Dünyanın çevresini dolaşan ilk kadın!
Töre Sivrioğlu bu ay Litera Edebiyat için, hem denizcilikte hem de botanik ve böcek bilimde 'erkek işine' el atarak kendi çağının kalıplarını yıkmayı başaran Jeanne Baret'nin olağanüstü hikayesini anlatıyor.
Yüzyıllar boyunca gemicilik ve denizcilik, keşifler, uzaklara yelken açmak, bilinmeyen kıtalara yolculuk erkeklere mahsus faaliyetler olarak görüldü. En azından Batı toplumunda böyle oldu diyelim; zira Çin tarihinde kadın kaptanlara ve korsanlara rastlanmaktaydı. Daha doğrusu kadın olduğunu saklamayan kaptanlara… Yoksa Batıda da Mary Read veya Anne Bonny gibi kadın korsanlar vardı; ancak onlar erkek gibi giyinen, kadın olduklarını gizleyen kaptanlardı.
Erkekler gemiciliği salt kendilerine has bir faaliyet olarak gördüklerinden gemilere kadın alınmaması için boş inançlar da üretmişlerdi. Gemide kadın olmasının uğursuzluk getireceği söylentisi de bunlar arasındadır. Yine Homerik metinlerden beri izine rastladığımız gemicileri kandırarak parçalayıp yiyen kadınlar (harpiler ve sirenler) denizcilerin kadın korkusunu yansıtmaktadır.
Bu tür efsanelerin nasıl doğduğunu anlamak zor değil. Keşifler çağında tüm tayfalar maço erkeklerden oluşurdu; hatta bir kısmı idamlıkken affa uğramış, hapishane kaçkınlarıydı. Aylarca denizde kalan bu adamlar bir kıyıya yaklaştıklarında ilk işleri cinsel ilişki arayışına girmekti. Böyle bir ‘iş ortamında’ kadınların bulunması kaptanların da işine gelmiyordu. Bu nedenle deniz canavarları, kaynayan sular, dünyanın kenarında düşme korkusu gibi batıl inançlarla savaşan eğitimli kaptanlar da konu kadınlarla ilgili batıl inançlara gelindiğinde bunları yıkmaya pek de gönüllü değillerdi. Denizcinin kadın korkusu böylece tam da bir paradoks haline geliyor. Gemiye hiç kadın alınmadığı için bu korku daha da büyümekteydi.
Böyle bir zamanda 1766’da bir Fransız kaptanı, Louis Antonie de Bougainville pür erkek kadrosu ile Tahiti adasını keşfetmişti. Aslında adaya daha önce İngilizler de uğramıştı. Bougainville kendinden önce de Avrupalılar'ın adaya çıktıklarından emin oldu. Ama dil sorunları nedeniyle hangi ulus olduğunu anlayamamıştı.
Neyse adalılar İngilizler gibi Fransızları da sıcakkanlı şekilde karşıladılar. Bilhassa genç kızlar aylardır kadın görmemiş denizcilerle birlikte olma konusunda çok rahattılar. Bougainville de yerli kadınların seks konusundaki rahatlıkları karşısında şaşkına dönmüştü. Voyage Autour du Monde adlı kitabında gemiye çıkan genç bir kadının üzerini öylesine saran peştamalını düşürdüğünden ve Venüs’ün Phrygalı çobana (Troyalı Paris kastediliyor) göründüğü gibi kendini umursamaz bir şekilde tüm denizcilere teşhir ettiğinden söz eder. Ve şöyle ekler: “Vücudu bir tanrıçanınki gibiydi”. Öte yandan Bougainville sadece bekâr kızların böyle davrandığını evli kadınların ise kocalarına sadık olduklarını da belirtmekteydi. Zaten bu türden bir ‘itaatsizlik’ Tahiti yasalarınca ağır biçimde cezalandırılmaktaydı. “Beyaz tenimiz onların hoşuna gidiyordu. Irksal olarak çok güzellerdi. Erkekler 1,78-185 boyundaydı. Son derece yakışıklıydılar ve gür güzel saçları vardı. Kadınları hatta yaşlıları bile bu adanın ikliminden havasından suyundan dolayı dünyanın en güzel sağlıklı beyaz dişlerine sahiptiler” diye sözlerini sürdürür. Bu insanlar sadece dinlenerek ve şehvet için zaman geçirmekteler ve gece gündüz Venüs’e ibadet ediyorlar (yani sevişiyorlar) demekteydi.[1] Diderot bu adadaki özgürlüklerden oldukça etkilenmişti ve bu seyahati okuduktan sonra Batının cinsellik konusundaki tutuculuğuna daha radikal eleştiriler yöneltmişti.
Öte yandan Fransız ekip sadece kadınlarla ilgileniyor değildi. Ekip içinde Okyanus faunası ve florasını incelemek için gelen bilimciler de vardı. Botanik uzmanı Philibert Commerçon da ekibin parçasıydı. Commerçon, taze sebze meyve yiyememekten dişleri dökülen damakları yara olup yemek yiyemez hale gelen denizciler için ilaç yapabileceği yaban otlarını araştırmaktaydı. Yanında da Jean Baret adlı genç bir delikanlıyı asistanı olarak getirmişti. Bu tuhaf delikanlı diğer denizcilerle fazla muhatap olmuyordu. Onların yanında elbisesini değiştirmiyor, tuvalete gitmiyordu. Bu tavırları gemicilerin ondan şüphelenmelerine yol açmıştı. Bazıları onun kadın olduğunu düşünüyorlardı; ama ‘tuhaf tavırları’ bitki bilimcisinin asistanı olmasına da yorulabilirdi. Herkesin adalı kadınların peşinde koştuğu bir zamanda Jean Baret elinde defteri, böcek ve ot peşinde kayıt tutmaktaydı. ‘Tuhaflıkları’ kadın olmasından ziyade entelektüel yapısından da kaynaklanıyor olabilirdi.
