top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Sessizlik üzerine bir deneme

Nur Öztürk yazdı: "Sessizlik korunmaya, çoğalmaya, zamanla büyümeye ihtiyaç duymaz. Tanrısal olanla dünyanın bağlantısı sessizlik yoluyla kurulmuştur. Kuru gürültüyse yapaydır. Tüm zaman ve mekanlarda varlığını korumak, çoğalmak zorundadır. Canlılığını kanıtlamak için sürekli hareket eder, genişler."


Nur Öztürk


Kovulan Sessizlik Üzerine

Sessizliğin enginliğinden söz doğdu. Sessizliğin karşıtı değil, diğer yarısı olarak. Sözün yerini kuru gürültü aldı. Kuru gürültü sessizliğe ve söze eşit miktarda sızarak yalan karıştırdı. Söz yalancı söz, sessizlik yalancı sessizlik oldu. 

Sessizlik korunmaya, çoğalmaya, zamanla büyümeye ihtiyaç duymaz. Tanrısal olanla dünyanın bağlantısı sessizlik yoluyla kurulmuştur. Kuru gürültüyse yapaydır. Tüm zaman ve mekanlarda varlığını korumak, çoğalmak zorundadır. Canlılığını kanıtlamak için sürekli hareket eder, genişler. Kuru gürültü eskiden yalnızca nesnelerden dışarı yayılıyorken, bugün kendini büyütmek için insanı seçmiştir. İnsan kuru gürültünün yeni nesnesidir.


Kuru Gürültü Sessizliğe Karşı

Özellikle iş hayatında kuru gürültüyü çoğaltmak, meşrulaştırmak, yaygınlaştırmak için ant içmiş gönüllü askerlere sıkça rastlarız. Bilinçli olarak parçası oldukları tasviye makinasından çıktıklarında aynı seslere sahip, aynı şekilde var olmaya çalışan, sessizliği bir ayıp gibi kapatmaya yemin etmiş birer nesneye dönüşen askerler, plazalar, işler, oluşlar, katkılar, varoluşlar, standartlar, düzenler, verimlilikler, toplantılar çoğunlukla kuru gürültünün her yere uzayabilen güçlü kolları gibi. Sonsuz sayıda araçları -kolları mı demeliydim?- umursamaz, aç, evrenini genişletip, çıkarlarının devamlılığını sağladığından emin olmak isteyen iç güdüleriyle hareket eden bir hayvan adeta. Varlığına uyum sağlayamayanları kenara posa gibi ayıran. Plazaların yoğunlukla bulunduğu büyük şehirler kuru gürültünün farklı biçimlerde, tekrar tekrar üretildiği yerler. Gece gündüz çalışan makineler, panolarda dönen reklamlar, gökyüzündeki uçaklar, kafelerden caddelere taşan müzikler, motorlu taşıtlar, kornalar, inşaat makineleri, şimdi karşıya geçebilirsiniz ikazları… Şehirde makineler sessizliğe karşı kazandıkları zaferi korumak için sürekli çalışırken; köyde ve doğada şimdilik sessizliğin uğultusu hâkim. Kuru gürültünün gönüllü askerlerine ve izlerine pek rastlanmıyor. Köylü doğal sessiz, sesi makinelerle bastırılmış şehirli işçiyse zorunlu. Tatillerde, farklı mevsimlerde kuru gürültünün şehirden köylere, bazen de tatil yerlerine göç ettiğini görüyoruz. Şehir insanı kuru gürültü denizinde yaşamaya alışmış, başka türlüsünü bilmediğinden sessizliğin içinde varlığına kör oluyor, nefesi kesilip, dehşete kapılıyor. Oluşan ilk boşlukta, zararlı veya bilinmeyen bir türe ait canlıyı yok etmek ister gibi ani bir hareketle cep telefonunu çıkarıp sessizliği sonlandırıyor. Telefonunun şarjı bittiğinde ise can sıkıntısı kara bulutlar gibi zihnine çöküveriyor. Evin bir köşesinde, gökyüzünde, ağaç altında, kafede bir suçluyu arar gibi sessizliği arayıp, bulduğunda beklenmeyen çabuklukla kalan son sessizlik kırıntısını dikkatle süpürerek, tanıdık bildik gürültülere dönmenin yollarına bakıyor. 

Şehirler yeryüzünün sessizliğini emerek yok eden, yapay ışıklarıyla uzaydan bile görülebilen kocaman noktalar. Mutsuz ve gergin insanlar, istemedikleri hayatı sürdürebilmek adına, işlerine giderken araçlarıyla, kornalarıyla, müzikleri ve bağrışlarıyla sessizliği sürekli bölüp, delik deşik ediyor. Geceleri nispeten sessizleşen şehir, ertesi gün için güç topluyor. Şehrin bazı sokakların kuytularında ölümün sessizliği gece boyunca damla damla birikiyor. Evlerin, duvarların, arabaların, insanların üzerine sinen bu sessizlik toprak ve gökyüzü tarafından paylaşılıyor. Sabaha kadar uyumamayı seçen, gündüzün kuru gürültüsünün incittiği insanlar sessizliği gece boyunca bazen balkonlarda, bazen de loş odalarının camlarında ertesi geceye kadar vücutlarında biriktiriyor. 


