top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat

Edebiyatın kurmaca metinlerine yönelik yazılarıyla bilinen Hasan Öztürk, dokuzuncu kitabıyla edebiyat okurunun karşısına çıktı.



Adı; T24 Haftalık, Sanat Kritik, Kitap-lık, Roman Kahramanları ve Mavi Yeşil sayfalarında geçen Hasan Öztürk’ün yeni kitabı Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat (Kasım 2024) birbirinden ayrı gibi görünen konuları ‘edebiyat’ ekseninde bir araya getiriyor. Kitabın ‘deneme’ tadıyla okunurken içten içe eleştiriler barındıran yirmi dokuz yazısı, kiminin geçtiği kimilerinin de geçmeyi düşlediği bir yolculuk olarak görülebilir. Amacı kendinde olan ve yürürken de etrafına bakmayı ihmal etmeyen bu okuma yolculukları, yeni kitabın yazılarıdır. Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat, başka okumalara çağrısı açık bir kitap bu nedenle okurundan yazıya direnmeyi ve okuduğuna dair soru sormayı bekliyor. 


Arka kapak yazısının, “Nereye varacağımızın kaygısıyla bir yandan geleceğimizi kurgularken belki bunun tam aksine, gündelik yaşamın hengâmesinde kaybolup gidiyoruz. Yaşama serüveninde insan ile onun kendi varlığını tanıma aracı öteki olanla ilişkileriyse bilimlerin sınırlarına gelmeyecek çeşitliliktedir. Edebiyat metinlerini okumak, insanın kendisini kuşatan evreni ve evrensel yolculuğundaki yol arkadaşlarını yakından görmektir bir bakıma.” sözleri, kitabın içeriğindeki çeşitlilikle zenginliğinin göstergesi sayılabilir. Mutluluk, şiir, kadın, kitap, eleştiri, dil, edebiyat, yazı, çevre, kıskançlık, resmi ideoloji, feminist sanat… Halit Ziya, Tanpınar, Sait Faik, Haldun Taner, Ahmet Cemal, Latife Tekin, Novalis, Van Gogh, Rilke... Yazı başlıklarındaki konular ve isimler, adında ‘edebiyat’ geçen kitabın, edebiyatın bilgilerini aşan içerik zenginliğidir.


Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat kitabı “kendimizde bulmak çok zor, başka yerde bulmak imkânsız” olan mutluluk yazısıyla açılıyor. Yalnız başına sahip olduğumuz mutluluk değil, belki bulduğumuzda konum atarak başkalarını da mutlu ettiğimiz bir değer olan mutluluk yazısı... Kim bilir hüzünle karışık eylül günleriyle ne çok yakınlığı vardır aradığımız mutluluğun. Ne çok kişi şiir okuyor ve şiir yazıyor lakin insanın ‘şiir gibi yaşamak’ arzusunda Puşkin’in, “Sen çarsın; yalnız yaşa, yolunda yalnız yürü” dediği büyük şairleri okumak gerekiyor. Her birimiz, kendisine ‘âlemin özü’ gelebilir ancak değer bilmemiş toplumda âlemin özü ile okunmamış kitap, zamanında anlaşıl(a)madığı için benzer değil midir? Kendimizi çok yukarılarda gördüğümüzden olmalı eleştiri oklarımızı başkalarına çevirir, karşımızdakileri ölçerken çizmeyi aşar da kendimize bakamayız. Çok zaman günah keçisi ararız nedense yaptığımızın faturasını ödetmek için suçumuzu yükleyip ortalığa salacağımız bir kurban… Kitap, bu tür yeni uğrak yeri açan yolculuklarla devam ediyor. 

Hasan Öztürk, kurmaca yazarlarının okurunun karşısına sorularla çıkışını andırıyor çünkü onun yazılarının da pek çok sorusu var. Elinden kalemi alınmış kadını, tablolarda resmederek durumu kurtarmış mı oluyoruz? Türkiye’de Türkçenin durumuna bakıldığında vaktiyle bir yılın iki ayrı tarihinde kutlanılan ‘dil bayramı’ bir anlam içermiş diyebilir miyiz? Bu ülkede her yılın 8 Mart günü düzenlenen ‘kadın’ kutlamalarıyla toplumsal bellekteki ‘asılacak kadın’ imgesi değişmiş oldu mu? Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde manastırdan kaçarak sahnede şarkı söylemeye başlayan rahibe, Rönesans yazarı Rabelais (1494-1542)’nin modern tarikatı Theleme Tekkesi’nin öğrencilerinden biri olabilir mi acaba? Benzer başkaları, Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat kitabını okuyunca karşılık aranacak sorulardır. 

Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat kitabındaki vurgu, edebiyatın yalnızca iç zenginliğimize yönelik bir kazanım olduğuyla sınırlı değil. Bu ayrıntı, kitabın kırıp döken bazı yazıları içerdiğini göstermiş oluyor.  Hasan Öztürk, öykü ve roman eleştirisi yazılarının diliyle bu yeni kitabında edebiyatın toplumsal yaşama yönelik eleştiriler barındırdığına işaret ediyor. Törenlerin parlatılmış kutlama konuşmalarının cazibesine kapılmazsak eğer dokuzuncu kitabın, “Cumhuriyet Rejiminin İdeolojisinin Edebiyatı” başlıklı yazısı bazıları için fincancı katırlarını ürkütecek türden bir yazı sayılabilir. Bu yazıya, bugünkü Türkiye gerçekleri göz önüne alındığında, “Dünya Sanat Günü ve Sanata Ayıracak Zamanı Kalmayan Dünya” ve bir de “Açlık Sanatçısı, Aşağıdakiler ve Şarkıcının İsyanı” yazısı da eklenebilir.

Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat kitabı, bir tür ‘yazarlar masası’ olarak da görülebilir. Düşünün ki masanın bir köşesinde Annie Ernaux ile Orhan Pamuk, özgün yazarlıklarıyla Nobel Ödülü hakkında konuşurlarken Şeyh Galip de onlara, “Dâ’im bunu der ki elde hâme/ Âfet bana i’tibâr-ı amme” (Elimdeki kalemin bana devalı söylediği, benim afetim, sıradan insanların bana itibar etmesidir.) diyor. Roman türünün köşe taşını Mai ve Siyah romanıyla yerli yerine koyduğunu söyleyen Halit Ziya’ya, ‘Evet, bunu sen yaptın lakin senin yaptığını kamuya ben mal ettim’ diyor Tanpınar, elinde modernizmin zirvesi romanıyla otururken. Adı tiyatrocuya çıkmış Haldun Taner, öykülerinin hakkı yenildiğine sitem ederken kenardan dolanıp gelen Sait Faik, ‘Aldırma be, beni karakola çağırdılar ama öykülerimi çok geç anladılar’ tesellisiyle avutuyor İstanbul beyefendisini. Ahmet Cemal, sanat ve eleştiriye dair kuramsal görüşler beyan ederken masadakilerin isteği üzerinde Vergilius’un Ölümü kitabının kırk yıllık çeviri hikâyesine başlıyor. Henüz otuz yaşına varmamışken üç romanıyla edebiyat ortamının tozunu atmış Latife tekin, sol’daki hesaplaşmayı nasıl romanlaştırdığını anlatıyor biraz da hüzünle. Masanın başköşesinde Alman romantizminin öncüsü Novalis, yirmi dokuz yıllık ömrüne onca şeyi sığdırmaya çalışmışken tamamlanmamış olarak gideceğinden yakınıyor. Rilke, dokuz yaşındayken yazdığı şiirle geldiği Genç Bir Şaire Mektuplar yolculuğunu anlatacakken Rodin’den öğrendiklerini ve bir de Nietzsche’nin evlenme teklifini reddetmiş Salome, ‘nasıl yaptı da senin René Maria olan ilk adını Rainer Maria’ olarak değiştirdi diye soruyorlar kendisine. Elinde, kardeşi Teo’ya yazdığı mektuplar kitabıyla gelmiş Van Gogh, ‘ressam olarak değil, yazar olarak geldim masanıza” diyerek dinletiyor kandisini. Siz de buyurmaz mısınız bu çok sesli masaya…

Arka kapak yazısının son cümlesiyle özetlenirse Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat, ‘yazılan metnin yazarıyla sınırlı kalmayıp da okunarak değer kazandığına tanıklık eden kışkırtıcı bir kitap.’


 (AÇIKLAMA: Ad benzerliği nedeniyle sanal ortamdaki kitap karışıklığını düzeltmekte addaş yazarların her biri için yarar vardır. Hasan Öztürk’ün Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat öncesindeki kitapları şunlardır: Kitabın Dilinden Anlamak, Yazının İzi, Aynadaki Rüya, Kurmaca ve Gerçeklik, Kendine Bakan Edebiyat, Günden Edebiyat, Üç Duraklı Yolculuk ve İktidarın Gölgesi ve Roman)


YAZDIKÇA VE YAŞADIKÇA EDEBİYAT

Hasan Öztürk

KDY, 2024

Tür: Deneme

248 s.


Comments


bottom of page