top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

“Eksik kelimeleri, eksik hayatlarla tamamlamak yazmanın en büyük keyfi”

“Bahçedeki çamaşır ipine aklımı astım, bedenimi kuruttum. Ellerimle çitiledim toprak kokan ayaklarımı. Hepsinin ucuna mandal taktım, rüzgârda uçuşturdum. Uçuşan her bir parçamı sayfalara dönüştürdüm.” Son kitabında bu cümlelerle yazdıklarını özetliyor Tuba Ayşe Özgür. “Eksik kelimeleri, eksik hayatlarla tamamlamak yazmanın en büyük keyfi,” diye de ekliyor. İki roman ve bir öykü kitabı ile büyülü gerçekçi dilini kelimelere yansıtan Tuba Ayşe Özgür, Literaedebiyat için yazdıkları üzerine konuştu.



Her yazarın kendine özgü bir yazma disiplini vardır. Sizin yazma konusunda belirli bir disiplininiz var mı?

Yazarlık Akademisi’nden mezun olduktan sonra metin yazarlığı ve dergi yazarlığı yaptım yaklaşık yirmi beş yıl kadar. Meslek olarak yazar olmak ile edebiyat dünyasında yazar olmak aynı kapsamda olmuyor. Ne kadar metin, makale, kitap yazsam da her zaman öğrenciyim. Her zaman öğrenmeye ve eleştiriye açık bir bakış açısı geliştirerek yazıyorum. Yazmak gerçekten sabır ve özen isteyen bir süreç. En önemlisi ise gözlem yeteneği. İnsanları, toprağı, suyu, gökyüzünü ve gözünüzün görebileceği her şeyi gerçekten görebildiğinizde hayal gücünüzün sınırları başka boyutlara ulaşıyor. Hayattaki anlam arayışlarımız, bakış açımızı genişleten ve yaratıcılığımızı besleyen bir hâle geldiğinde kendi özgürlüklerimizi daha başka bir pencereden yenileyebiliyoruz. Ben bu duruma “disiplinli özgürlük” diyorum.


Etkilendiğiniz, eserlerini okumaktan keyif aldığınız dünya ve Türk edebiyatı yazarları kimlerdir?

Benim kuşağım açıkçası arada kalmış bir kuşaktı. Bir yandan 1980 sonrası, bir yandan yeni Türkiye. İlk olarak Nazlı Eray, Duygu Asena, Aziz Nesin ve Orhan Veli ile tanıştım. Daha sonraki yıllarda ise Kafka hayatıma girdiğinde bambaşka bir pencere açılmıştı benim için. O sıralarda Anna Kavan’ın Buz adlı kitabını okuduğumda yolumu çizmeye başlamıştım. Kendimi keşfetme yolunda ise tiyatronun çok büyük etkisi oldu. Dört yıl kadar tiyatro eğitimi aldım. Ve sonrasında birçok yazarla tanıştım. Küçük yaşta benim için büyük şanstı. Sonraki süreçlerde ise Latife Tekin, Sema Kaygusuz, Hasan Ali Toptaş ve en önemli ilhamım Marquez. Defalarca tekrar tekrar okuyabildiğim ve her seferinde o çocukluğumdaki denizin altındaki dünyaya düştüğüm isim. Hakan Akdoğan ise hâlen eğitimleriyle bana yol gösteren ustam. Onun kelimelerinin zekâsı, kıvraklığı ve dili kullanımı da bana çok büyük bir kapı açıyor.


İlk olarak bir öykü ile çıkış yapıyorsunuz, ‘Ağda Kokusu’. Bu öykünüzde karakter betimlemesi çok gerçekçi. Bu betimleme için özel bir çalışmanız oldu mu?

Tiyatro dönemindeyken çok sevdiğim hocam aynı zamanda dostum bir film için çalışıyordu. Filmde bir travestiyi canlandırmıştı. Onun çalışma disiplini beni çok etkilemişti. Ben de onunla o süreçte birçok bilgiye sahip olmuştum. Daha önce de dediğim gibi gözlem çok önemli. Ama nasıl baktığınız ve onu heybenizde nereye koyduğunuz da bir o kadar önemli. Çok trajik yaşamlara şahit oluşun ardından gerçekleri yeniden yorumladığım bir öykü olarak çıktı “Ağda Kokusu”. Burada sanırım karakter çok ilgi çekti. Karakterin her ayrıntısına, yaşam tarzına, yürüyüşüne, nefes alışına kadar odaklandım. Sanırım karakteri kanlı canlı bir hâle dönüştüren de bu detaylardı.


