Yaratıcılık Ritüelleri 34 / Ayşe Erbulak: “Gördüğüm herhangi bir olay, bir kişi, bir mekân yeni bir hikâyemin ilk “an”ı olabiliyor.”
“Etrafıma bakarken gördüğüm herhangi bir olay, bir kişi, bir mekân yeni bir hikâyemin ilk “an”ı olabiliyor. Günlük yazmıyorum, eskiden bayağı ciddi ciddi günlük yazardım, şimdi notlar alıyorum.”
Edebiyatçıların yazma süreçlerine odaklanan Yaratıcılık Ritüelleri’nde Semrin Şahin bu hafta Ayşe Erbulak’ı ağırlıyor.
Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?
Çok özel bir ritüel yok. Ama sürekli gözlem var. Etrafıma bakarken gördüğüm herhangi bir olay, bir kişi, bir mekân bana yeni bir hikâyemin ilk “an”ı olabiliyor. Günlük yazmıyorum, eskiden bayağı ciddi ciddi günlük yazardım, şimdi notlar alıyorum.
Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?
“Yaratım Tıkanması” yaşamıyorum diyen varsa ciddi şüphe ederim. Tabii yaşıyorum. O zaman dışarı çıkıp topluma karışıyorum. Gözlemlerimi arttırıyorum. Tanıdığım insanların hikâyelerini hatırlıyorum.
Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?
Yazarlık yolculuğumda beni destekleyen profesyonel anlamda çok az insandan destek gördüm. En başta ustamız Ahmet Ümit çok destekledi, Destek Yayınlarının sahibi Yelda Cumalioğlu, Eksik Parça Yayınları sahipleri Asiye ve Adnan Ademir çok destekleyici ve motive edici oldu. Ama engellerle çok fena karşılaştım. Ancak bunlara izin verdiğim için ben de hatalıyım. Mesela Destek Yayınları’ndayken kitaplarımın yurt dışına satılabilme umuduyla onları bırakıp başka bir yayınevine “geçirtildim” ve bu noktada benim yazarlık düşüşüm başladı. Bu dönemde kendimi çok değersiz ve yeteneksiz zannettim. Yeniden toparlanıp ivme kazanıp yükselmem çok ciddi zaman aldı. Bunlar Eksik Parça sahipleri ve editörü Demet Çaltepe sayesinde oldu.
Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?
Yazmaya ilk başladığımda 50 yaşımı yeni geçmiştim, Norveç’te boş vakit bulup yazmıştım, günün birinde romanlarım olabileceğini hiç düşünmemiştim. Sonra ülkeye kesin dönüş yaptığımda ilk romanım “Çok Şekerli Ölüm” üzerine ciddi çalışma yaptım ve yolculuğum başladı.
Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?
Sabahın en köründe yazanlardanım. Zaten sabah insanıyım. Sabah 06.00’da uyanır ve yürürüm, sonra kahvemi içerim ve yazmaya koyulurum. Yazarken pek fazla başka kitap okumam, etkilenip esinlenirim diye. Ama çizgi roman okurum.
Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…) var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?
Dali’nin tüm eserleri çünkü sıradışı.
Comments