top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Yaratıcılık Ritüelleri 24 / Kadire Bozkurt: "Okumak ve yazmak bulunduğunuz yerden çok uzaklara gidivermenizi sağlayan bir sihirdir, kitaplar da şaşırtıcı biçimde taşınabilen büyüler!"

"Yazmaya başladığım dönemde daha saf bir mutluluk içindeydim, şimdi biraz kırgınım. İlişkiler, bağlantılar, yakınlıklar has edebiyatın önüne geçiyor, bunu görmek çok üzücü. Bizden önceki neslin çok ama çok gerisindeyiz, dile hâkimiyet, aydın tutum, eleştirel bakış açısı ve yalnızca edebiyatı önceleyen ahlaklı duruşa daha az rastlanıyor. Belki hep böyleydi de ben yeni fark ettim. Sosyal medyadaki takipçi sayımın nasıl yazdığımdan daha önemli olması benim aklımın alacağı bir şey değil."

Semrin Şahin Yaratıcılık Ritüelleri'nde bu hafta Kadire Bozkurt'u ağırlıyor.



Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?

Temizlik benim için önemlidir, etrafım derli toplu ve temizse kendimi daha iyi hissederim. Herhangi bir masada yazabilirim, bu genelde evimdeki mutfak masasıdır. Hayatımda hiç çalışma odam olmamıştı, bunun bir fark yaratacağını sanmasam da geçenlerde bir çalışma masası edindim. En çok döndüğüm kitaplarımı, kurşun kalemlerimi, defterimi ve bilgisayarı masama düzgünce yerleştirdim. Pencerem bir çocuk parkına bakıyor. Oradan bol yapraklı tropik bir bitki ve büyük bir meşe ağacı dışında plastik salıncaklarda sallanmaya gelen çocukları görüyorum. Onları yalnızca yazmaya başlayana kadar görüyor ve duyuyorum. Okumak ve yazmak bulunduğunuz yerden çok uzaklara gidivermenizi sağlayan bir sihirdir, kitaplar da şaşırtıcı biçimde taşınabilen büyüler. (Bunu sanırım Stephen King söylemişti.) Yazarken bir şey yemem, içmem, aklıma özellikle takılan bir parçayı yazdığımla bağlantılı hissetmiyorsam müzik dinlemem. Eskiden kurşun kalemle deftere yazmanın bir kerameti var diye düşünüyordum, pek yokmuş, bilgisayar işimi kolaylaştırıyor. Uzun yıllardır yazma sürecini anlamaya, çözmeye çalışıyorum, emin olduğum tek şey hırs, arzu, şans ve bir miktar yeteneğin rol aldığı bir büyüme süreci gerektiği. Galiba tek ihtiyacım olan şey kendi zihnim, şimdiye kadar orada biriktirdiklerim.

 

Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?

Ormanda yürüyüşe çıkıyorum, sincaplara, kuşlara, ağaçlara bakıyorum, yani gerçek hayata. Bir yandan da kahramanım/öyküm üzerine düşünüyorum. Aklıma iyi fikirler geliyor. Öyküde hangi anlatıcıyı kullanacağımı, nereden, hangi cümleyle başlayacağımı kuruyorum. Başlangıçlar beni daima zorluyor. Aklımdakini kâğıda dökene kadar epey zamana ihtiyaç duyuyorum. Bu yürüyüşlerde ilk cümlemi bulabilirsem eve neredeyse koşarak dönüyorum. Yazmak yalnız yapılan bir iş ama size inancı olan insanların desteğini ve sevgisini hissedersiniz. Ben bu açıdan çok şanslıyım. Çok kıymetli dostlara sahibim, onlarla konuşurum. Konuşma sırasında da aklıma bir şeyler gelir. Yazmaya bir başladıktan sonra çok kolay yazarım.


Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?

 Ailemle ilgili sorumluluklarım çoğu kadın gibi benim de önceliğimdir. Özellikle annemin sağlık sorunları, ameliyatları yazmama ket vurmuştur. Keşke etrafında ne olursa olsun, bulduğu bir köşecikte yazabilen insanlardan olsaydım ama değilim. Yazabilmek için aklımın temiz olmasına ihtiyacım var. Yolumu açan kişiler de eşim ve kızlarımdır. Onların inancı ve desteği, dahası açık görüşlülükleri olmasa işim zor olabilirdi.

 

Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?

Yazmaya başladığım dönemde daha saf bir mutluluk içindeydim, şimdi biraz kırgınım. İlişkiler, bağlantılar, yakınlıklar has edebiyatın önüne geçiyor, bunu görmek çok üzücü. Bizden önceki neslin çok ama çok gerisindeyiz, dile hâkimiyet, aydın tutum, eleştirel bakış açısı ve yalnızca edebiyatı önceleyen ahlaklı duruşa daha az rastlanıyor. Belki hep böyleydi de ben yeni fark ettim. Sosyal medyadaki takipçi sayımın nasıl yazdığımdan daha önemli olması benim aklımın alacağı bir şey değil.


Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?

Sabah saatleri benimdir. Çoğunlukla sabahları çok verimli çalışırım. Aklım daha taze, temiz, berrak, epey erkenci olduğum için etraf sessizken ve yazdığım metin üzerine gece yatmadan düşündüğüm için bütün yazarların beslendiği o büyülü yere, hiçliğe, gitmiş, oradan kucağımda bir sürü malzemeyle dönmüşken yazmaya bayılırım. Yazarken elimin altında hep aynı kitaplar olur. Ralf Rothmann (Deniz Kenarında Geyikler), Faulkner (Emily İçin Bir Gül), Vüs’at Bener (bütün kitapları), Carver (bütün kitapları), Adam Johnson (George Orwell Arkadaşımdı) vb.


Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…)  var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?

 Pek çok öykü var bana bunu söyleten. Piyango (Shirley Jackson), Karanlık Çayır (Adam Johnson), Faulkner (Emily İçin Bir Gül), Hemingway (sanırım bütün öyküleri), Füruzan (Parasız Yatılı), Vüs’at Bener (İlki)  ilk aklıma gelenler.

 

bottom of page