Jean Baret’nin ‘normal bir erkek olmadığını’ ilk olarak Tahitililer keşfetti ve adanın delikanlıları onunla fazla ilgilenir oldular. Bu ‘eşcinsel çağrışımlı ilgi, denizcileri daha da rahatsız etti. Sonunda Tahitililer sorguya çekildiğinde ‘eşcinsel olmadıklarını tam aksine Jean Baret’nin erkek değil kadın olduğunu söylediler. Fransız erkekler nasıl özgürce kendi kadınlarıyla birlikte olabiliyorlarsa kendilerini de Fransız kadınla birlikte olma hakkına sahip olduklarını savundular. Bazı yerliler ise mahu dedikleri hermafrodit bireyler toplumlarında çok saygı gördüklerinden Jean’a özel bir hürmet göstermeye başlamışlardı. Karışık durum üzerine hemen bir gemici mahkemesi kuruldu ve Jean Baret aslında kadın olduğunu, gerçek adının da Jeanne olduğunu ağlayarak ‘itiraf’ etti. Dünyayı gezmek istediğini, bu nedenle erkek kılığına girdiğini söyledi. O kadar korku içindeydi ki diğer denizcilerin ona saldıracakları düşüncesiyle her an kendini öldürmek için bir silahı dolu olarak yanında tutmaktaydı.
Gemide sahte kimlikle çalışmak aslında çok ağır bir suçtu ve kaptanı kandırdığı için Jeanne çok ağır bir ceza alabilir; muhtemelen kırbaçlanabilirdi. Gemiciler eski uğursuzluk söylencelerini hatırlatarak isyan çıkarabilirlerdi. Yasalara göre gemiye kadın alan erkekler de ceza alıyorlardı. Bu nedenle Commerçon Jeanne’ın kadın olduğunu bilmediğine yeminler etti. Ama tarihçiler iki yıl boyunca aynı kamarada kaldıklarından Commerçon’un bunu bilmemesinin imkansız olduğunu düşünüyorlar. Muhtemelen sevgiliydiler de ama Commerçon bu durumu itiraf edecek cesareti göstermemişti. Neyse ki Bougainville, önceki kâşiflere göre daha aydın kafalı bir kaptandı (kendisi begonvil çiçeğine adını veren nazik biriydi). Yirmibeş yaşındaki genç kadını affetti. Bundan sonra da gemide yolculuğa devam etmesine izin verdi. Jeanne zamanını yine böcek ve bitki türlerini sınıflandırmaya adayarak Bougainville ile birlikte tüm dünyanın çevresini dolaşan ilk kadın oldu. Kaptan onu sürekli korumaya çalıştı ama iki yıl daha süren yolculuk onun için çok zor geçti. Gemidekilerin tacizlerine karşı korunmak için sürekli pistolüyle gezmekteydi. Aylarca odasından çıkmadığı oluyordu. Ki yine de tecavüze uğradığı hatta hamile kaldığı biliniyor. Haftalar boyunca açlık yaşanan gemide fareler yenmekteydi. Jeanne bu şartlar altında da hayata tutunmayı başarmıştı. Ama tecavüz sonucu doğurduğu çocuğunu Mauritius’ta bir Fransız çifte evlatlık olarak verdi.
Jeanne 1765’te yoksul bir köylü ailesinin kızı olarak doğmuştu. Ama bin zorluğu aşarak Magellan Boğazı’ndan Hint Okyanusu’na kadar tüm dünyayı görme şansına erişmişti. Topladığı binlerce bitki bugün halen Paris Tabiat Tarihi Müzesi'nde yer almakla birlikte pek azı onun adını taşıyor. Aslında dağ bayır bu bitkileri toplayan oydu ama dönemin mutadı olduğu üzere çoğu Commerçon’un adına kaydedilmişti. Hâlbuki Commerçon ayağından yaralandıktan sonra tüm işler Jeanne üzerine kalmıştı. Dağlarda araştırmaya çıktığında üzerine numuneleri saklamak için ahşap kutular, tohumlar için cam şişeler, böcekler için küçük kutular, büyüteçler, bir teleskop, bir pusula ve bir kelebek ağı dâhil olmak üzere onlarca kiloluk tüm saha ekipmanlarını taşırdı ki Commerçon, Baret için “benim yük hayvanım" derdi. Anlaşılan Jeanne erkek olmadığından şüphelenmesinler diye erkeklerden daha ağır işleri yapmaktaydı. Onun bilime katkısından söz eden tek kişi evrim teorisi öncülerinden Lamarck olmuştur. Hatta kaptanın adına atfedilen begonvili dahi aslında Jeanne’ın bulduğu biliniyor.
Elimizde hiç resmi olmasa da devrim sonrası (1816) çizilmiş bir tasvirde Jeanne cinsiyetini saklayan bol erkek giysileri ile başında devrimcileri temsil eden Jakoben külahı ve elinde topladığı bitki örnekleriyle görülüyor. Bu resim çizildiğinde Jeanne çoktan (1807) ölmüştü. Resim onu devrimci Fransa’nın ruhuna uygun biçimde tasvir etmiş. Muhtemelen o dönemde bu şapka kullanılmıyordu. Ama olsun, Jeanne beş yüzden fazla bitki ve böcek kataloglayarak hem denizcilikte hem de botanik ve böcek bilimde ‘erkek işine’ el atarak kendi çağının kalıplarını yıkmayı başardığından bu tasvir ona yakışmış.
[1] Peter Aughton, Dünyanın Çehresini Değiştiren Seyahatler, çev. Deniz Berktay, Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları, İstanbul 2019, s.238.
Commentaires