İyi ki doğdun Zaman Hırsızı!
"On yaşındaki Edu, oyun olmayan bir şey oynar: Zamanla!
Ve git gide, bir şeyleri biriktirmenin sakıncalarını da öğrenir." Ahmet Akkaya, Mahir Ünsal Eriş'in İspanyolca aslından çevirerek Türkçeye kazandırdığı Zaman Hırsızı üzerine yazdı.
Ahmet Akkaya
30 Ekim 1974’te İspanya’da dünyaya gelen David Lozano Garbala, çocuk kitapları yazan bir öğretmen. Esâsında hukuk okumuş; Hispanik dili ve tarihiyle ilgilenmiş. Bir ara avukatlık da yapan Garbala, 1998’den sonra kendini yazmaya vermiş ve 2006 yılında yayımlanan Donde surgen las sombras adlı cinai-gerilim anlatısıyla İspanya’da Premio Gran Angular ödülünü almış. (İspanyolca bilmiyorum ama anladığım kadarıyla romanın adı “Gölgenin Görüldüğü Yer” diye çevrilebilir.) Biz ise onu artık Zaman Hırsızı ile tanıyoruz.
Bu yazıda anlatmaya çalışacağım, 2016’da İspanyolca, 2018’de Türkçe yayımlanan Zaman Hırsızı, kaybedilen bir şeyi tekrar elde etmek isterken, yapılacak her işin mübah sayılmasının doğurabileceği felâketleri anlatmakta. Şöyle ki kaybın telâfisi için biriktirmeye başlıyorsunuz ve daha da biriksin diye ihtiyaç duyduğunuz hâlde elde ettiklerinizi kullanmamaya, onlardan istifade etmemeye gayret ediyorsunuz. Bu da sizi ândan koparıyor. Mutluluğun biriken değil, paylaşılan, yaşanan bir şey olduğunu anlıyorsunuz, anlatı bittiğinde. Anlatıyı ayrıntılı olarak yazdığım için bu kısa paragrafta anlatmaya çalıştığım şeyi hemen anlayacaksınız.
“Geçtiğimiz 6 Ekim’de son kez olmak üzere onuncu yaşımı doldurdum.” On yaşındaki Eduardo Maria’nın (Edu) bu cümlesiyle başlar, Zaman Hırsızı. Sekiz yaşındaki bedeninde on dört yaşında bir akla sahipken, ülkenin yetkilileri aldıkları kararla onun doğum günü 6 Ekim’i son doğum gününden sekiz gün sonra takvimlerden çıkarırlar. Böylece Edu “Sonsuz On Yaşlı Çocuk” olur. Yetkililer, televizyon kanallarına 6 Ekim’in “fuzuli” bir gün olduğu için kaldırıldığını anlattırırlar ama Edu için öyle değil; 6 Ekim onun doğum günü.
