Yaratıcılık Ritüelleri 19 / Melih Yıldız: "Edebiyatın en büyük ölçüsü zamandır"
"Görünür olmak gibi bir endişem hiç olmadı. Edebiyatın en büyük ölçüsü zamandır, diye, düşünenlerdenim. Ve ben yazmaya devam ettikçe bir şekilde kitaplarım birileri tarafından daha fazla görünecek…"
Semrin Şahin Yaratıcılık Ritüelleri'nde bu hafta Melih Yıldız'ı ağırlıyor.
Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?
Aslında olmazsa olmazım yoktur. Eğer ki yetiştirmem gereken bir yazıysa her yerde yazabilirim. Yazının bir süresi yoksa Bağdat caddesinde yürüyüş yapar, daha sonra buradaki kitapçıları gezerim. Bu sırada zihnimde yazacağım yazı dolaşır, olgunlaşmaya başlar… Sonunda da loş ışığı olan kafelerden birine oturup, bir çay alarak, yazıma odaklanırım. Yazılarımı asla bir deftere yazamam; mutlaka tabletim ya da bilgisayarım yanımda olmalı… Son zamanlarda yazarken masamda mutlaka sütlü çikolata olur, sanırım bu da bir ritüel haline geldi.
Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?
Bu zamana kadar bir yaratım tıkanması yaşamadım. Benim yazılarım kurmacaya dayanmıyor; araştırmalarım sonucunda, gerçek yaşam öykülerini ya da olayları hikâyeleştirerek deneme/anlatı türünde yazıyorum. Çok fazla kaynak araştırması yapıyorum; kitaplar okuyor, efemeraları inceliyorum. Bu araştırma sürecinde de aslında yazacağım yazının taslağı zihnimde oluşuyor. Ve sonunda da anlatmak istediğim hikâyeler okurlarla buluşuyor. Çalışma şeklimden ve edebi türümden dolayı, tamamen bir kurmaca metin yazan arkadaşlarımız gibi bir tıkanma süreci yaşamıyorum. Belki de kurmaca bir öykü yazsam bu sorunla karşı karşıya kalırdım.
Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?
Kültür ve sanat alanında çalıştığım için iş yerimle ilgili herhangi bir sorun yaşamadım. Üstelik çalıştığım yöneticilerim ve iş arkadaşlarım edebiyatçı yönümü hep desteklediler, desteklemeye de devam ediyorlar. Bu da beni motive ediyor. Hepsine teşekkür ederim. Ancak bunun dışında, OT Dergisi’nde olduğu gibi, aylık olarak hikâyelerimi yazmam gerekiyorsa ister istemez bir zaman sorunu yaşıyorum. Çünkü kurmaca bir metin kaleme almıyorum, daha önce de belirttiğim gibi bir olay ya da kişiler hakkında derinlemesine araştırmalar yapıyorum. Öyle zamanlar oluyor ki bir yazı için neredeyse yirmiye yakın kitap okumam ya da kütüphanelere gidip gazete ve dergi arşivlerini incelemem gerekiyor. Bu süreç zamanını çok alıyor. Hele hele de kaynak bulmakta zorluk çekersem, inanılmaz bir şekilde zamanla yarışıyorum. Belli bir disiplin içinde okumalarımı ve araştırmalarımı yaparak bu zorluğun üstesinden gelmeye çalışıyorum. Sanırım dergiye en son yazısını gönderen yazar benim… Ancak aylık yazmam gereken yazıların dışında yazacaksam zaman sorunum da pek olmuyor açıkçası. Görünür olmak gibi bir endişem hiç olmadı. Edebiyatın en büyük ölçüsü zamandır, diye, düşünenlerdenim. Ve ben yazmaya devam ettikçe bir şekilde kitaplarım birileri tarafından daha fazla görünecek…
Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?
Hayır, aynı değil… İlk başlarda bir hikâyeye nasıl başlamam gerektiğini ya da araştırmalarımı nasıl yapmam gerektiğini pek bilmiyordum. Zamanla bunların kolay yollarını öğrendim. Bunda psikoloji eğitimi almamın faydasını da büyük ölçüde gördüm. Artık bir hikâyenin peşine düşmüşsem o hikâye hakkındaki doğru bilgiyi nereden bulacağımı şimdi daha iyi biliyorum. Bunun dışında yazdıkça ve zaman ilerledikçe kendime özgü bir dilin oluştuğunu da görüyorum; Türkçemizi gitgide daha iyi kullandığımı hissediyorum. Yazmaya başladığım ilk yıllarda ciddi bir dil sorunum olduğunu biliyordum.
Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?
Böyle bir rutinim yok… Ancak hava karardığında, loş bir ışık altında yazmayı daha çok seviyor ve tercih ediyorum. Böylece yazarken dikkatim daha az dağılıyor ve yazıma odaklanıyorum. Benim tarzımdan dolayı, elimin altında kitaplarım olmazsa olmazlarım; kitaplarım olmazsa zaten metinlerimi ortaya koyamam. Yazdığım konuya ait kitapların dışında da her zaman çantamda en az dört beş kitap olur. Okumaya başladığımdan beri, okuyabileceğim sayıdan fazla kitap olur yanımda… Okusam da okumasam da sürekli kitap taşırım yanımda, bunu da severek yaparım. Şehir dışında bir yere gideceksem çantamdaki kitap sayısı daha da artar. Haliyle yazarken yanımda çok sayıda kitap olur; zaman zaman bu kitapları da karıştırırım.
Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo, öykü, şiir, beste vs.) var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?
Sanat dalları içerisinde resmi çok seviyorum. Ancak resme karşı yeteneğim olmadığından hiç resim yapmam. van Gogh’un eserlerini çok seviyorum, onun resimlerini psikolojik açıdan da inceledim. Bu büyük yeteneğin “Yıldızlı Gece” tablosunu yapmak isterdim… Onun resimlerinde ruhsal bir dünya mevcut… Ve bu soruyu cevaplarken de “Yıldızlı Gece” içerisindeki ruhsal dünyanın içerisindeyim sanki. Herhalde bu sebeple bu resmi yapmak istedim… Başka bir zamanda bu soru sorulsaydı bana, daha farklı cevap verebilirdim.
Comments