Yaratıcılık Ritüelleri 41 / Melissa Mey: “Suyun üzerinden yürümeyi deniyorum!”
“6 yaşında şiirle başlayan hikayem ile aynı kalan tek duygu “tutku” ve “gözyaşı”. Yazarken konuya çok kapılıyor, yaşıyorum. Sanırım bunlar hiç değişmeyip aynı kalanlardan. Aldığım yol sadece deneyim ve öğrendiğim bilgiler üzerine oluyor.”
Semrin Şahin’in Yaratıcılık Ritüelleri Söyleşileri’nde bu haftaki konuğu Melissa Mey.
Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?
Dua. Her zaman dua. Dua etmeden hiçbir çalışmaya başlamam. Yazıya başlamadan önce de önce ev şapelimde, sonra masama kurulmadan duamı ederim.
Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?
İlham perilerim ile aram ziyadesiyle yakın, lakin onlar çağrılmadan ve yer açılmadan gelmezler. Yerlerini hep açık tutuyorum. Tıkanma değil de kopuşlar oluyor bende. Yaratım sürecinde gereksiz dış etkenlerden yaşadığım bölünmelerde bırakıp bir film izliyor ya da yürüyüş yapıyorum. Yürümek sanırım en yaratıcı olduğum zamanlar.
Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?
Engelsiz sorunsuz yaşam mümkün mü? Öylesi yaşam ve yaratım olur mu bilmem. Bu halime o engeller ve verdiğim obsesif mücadeleler getiriyor kanımca. Elbette duaları ile her daim ilk ve koşulsuz destek olanlarım annem ve babam. Geri kalanlar gelip geçici, değişken ve koşullu olanlar idi ki onlar yol açandan çok ücretli köprü tanımına uyar. Ben de iflah olmaz anarşist ruhumla, inancıma sığınıp, İsa yürüdü ve bize de imanla yürüyün dediği için o köprüleri geçmek yerine hep suyun üzerinden yürümeyi denedim.
Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?
Tüm kâinat devinim halinde benim aynı duygu ile kalmam mümkün mü? 6 yaşında şiirle başlayan hikayem ile aynı kalan tek duygu “tutku” ve “gözyaşı”. Yazarken konuya çok kapılıyor, yaşıyorum. Sanırım bunlar hiç değişmeyip aynı kalanlardan. Aldığım yol sadece deneyim ve öğrendiğim bilgiler üzerine oluyor.
Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?
Sevgili Cameron aksine gücümü sabahtan çok geceden alıyorum. Sabah erken kalksam da o saatlerde ilk iş göğü selamlamayı, dua etmeyi ve okumayı tercih ederim. Yazmak eylemi çoğunlukla akşam gün batarken ve en çok gece, tüm şehir uyuduğunda oluyor. Yazarken elimin altında kitap tutmak gibi ritüelim yok ama masamda her daim duran Dante, kutsal kitap, Boccacio, Exupery gibi kitaplarım var. Yazdığım konu ile ilgili kitaplar yazım öncesi okunup bitmiş, biraz uzakta durur.
Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo, öykü, şiir, beste vs…) var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?
Dante’nin “İlahi Komedya” eserini yazmış, La Gioconda’yı yapmış, Puccini gibi besteler yaratmış olmak isterdim. Böylesi deha, tutku ve zamansızlık. “E luceven le stelle” melodisi, Mona Lisa gözlerinin hipnozu ve Dante’nin kelimelerine dökülen -ilahi- aşkı. Bunları yaratacak derinlikte ve büyüleyicilikte olmak.
Comentarios