Doğum günüsüz ilk sabahında öğretmeni, Edu’ya, “Sen artık bir zaman yurtsuzusun,” der. Anne babası da, “Ne var bunda? Ayın beşinde ya da yedisinde kutlarız doğum gününü, olur biter,” dedikleri hâlde Edu, 6 Ekim’i geri getirmenin çaresini aramaya başlar. Derken, aklına on yıllık ömründe pek çok kez önünden geçse de hiç girmediği, kasabadaki Yasaklı Şeyler Dükkânı’na gitmek gelir. Gerçi buraya sadece o değil, hiçbir kasabalı girmemiştir. Küçük mü küçük bir dükkândır burası; satıcısı da ‒ah pardon, “dükkânın bakıcısı” çünkü bu dükkânda hiçbir şey satılık değil‒ Vinicius isminde zarif, yakışıklı, siyahlar giymiş bir adam. Doğum günü elinden alınan Edu’yu ilk anlayan, ona yardımcı olan suç ortağı aynı zamanda. Yasaklı Şeyler Dükkânı’nın “bakıcısı” Vinicius’un, dükkânının insanlar üzerindeki etkisini anlatışı hayli ilginç. Şöyle der Vinicius:
“Şu vitrinin bu kadar büyük olması, bu sahip olunamaz şeyleri sergilemeyi sevdiğimden. İnsanlar sokakta, dükkânın önünden geçerken yüzlerini âdeta cama yapıştırıyorlar. Bu da beni eğlendiriyor... Sahip olamayacağın bir şeyden daha çekici hiçbir şey yoktur ve bu, sahip olduklarından aldığın zevki öldürür.” (s. 38-39)
Daha sonra Edu’nun 6 Ekim’ini geri getirmenin üzerine konuşurlar. Vinicius, Edu’ya, “Yetişkinler dünyayı daha az sihirli görürler. Bu bedeli ödemeye hazır mısın?” der. Edu’nun kati kararı Vinicius’a etki eder; ona yıllardır bodrumunda sakladığı Zaman Emici adlı aleti gösterir. Bay Smith diye birinin icat ettiği, günlerden dakikaları (yani güzel, mutlu anları) süzüp alan, 1440 dakikalık kapasiteye sahip bir alettir bu. Hemen hesap yapar Edu ve kendi ihtiyacının da 1440 dakika olduğunu anlar. Alet üzerinde birkaç dakikalık deneme bile yaparlar. Edu hayretler içinde kalır. Alet sahiden “zaman çalmaktadır.” Aleti nasıl kullanacağını anlatır Edu’ya Vinicius. Aletin cam haznesinde biriken parlak kumları gösterir:
“Zaman kumdur, On Yaşındaki Çocuk. Böyle parmaklarımızın arasından kayarak yitip gider... Alet zamanı kurutuyor, onu yoğunlaştırıp kuma dönüştürüyor... Bunlar, plajdaki kumlardan değil. Plajdaki kumlar biten zamanlardır, harcanan zamanlar: Geçmişin gelgitlerinin kıyıya taşıdıkları. Onlarla kaleler yapabilirsin ama zamanı geri alamazsın. Makinede biriken parlak kum tanecikleri, şimdi yaşamak zamanı olduğunu hatırlatır bize.” (s. 53)
Bir sonraki doğum günü için, tam yirmi dört saatlik bir mutluluk, bin dört yüz dakikalık yoğunlaştırılmış sevinçle dolu bir gün için, daha o an sabırsızlanmaya başlar, Edu. Güzel anlar avına çıkmadan, Vinicius’a şöyle der:
“Neden eğlenirken zaman daha hızlı geçer? Güzel zamanlar geçirirken zaman sanki daha çabuk geçiyormuş gibi oluyor. Acaba başkaları da bizim güzel zamanlarımızı mı çalıyor? Ne dersin?” Vinicius bu sorusuna cevap vermez Edu’nun, sadece gülümser. “Sırları onları birleştirir.” (s. 64)
Mutlu anları yaratmak
Zaman Emici’yi çantasından hiç çıkarmaz, Edu. Sadece “an”ları yakalamak istediğinde çantasını açar ve aleti çalıştırır. Gördüğü her mutlu ânı bu alete yüklemek ister. Mutlu anları çalınan insanlar bir nebze de olsa bir tuhaflık yaşarlar (yani Zaman Emici’nin yan etkilerini) ama Edu’nun umurunda olmaz, bu. O, sadece bir sonraki doğum gününün mutlu anlarını yaratmaya çalışıyordur çünkü.
Okuldan ve mahalleden çok yakın bir arkadaşı vardır, Edu’nun: zümrüt yeşili gözlü Laura. Edu doğum gününü kaybettiğinden beri ona çok kötü davranır. Doğum günü kaybından ötürü Laura’yı sorumlu tutar, içten içe. Esasında Laura’nın bir kabahati yoktur, bunu o da biliyordur ama Edu sekiz yaşından sonra büyümeyen her erkek gibi davranır ona. Laura’nın amcası, 6 Ekim’in takvimlerden çıkarılmasına karar veren yetkililerden biridir. Laura’ya bozuk çalmasının sebebi budur ama ona hiçbir şeyden bahsetmez.