YouTube ve Kuru Gürültü

Önce sessizliğe, sonra kendi hakikatine yabancılaşan insan sessizliği örterek yaşamla ilişki kurmaya çabalar. Bilincinde olmadan farklı metotları dener. Duymak istemediğimiz iç sesleri, irdeleyecek gücümüz olmayan duygu ve düşünceleri susturabilmek, uzaklaştırabilmek en bilinen kuru gürültü kaynaklarından biri YouTube ile mümkün oluyor. Akşam kalabalık caddelerden geçerek, şehrin gürültüsünün nispeten daha az sızdığı, korunaklı evimize geldiğimizde; sessizliği kendi ellerimizle bastırabilmek için en kolayımıza gelen, elimizin altındaki araçlardan. Şimdiki zamanın içine yaydığı ses ve ışıkla insanın gelecek ve geçmişteki varlığını yok eden, korkularının üzerine örtülen bir kapı. Ne kadar sıkı sıkıya kapatılmış olsa da günümüz insanın tüm boşluklarına üretilmiş sesler sızıyor. Spor yaparken kulaklarımız müzikle çevreye kapalı, işe giderken arabanın radyosunda haberler açık, kitapları dinleyerek okuyoruz. En kalabalık caddelerde gürültüyü bastırabilmek için kendi gürültülerini üretip, kulaklarına akıtan insanlar son anda bir aracın veya tramwayın altında kalmaktan kurtuluyor.


Seslerin yaşamın devamlılığını garanti ettiği yanılgısı hâkim olunca, sessizlik önceleri kendini bizden gizledi, sonra sezdirmeden elini ayağını çekti. Yeryüzünün lanetli, cennetten kovulmuş şeytanı ilan edildi. Düşünceler ertelendi, duygular geçiştirildi. Birikmiş, uzun zamandır yüzleşilemeyenler boş otobüse doluşan yolcular gibi birden kafalarımıza doluştu, giderek yük oldu, tekrar ertelendiler. Yarım saat sessiz kalmak en zor şeylerden biri gibi gözüktü. Haberdar olmak, gündemi takip edebilmek, yaşadığı dünyayı anlayabilmek için tüm bu gürültülerin gerekli olduğuna insanoğlu çoktan ikna olmuş. Kendinden çok daha büyük, içinde eritildiği, özgünlüğün yok edildiği bir dünyanın atmosferi bu seslerle doldu.


Kişilerarası Sessizliği Öldürme Biçimi: Small Talk

Sessizlik bugünün dünyasının çıkarlarına hiç uymadı, uyamaz da. Her konuda fikrini beyan ederek, sevdiği, sevmediği şeyleri duyurarak, gündemden haberdar olduğunu ve evet o konuda da fikrinin olduğunu paylaşarak, kendi sesini ortama doldurarak var oluşunun yükünü atabileceğini zannediyor. Yaşadığını sesler ile göstermek isterken, yüklerinden de sessizliği bozarak kurtulmak istemek, toplumda offline olamama içgüdüsüne denk düşüyor. Başka bir insanla zorunlu karşılaşmamızın sonucu, derin konuları konuşmaktan da kaçınma fırsatı veren, havadan sudan konuşma -small talk- dediğimiz yöntemi gündelik hayatta sıkça kullanıyoruz. Her karşılaşma gerçek bir iletişim hissiyatı veremediğinden, karşılaşmaların çoğu karşılaşanların sosyal yüzleri, gerçek yüzleri ve bazen de olmak istedikleri yüzleri arasında geçen kalabalık birer çarpışmaya dönüşüyor. Bunca yüz arasında geçen çarpışmanın kazananı olmuyor, geçen zaman ne yazık ki çoğunlukla zehirlenme ve sessizliğin kaybı, yani ağır günlük bireysel maliyetler kategorisine giriyor. Küçümsenmeyecek, tersi yönde ilerleyen küçük bir azınlık tam da bu nedenle yalnızlığıyla yüzleşmeyi ve ehlileştirmeyi seçiyor.


Yalnızlık: Orada Olmayanlar’ın Sessizliği

Neden tek başına oturan insanlar öncelikli olarak dikkatimizi çeker de başkalarıyla birlikte oturanlar gözümüze o kadar ilginç gözükmezler?  Yalnızlığın ve sessizliğin birlik olmuş gücü varoluşun altını kalın, görmemenin imkânsız olduğu biçimde çizer. Elimizde o insanı tanımlayacak ne kadar az bilgi varsa, dikkat edilmesi, çözülmesi gereken bilmece olur bizim için yalnız insan. Varlığı, yalnızlığı ve sessizliği hakkında bilmediklerimizle iç içe geçmiştir. Yanında eşi, sevgilisi, çocuğu, arkadaşı yoktur. Orada olmayanlar üzerinden yaptığımız okumalar, tanımlar, olasılık bulutu olarak havada asılı durur. Ta ki yanına birisi gelene, olasılıklarından bazıları yok olana, eksik tanımlar düzelene, bilmece çözülene kadar. Yalnızlık sessizliktir bir bakıma. İnsanın sessizliği ancak yalnızlık üzerinden sağlanabilir.


