Yaratıcılık Ritüelleri 15 / Cabir Özyıldız: "Müzik, kahve, sigara. Bütün bunlar mevcutsa yazmak için başka bir şeye ihtiyaç duymuyorum."
"Bu topraklar öykü açısından o kadar çok malzemeye sahip ki, önce hangisini, nasıl yazayım noktasında kararsız kalıyorum çoğu zaman. Kararı verdikten sonra geriye sadece çalışmak, çalışmak, çalışmak kalıyor. Sonuç olarak pek tıkanma yaşamıyorum."
Edebiyatçıların yazma deneyimlerine odaklanan Yaratıcılık Ritüelleri’ne Semrin Şahin bu hafta Cabir Özyıldız'ı ağırlıyor.
Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?
Müzik, kahve, sigara. Bütün bunlar mevcutsa başka bir şeye ihtiyaç duymuyorum.
Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?
Bu topraklar öykü açısından o kadar çok malzemeye sahip ki, önce hangisini, nasıl yazayım noktasında kararsız kalıyorum çoğu zaman. Kararı verdikten sonra geriye sadece çalışmak, çalışmak, çalışmak kalıyor. Sonuç olarak pek tıkanma yaşamıyorum.
Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?
Hemen hemen günümün yarısını alan bir işte çalıştığım için en büyük sorunum zamansızlık oluyor. Fikrine başvurduğum birkaç arkadaşım var. Paylaştığım metinlere eleştirel yaklaşmayı bilen bu arkadaşlar sayesinde bugün kendimi daha iyi bir yerde hissediyorum.
Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?
Yazmaya ilk başladığımda neyi nasıl yapmam gerektiğinden emin olamama tedirginliği vardı üzerimde. Okuma, düşünme ve yazma eylemi birbirine koşut ilerleyince yavaş yavaş neyi nasıl yapacağım hususunda netleşmeye başladım. Bir de okur geri dönüşleri ve dostların yapıcı eleştirileri de bu listeye eklenince, tedirginliğimi üzerimden enikonu attım.
Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?
Genelde sabaha karşı dört gibi kalkar ve yazının başına otururum. Ancak benim sabahın köründe yazının başına geçmemin herhangi bir ritüelle alakası yoktur. Tamamen zamansızlıkla ilgilidir. Saat sekize kadar yazar sonra da kalkar işe giderim. Elimin altında her daim birkaç kitap olur ancak yazı yazarken metne odaklandığım için yazma sürecinde pek kitap okumam.
Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…) var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?
Bu hayli zor bir soru. Çünkü okudukça, öğrendikçe, bildikçe beğenilerimiz değişebiliyor. Fakat illaki bir yanıt vermem gerekiyorsa Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanını ya da o romana yaklaşabilecek bir eser yazabilmek isterdim.
Bu romanın benim için anlamlı oluşu şuradan geliyor; Orhan Kemal üzerine bastığı toprağı, o topraklarda yaşayan insanları çok iyi tanıyor, biliyor. Onların yaşam koşullarını, düşünme biçimlerini, ekonomik ve sosyal durumlarını çok iyi analiz edebilen bir yeteneğe sahip. Bunları yapabiliyor oluşu, kendisinin de onlardan biri olarak, o insanlarla birlikte, benzeşen koşullarda çeşitli işlerde çalışmasına, onların oturduğu mahallelerde oturuşuna, aynı kahvehanelerde zaman geçirmesine borçlu olduğunu her fırsatta kendisi de belirtir. Eserin edebi yönünün benim nezdimde çok güçlü oluşundan başka Orhan Kemal’in bu sınıfsal tutumunun ve tercihinin katkısı da bu romanı sevmemde ve gıpta etmemde hayli etkilidir.
Commentaires