* * *
Bir mutluluk defteri tutar, Edu. Çaldığı zamanları gün gün, dakika dakika yazar: Birinci gün, beş dakika; ikinci gün, yedi dakika... Altı günde, ne zaman isterse kullanabileceği otuz dört dakikalık bir mutluluk biriktirir. Zaman Emici’yi alışının yedinci gününde bir ironi olur.
O gün derse gelen öğretmen, sınıftan Jaime adlı öğrencinin kırmızı kalem kutusunu kaybettiğini söyler; bu konu hakkında bilgisi olan var mı yok mu diye sorar. Edu’ya göre baş şüpheli Martin’dir ama ne Martin’den bir ses çıkar, ne de öbürkülerden. Bu yüzden öğretmen öğrencilerin çantalarını aramaya, böylece Edu için de tehlike çanları çalmaya başlar. Ya öğretmen Zaman Emici’yi bulursa! Edu, Martin’in suçunu itiraf etmesini bekler ama Martin kılını bile kıpırdatmaz. Öğretmen, Edu’nun önündeki sıraya geldiğinde Edu kendi kendine der ki: “Vakit daralıyor... Ne ironi, bacaklarımın arasında harcayamayacağım bir yarım saatim var.” Zaman Emici’sini kaybetmek istemeyen Edu nihayetinde dayanamayıp bağırır: “Martin aldı! Jaime’nin kalemliğini Martin aldı, gördüm!” Jaime’nin kalem kutusu sahiden Martin’den çıkar ama o günden sonra kimse Edu’yla ispiyonculuğu yüzünden konuşmaz.
Tek başınalığı artar, Edu’nun. Sırrının bedelini bu biçimde ödediğini düşündüğünden, umursamaz bunu. Neşeli anları kaçırmamak için etrafındaki olana bitene dikkat kesilir. Çevresindekilerin mutlu anlarını hep o kutuya atar. Mutlu anları çalarak biriktirdiği günler, üç basamaklı sayılara dayandığında mutlu anları çalmakta güçlük çekmeye başlar, gücü tükenmektedir artık. İnsanlar da eskisi gibi mutlu değildir, eskisi gibi gülmüyorlardır. Öyle ki 366. gününde, doğum gününe yirmi bir gün kala, insanlardan umudu keser; büyükannesinin bahçesindeki bitkilerden medet umar: “Bir bahçede mutluluk aramanın nasıl bir çaresizlik olduğunu anlıyor musunuz? Büyükannemin suladığı bir bahçede?” (s. 173) Kahkahasını tuttuğu için şişen, tombul yanaklı bir domatesin mutluluğunu çaldığında domates de düşünceli ve çökkün bir hâle gelir.
Zaman Emici’yi almasının üzerinden 355 gün geçtikten sonra, doğum gününe bir gün, ihtiyaç duyduğu 1440 dakikayı doldurmasına on beş dakika kala kötü bir haber alır, Edu. Ya Zaman Emici’den, şimdiye dek biriktirdiği mutlu anlardan vazgeçecektir ya da bu işe giriştiğindeki gibi, hiçbir şeyi umursamayıp yoluna devam edecektir. Romanın finalini tahmin edebilirsiniz ama ne denli dokunaklı olduğunu asla. Mutluluklarını yaşamayıp biriktirmeye çalışan 10 yaşındaki bir çocuğun bu karar verme ânını siz de onunla yaşamak isterseniz, Türkçe öykülerin önemli seslerinden Mahir Ünsal Eriş’in İspanyolcadan çevirdiği Zaman Hırsızı’nı okumalısınız. Şimdiden iyi okumalar.
ZAMAN HIRSIZI
David Lozano
Doğan ve Egmont Yayıncılık, 2021
Çeviri: Mahir Ünsal Eriş
248 s.
Comments