Yaratıcılık Ritüelleri 21 / Elçin Poyrazlar: "Bırakın bilinçaltınız çalışsın!"
"Hayat romanın önüne geçmek için adeta size karşı çalışır. Ama yazmayı hobi değil profesyonel bir tutku olarak kabul ediyorsanız yazacağınızı bilirsiniz. Her şeye ve herkese rağmen o roman bitmelidir. Sizin ateşiniz odur. Yazmadan yazar olunamayacağını bilirsiniz. Beni destekleyen genellikle yazdıklarımı okuyan, merak eden ve ‘sakın bırakma’ diyen kadın yazar dostlarım ve eşim oldu. Çalışma odasının kapısında dikilen çocukları ‘Anne yazıyor’ diye uyaran bir eş olmadan yazmak çok daha zor olurdu."
Semrin Şahin, Yaratıcılık Ritüelleri'nde bu hafta Elçin Poyrazlar'ı ağırlıyor.
Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?
Yazmaya başlamadan önce ritüellerim yok ancak kesintisiz yazmamı sağlayacak mekân ve zaman ayırmak için yaptığım şeyler var. Yazmadan önce telefona bakmam, sosyal medyaya girmem hatta telefonu kapatırım, interneti olmayan bir bilgisayarda yazarım, yanıma bir fincan koyu çay alırım ve yazdığım sürede sadece beyaz sayfa ve kafamdakilerle kalmaya çalışırım.
Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?
Buna ben tıkanma ya da blokaj demiyorum. Bu da yaratım sürecinin bir parçası. Öykü yerine oturmuyordur, karakter tam istediğiniz gibi canlanmıyordur, olay örgüsü biraz kontrolden çıkıyor gibidir…Böyle olduğunda hemen kendimi dışarı atar ve yürürüm. Yürümenin kafa işlerine çok faydasını gördüm. İlla takıldığınız yeri de düşünmeniz gerekmez. Adım ata ata, hikâyenin ritmi ve ahengi de geri gelir. Bir diğer seçenek de metne mesafe alarak bir süre içinde olmamak. Bırakın bilinçaltınız çalışsın.
Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?
Eğer aileden zengin bir yazar değilseniz -ki bu çok az yazara nasip olur- mutlaka başka bir iş, aile, çocuklar, yer ve zaman konusunda sıkışmışlık yaşamışsınızdır. Tam yazmaya oturmak isteyeceğiniz zaman bir iş gelir, çocuk hasta olur, aile ziyaret eder. Hayat romanın önüne geçmek için adeta size karşı çalışır. Ama yazmayı hobi değil profesyonel bir tutku olarak kabul ediyorsanız yazacağınızı bilirsiniz. Her şeye ve herkese rağmen o roman bitmelidir. Sizin ateşiniz odur. Yazmadan yazar olunamayacağını bilirsiniz. Beni destekleyen genellikle yazdıklarımı okuyan, merak eden ve ‘sakın bırakma’ diyen kadın yazar dostlarım ve eşim oldu. Çalışma odasının kapısında dikilen çocukları ‘Anne yazıyor’ diye uyaran bir eş olmadan yazmak çok daha zor olurdu.
Yazmaya başladığınızdaki dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?
Bu soruya ancak okurlar yanıt verebilir. Yazmaya ‘ben yazar olacağım’ diye başlamadım. Bir şey denedim, çok hoşuma gitti ve bunu sürdürdüm. Şimdi bulunduğum noktada ‘ben bir yazarım ve yazmam gerekiyor’ diyorum. Başka türlü bir iş ve beni tatmin edecek bir meslek aklıma gelmiyor. Her romanda daha iyisini yazmak gibi bir arzum var. O yüzden ilk ya da son fark etmez her roman bir sınavdır yazar için.
Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?
Ben sabahçı yazarlardanım. Gece benim için rahatlamak, rüya görmek ya da o günü sindirmekle geçiyor. Sabah henüz dolmamış, taze bir kafayla masaya oturmayı tercih ediyorum. Sabahtan kastım kalktığım andan itibaren. Kati bir saatim yok. Yazarken kitap okumuyorum çünkü etkileniyorum ama yazmaya oturmadan önce hummalı bir okuma dönemi oluyor.
Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…) var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?
Çok kıskandığım, imrendiğim ve ‘bunu nasıl yazmış’ diye hayret ettiğim Suç ve Ceza romanı var. Hem bir suç romanı, hem bir psikolojik gerilim, hem dönemin çıplak bir sosyal anlatısı hem de müthiş bir edebi işçiliktir Suç ve Ceza. Dostoyevski beni hem yazarlığı hem de hayatıyla çok etkiliyor. Yazı sanatının zirvelerinden biridir Suç ve Ceza, kıskanmamak elde değil.
Comments