Gençlik, Yaşlılık ve Sessizlik

Evinin camından sokağı izlemekte olan şehirli yaşlı kadın, hava durumuna, gelen geçen insanlara, arabalara, kimin ne yaptığına ve yapmadığına dair detayları yakalar, gözlemler. Akşam vakti köy evinin eşiğinde oturan bir karı koca, ayrı noktalara bakarken çok nadiren konuşurlar. Konuştuklarında ortaya çıkan sözler daha çok birbirlerinin varlıklarını kontrol eden, sessizliği bölmek istemeyen gölgeler gibi asılı durur. Şehirde veya köyde, yaşlanan insanlar daha az konuşur, gürültüye tahammülleri azalır. Kulakları belki de bu nedenle duyma yetisini yavaşça kaybeder. Konuştuklarında ağızlarından çıkan kelimeler artık boşluğa yuvarlanır. Gençliklerinde üzerine bastıra bastıra söyledikleri kelimeleri, ihtiyarlıkta artık daha çok yuvarlanması için ortaya nadiren saçıyor gibidirler. Yuvarlandıkça daha yumuşar, sessizleşir kelimeler. Ölümün sessizliğine teslim edilmek istenen, bulundukları durum veya ortamla alakası olmayan cümlelerle sessizliğin içinden geçerler. Sözleri ölümün sessizliği ile buluşur, kaynaşır. Eksik dişleri, daha yuvarlak, kırışık olan ağızları, incelen dudakları, sesleri artık daha ince ve nadiren ortaya çıkarmak istemektedir. Beyinleri kuru gürültüye karşı daha hassaslaşırken, kulakları doğanın seslerine daha yakınlaşır.

Çocuk kelimeler tepesine yeni tırmanmaya başlayan bir dağcı gibidir. Her gün yenilerini ekler seslerin, kelimelerin. Konuşmanın, sessizliğe son vermenin gücünü keşfederek hızla tırmanır zirveye. Yüksek sesle, üzerine basarak, tekrar ederek, netlikle haykırır isteklerini. Sessizliği sık sık böler. Fikirlerini, sevdiği, sevmediği şeyleri kimse sormasa da söyleyerek, orada oluşunu, varlığını pervasızca kanıtlamak ister.


Sessizliğe Paha Biçmek

Her şeyin önce nesneleştirilip, sonra meta olarak satılabileceği gerçeği hepimiz için çok sıradan ve aşikâr. Katlanabileceğimiz miktar ve süre kadar satın alabileceğimiz metalardan olan sessizlik de kapitalist sistemin gözünden kaçmıyor. Büyük şehirlerde, insan kalabalıklarından ve gürültüden arındırılmış bölgelerde inşa edilen, yüksek fiyatlı ve üst düzey gelire sahip insanlara sunulan yerleşim yerleri sessiz ve izole yaşam deneyiminin satılmasını sağlıyor. Orta ve orta-üst sınıfa hizmet eden, ağırlıklı olarak beyaz yakalı, evden çalışan insan profilinin, evden çalışmak istemediği zamanlarda, sessiz bir ortamda sosyalleşerek çalışmak istediğinde kiralayabileceği özel çalışma alanları da benzer şekilde. 

Sessizliği kendi hakikatimizin keşfi için değil, gönüllü askerliğini yaptığımız kuru gürültü adına daha çok üretebilmek amacıyla satın alıyoruz. Her şey verimlilik, hareket üzerine kurulu ve kurduğumuz bu yapay düzen boşluğu kabul etmiyor. Sessizlik verimli görünmüyor, boşluklar içeriyor ve orada öylece duruyor. Duran şeylere tahammülümüz yok. İnsan eskiden sessizliğin içinde öylece durabilirdi, her şeyi bilmez, kavrayamazdı belki ama sessizlikle bağı vardı. Şimdi sessizliğin oluşturduğu boşluk elimizden alındı, üzerimize yağan bilgiler, deneyimler, çağrışımlar bizi sarıyor, hatta boğuyor. Sessizliği kovduk. Sessizlik bizim için yalnızca aksayan, bozulan, olumsuz şeylerin göstergesi artık.

1 Comment


Belkide kendi kendimizi sabote ettik kim bilir ,duymamak için, duymayı öğrendi insanoğlu bu yüzden ,çünkü duymak düşünmeyi gerektiriyordu oysaki insanoğlu düşünmek istemiyordu.Muhteşem bir deneme okumuş oldum kaleminize sağlık 🙏

Like
bottom of page