“Büyü Bozumu” ilk romanınız. Ondan bahsedebilir miyiz?

Yedi nesil kadının birbiriyle bağını anlatan bir roman olarak ortaya çıktı. İç içe geçen hikâyelerin içindeki kadınların acıyla, korkuyla, sevinçle, mutlulukla birleştiği ve kahramanımız Yaz ile tanıştırdığı bir zamanı yansıtıyor. Kitapta yer alan her karakterde varım, hiçbir karakterde yokum diyebilirim aslında. Yazdıktan sonra o karakter benden ayrılır ve kendi yaşamına başlar. Yaşamımdaki her kadından bir iz mutlaka yansımıştır.


İkinci romanınız “Benim Kalbim Dikdörtgen”in çıkış hikâyesi nasıl oldu?

Biraz absürt, biraz teatral ve biraz da öteki gözüyle yaklaştım olaylara. Karakteri âdeta kanlı canlı karşısında bulacak olan okura film sahnesinde hareket ediyormuş hissi vermeye çalıştım. “Benim Kalbim Dikdörtgen” tamamen bir kadının var olma savaşı aslında. Maalesef her dönemde de yaşanan kadınların yaşam alanlarının kısıtlanması üzerine oluştu. Kadın önce kalbinden, sonra ayaklarından yıkılır. En son ise çocuklarından. Aslında komedi gibi görünse de oldukça trajik bir konu. Burada anlattıklarımı gösterme biçimi olarak traji-komik bir tarzı seçtim. Daha fazla kişiye anlatabilmek için.


Şimdi yeni bir kitap ile okuyucu karşısındasınız. “İçime Karga Uçuştu” isimli kitabınız öykülerden oluşuyor. Bundan da bahsedebilir misiniz?

Uzun uzun anlatmayı seven biri olarak öykü konusunda neler yapabileceğimi bilemiyordum aslında. Bahsettiğim gibi ustam Hakan Akdoğan ile uzun süredir çalışıyorum. Bu kitapta yer alan öyküler eğitimlerde yaptığımız çalışmalarda tohumlandı, daha sonra düzenlemeler ile kitap hâline geldi. Bu kitap beni bana anlatan bir çalışmam diyebilirim. Kendi varoluşumu sorgularken okuyucuyu da bu sorguya çekmeye çalıştım. Eksik kelimelerle eksik hayatlar oluşturup onları tamamlatmayı amaçladım. Ben kendi eksikliğimi yazarak tamamlarken okuyucunun da kendi sorgulamalarını ve yüzleşmelerini yaşamasını istiyorum. Genel olarak meselem şiddet. Aile içi şiddet, cinsel şiddet, psikolojik şiddet. Bazen komedi, bazen dram kalemiyle büyülü gerçekçiliğin içinde anlatmaya çalıştığım bu.


Kahramanlarınızla kitap çıktıktan sonra ilişkiniz nasıl ilerliyor?

Açıkçası yazarken neredeyse hepsiyle birlikte yaşıyorum gibi bir durum. Etrafımda olan her nesneyi bir karaktere dönüştürüyorum. Sonra onlarla birlikte kelimelere bulanıyoruz. Tıkanıklıklar, dolu dizgin hikâyenin içinde koşmalar derken bitiriyoruz. Kitap basıldıktan sonra ise yolları ayırıyoruz. Hepsi kendi yolunda ilerliyor sanırım bu bağı da böyle kesmek en doğrusu. Mümkünse de bir sonraki kitap çıkana kadar basılan kitabı okumuyorum. En büyük hayalim ise bütün karakterleri bir araya getirecek bir hikâye ama sanırım bu çok sonraları gerçekleşecek.


Son sözünüzü istesek…

Yazmak benim yaşam amacım. Şu an aktif olarak eğitim koordinatörlüğünü de yaptığım bir atölyem var: “Atölye Bütünsel Değişim”. Katılımcılarımızın ehil bilgiyle yazmanın iyileştirici gücünü keşfetmelerini sağlamak amacımız. Çok değerli eğitmenlerimiz var. Arkadaşlarımızın arasından kitabını hazırlayan var, editör olarak çalışmaya başlayan var. Bu çok mutluluk verici bir durum. Hem bir yazar olmak hem de başkalarına dokunabilmek çok değerli. Son olarak yeni bir roman için hazırlanıyorum. “Kedi Uykusu” adıyla en kısa zamanda o da raflarda yerini alacak. Sonuç: yazmaya devam…

Comments


bottom of page