top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

“Amacım, okurun karakterler üzerinden kendisi ile temas edebilmesi”

Zeynep Tütüncü Güngör, Pınar Eğilmez ile Gece Geçen Gemi romanı üzerine söyleşti: "Korku, pik noktasına ulaşıp aşağı doğru inmeye başladığında artık yazmazsam öleceğimi hissediyordum ve yazdım."



Uçan Tabut ve Tanık isimli romanlarının ardından Gece Geçen Gemi isimli psiko-kurgu formatındaki romanıyla okurlarıyla yeniden buluşan Pınar Eğilmez, romanlarının hem bağımsız kurgular hem de üçleme formatında bağıntı içeriyor olduğunu söyledi. 



Gece Geçen Gemi, aşktan, travmalardan ve çöküşten besleniyor. Bu denli yoğun duygularla harmanlanmış bir hikâyeyi kurgulamak, sizin için nasıl bir süreçti? 

Kolay bir süreç değildi. Yazım aşaması hem zihinsel hem duygusal anlamda zorlayıcı oldu. Yazdığım her karakterin zihnine ve duygusuna bürünmeye gayret ederim. Gece Geçen Gemi, dört ayrı karakterin ardışık söz almasıyla ilerleyen bir birinci tekil şahıs anlatısı. Yapı bu olunca ve hikâyeler de karakterlerin kendi en derinleriyle temaslarını içerince çalıştığım her gün, benim kendi günlük hayatıma dönmem kolay olmadı. Masadan hep zihnen yorgun kalktım.

                                                       

Okuyucuyu ters köşelere savuran bir psiko-kurgu olan Gece Geçen Gemi, birbirinden farklı karakterlerin ruhsal dönüşümüne odaklanıyor. Bu karakterlerin oluşum sürecinden bahseder misiniz? 

Dört ana karakterin üçü, ilk romanım Uçan Tabut’ta da var olan karakterler. Onları, Gece Geçen Gemi’de zamanda başka bir noktaya taşıdım. Bunu yaparken de onları tanıyan okurların, bu karakterlerin sürprizli yeni katmanlarıyla tanışmalarını istedim. Özellikle Arif Dede’nin ilk romanımda bilinmeyen gerçek hayatı, okuru şaşırtıp düşündürecek. Füsun’un neden ve nasıl Füsun olduğu, birçok kadın okurun iliklerinde karşılık bulacak. Hikmet ne yapsa, onun dünyasında kaybolmaktan yine kendimizi alıkoyamayacağız. Dördüncü ve yeni karakter ise benim olgunluk çağı karakterim. Cihan, içimizde yepyeni kapılar açmak için geldi.


Aslında bu karakterlerin bir kısmı, ilk romanınızdan bu yana kurgu dünyasında yaşıyor. Böylesi uzun süre beslenen karakterlerden oluşması, Gece Geçen Gemi’yi nasıl bir zemine oturtuyor? 

Bütüncül ve çok katmanlı bir anlatı zeminine oturtuyor. Tıpkı bizim gibi. Bizler de 10 veya 20 yıl önceki bizler değiliz. Karakterlerim de öyle. Uçan Tabut, Tanık ve Gece Geçen Gemi romanlarımın hem bağımsız kurgular hem de üçleme formatında bağıntı içeriyor olmalarını seviyorum. Okurlar da ben de aralarında zamanda sıçrayarak dolaşabiliyoruz. Karakterlerin hayata, hayatın karakterlere neler yaptığını takip edebiliyoruz.


Kitabın yazım sürecinde sizi besleyen temel unsurlar neler oldu? Kitabın sonunda okur, öznel bir değerlendirme sürecine de giriyor. Yazar olarak okura nasıl bir mesaj vermek istediniz bu kitapta?

Benim aslında bütün romanlarımın yazım sürecinde beni besleyen temel motivasyonum aynıdır. Kurgudan bahsetmiyorum. Konu kurgu ise çok çeşitli hayat hikâyeleri ve olay örgüleri kullanırım, ana karakterlerim vurgu anlamında birbirleri ile yarışırlar ve sayıca da çokturlar. Ama tüm bu renkli serimin temelinde amacım, okurun karakterler üzerinden kendisi ile temas edebilmesidir. Okuma eylemi esnasında okur; bir sahneden, bir cümleden tetikleniyor, okumayı bırakıyor ve durup kendisiyle ilgili farkında olmadığı bir şeye uyanıyorsa amacıma ulaştım demektir. Yazarken bunu yaratmaya özel, kendime has bir çatı kullanırım ve bu sebeple yazı dilimi psiko-kurgu olarak tanımlarım.

    

Farklı coğrafyalar ve kültürel unsurlar, romanın önemli bir parçası. İstanbul, Atina ve Kuzey Afrika gibi mekânları seçmenizin özel bir nedeni var mıydı? 

Ben kendimi Akdenizli olarak tanımlarım. Dünyanın en renkli, duygusal, iniş çıkışları yüksek ve buna paralel kişisel gelişimleri de en kolay gözlemlenebilir toplumlarının da Akdeniz’e kıyısı olan ülke toplumları olduğunu düşünürüm. Çocukluğum, ilk gençliğim Mersin’de geçti. Suriyelilerle çoğu Türk vatandaşından 30-40 sene önce tanıştım. 5-6 sene kadar da Kuzey Afrika’da yaşadım. İstanbul ve Yunanistan, her zaman hayatımızın bir parçası. Ben kendi arka planımı, olay örgülerimde kullanıyorum açıkçası. Bunu bu şekilde yapmanın da -yani iyi bildiğin yerden konuşmak- yazar için bir avantaj olduğunu düşünüyorum.

 

İlk iki romanınızın ardından Gece Geçen Gemi’yi okurla buluşturmak için altı yıl beklediniz. Uzun sayılabilecek bu sürede sizi yazmaktan alıkoyan nedenler nelerdi? 

Korku. Dümdüz korku. Sanatsal ölüm korkusu. Daha iyisi ile gelme iç baskısı ve mükemmeliyetçilik. Efektif bir hâl mi? Hiç değil. Tavsiye eder miyim? Asla. Ama böyleyken böyle oldu. Korku, pik noktasına ulaşıp aşağı doğru inmeye başladığında artık yazmazsam öleceğimi hissediyordum ve yazdım.

 

Birbirleriyle kesişen bu üç romanın devamı gelecek mi? Önümüzdeki dönemde nasıl bir Pınar Eğilmez hikâyesi bekleyecek bizi?

Başka her yerde bunun bir üçleme olarak kalacağını ve yeni sulara yelken açmak istediğimi söyledim ama şimdi ilk defa burada farklı bir şey söyleyeceğim. Gece Geçen Gemi’ye yeni karakter olarak giren, olgunluk dönemi karakterim olarak addettiğim Cihan, ne yapar eder, bana kendini yeniden yazdırır gibi geliyor.


GECE GEÇEN GEMİ

Pınar Eğilmez

Kara Karga Yayınları, 2024

Tür: Roman

184 s.

Comments


bottom of page