyor.


Donmuş suların çözülmesiyle, patlayan filizler, göveren ağaçlar, taşan nehirlerle okuru doğanın uyanışına tanıklık ettiren roman, devrim umudunu anlatıp "devrimden sonra"nın güzel günlerinin hayalini hafızalarda tazelerken, 1980 öncesi Türkiye'sinin paramparça hayatlarını da gözler önüne seriyor.

Murat Uyurkulak – Delibo


Murat Uyurkulak uzun bir aranın ardından bu yıl "Delibo"yla çıktı okurların karşısına. Uyurkulak'ın uzun yıllar yaşadığı İzmir'i bir mekândan ziyade bir özne olarak kullandığı roman seneler sonra baba ocağı Bornova'ya geri dönen Yusuf'un hikâyesini anlatıyor. Akıl ve delilik arasında gidip gelen, bir kaybın izini sürerken hiç bitmemiş bir aşkı da gün yüzüne çıkaran bu yol ve yolculuk hikâyesi bir yandan da hayatlarımızın içine sinip kabuk bağlamış meseleleri eşeliyor; eşitsizliği, haksızlığı, yoksulluğu, kini ve düğüm olmuş aile ilişkilerini gözler önüne seriyor – sakınmadan, lafı uzatmadan ve her zaman olduğu gibi sözünü esirgemeden...

Cem Akaş - Zamanın En Kısa Hali


Cem Akaş edebiyatta alışılmış biçimleri eğip bükmeyi, eksilterek çoğaltmayı, sınırları aşındırmayı seven bir yazar. "Zamanın En Kısa Hali"nde de parçalı bellek fragmanları, sanki önce tamamlanıp sonra eksiltilmiş bir hikâye sunuyor okuruna. Bir anne-kız ilişkisi üzerinden cinsel kimliklerin, sanat dünyasının hallerinin ve kişisel tarihlerin anlatıldığı roman bir yandan da belleğe ve hatırlama biçimlerine dair bir sorgu. Yaşamın ta içindeki kurguları, hangi anıların nasıl saklanıp nasıl hatırlandıklarını sorgulayan "Zamanın En Kısa Hali", "bütün hikâyelerin sonunda oluşturacağı ağ"a bir katkı, mnemosyne için bir roman.


Aslı Tohumcu - Kötü Kalp


"Kötü Kalp" Aslı Tohumcu'nun yıllardır dert edindiği meseleler için, romanları vasıtasıyla gündeme getirdiği, sorguladığı, unutturmadığı, yüzleştiği ve yüzleştirdiği, hesaplaşmaya çalıştığı toplumsal kötülük ve kadınlara uygulanan sistematik zulüm için bir adalet arayışı. Takım elbiseleriyle iyi halden yararlanıp serbest kalan tecavüzcülere, emekçilerin haklarını gasp eden işverenlere, ağaçları rahat bırakmayan rektörlere, otobüslerde bacaklarını yayarak oturan yolculara, zorba adamlara musallat olan o çatallı, boğuk ses mağdurların sessiz çığlıkları, konuşulamayanların yankıları. "Kötü Kalp" adaleti hak edip de alamamışların, intikam isteyenlerin muamma yüklü romanı.





Comments


bottom of page