Yaratıcılık Ritüelleri 42 / Hikmet Hükümenoğlu : “Keşif duygusu en büyük motivasyonum”
“Elbette çok sevdiğim, hayranlık duyduğum yapıtlar var ama ben yaratmış olsaydım aynı olmazdı. Hikmet Hükümenoğlu'nun yazdığı Anna Karenina da büyük olasılıkla editör tarafından çok uzun bulunup kırpılırdı.” Semrin Şahin 2025’in ilk Yaratıcılık Ritüelleri söyleşisinde Hikmet Hükümenoğlu’nu ağırlıyor.
Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?
Her sabah aynı saatlerde çalışmaya başlamak sanırım benim işime yarayan tek ritüel. Ama onu bile aşmaya çalışıyorum. Kendimi her ortamda her şekilde çalışabilmeye alıştırıyorum çünkü hayat bazen çok hızlı değişebiliyor ve adapte olabilmek lazım.
Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?
Elbette yaşıyorum. Aşmak için hiçbir şey yapmıyorum. Böyle durumlarda kendimi rahat bırakmam gerektiğini öğrendim. Paniğe kapılmadan bekleyince bir süre sonra her şey normale dönüyor. Bu süre bazen birkaç gün bazen birkaç hafta olabiliyor.
Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engeller) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?
Bu tür engellerle mücadele etmek bence mesleğimizin bir parçası. Duruma göre çözüm üretmeye çalışmaktan başka bir çaresi olduğunu sanmıyorum. Zor durumlarda yolunuzu açacak kişiler bulmak da hepimiz için gerekli olan bir hayatta kalma becerisi bence.
Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?
İlk günlere kıyasla kendimi ve çalışma tarzımı daha iyi tanıyorum. Bu açıdan daha verimli çalıştığımı söyleyebilirim. Onun dışında yazdığım her romanda kendimi azıcık da olsa geliştirmeye ve yeni şeyler denemeye zorluyorum. Bu keşif duygusu sanırım en büyük motivasyonum.
Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?
Sabah erkenden masanın başına geçip yazmaya başladığımda çok daha verimli oluyorum ama bir roman üzerinde çalıştığım dönemlerde hem sabah hem gece geç saatlerde çalışıyorum. O zaman toplam 7-8 saat çalıştığım oluyor ama bunun bir kısmı yazmakla bir kısmı da daha önce yazdıklarımı düzeltmekle geçiyor.
Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…) var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?
Bu soruya Sevgili Doğu Yücel'in verdiği cevaba benzer bir cevap vereceğim. Elbette çok sevdiğim, hayranlık duyduğum yapıtlar var ama ben yaratmış olsaydım aynı olmazdı. Hikmet Hükümenoğlu'nun yazdığı Anna Karenina da büyük olasılıkla editör tarafından çok uzun bulunup kırpılırdı.
Comments