Aşkın Zamansız Hali
Şule Tüzül, Latife Tekin'in son romanı Zamansız üzerine yazdı: "Bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız her şeyi yıkan, dönüştüren, yeniden yapmak ya da bir araya getirmek yerine yarattığı yıkımdan, dağınıklıktan, belirsizlikten kıvanç duyan bir metin."
Latife Tekin için büyücü diyemem, büyü yapmıyor, ama varlığı ve varlığından taşan kelimeler büyüleyici. Ne şanslıyım ki Gümüşlük Akademisi’nde onun da yer aldığı birçok toplantıda bulundum, çevresindeki her şeyi nasıl büyülediğini birçok kez deneyimledim. Akademi’nin göl kenarındaki masalarında otururken onun gelişini önceden hissederiz. Masadaki sohbete katıldığında herkesi etkisi altına alan bir şey dolaşır ortamda. Konuşmaya başladığında onu sonsuza kadar dinleyesi gelir insanın. Bir süre sonra “Hadi siz devam edin,” deyip kalkar masadan, masaya onunla birlikte gelen her ne ise onunla birlikte uçuşur gider, etkisi uzun süre üzerimizde kalır.
Bu nedenle her kitabını onun o üzerimizde bıraktığı his ile okurum. Çünkü daha ilk satırlarda o his, her nerede isem bulunduğum yeri çevreleyiverir. Bir kitabını bitirdikten sonra da hep bir sonrakini özlemeye başlarım.
Mayıs ayında Can Yayınları tarafından yayınlanan son romanı Zamansız’a da onun o üzerimizde bıraktığı büyü duygusuyla başladım. Hem tam beklediğim gibi bir metin buldum karşımda, hem de her satırı ile şaşırtıcı. Bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız her şeyi yıkan, dönüştüren, yeniden yapmak ya da bir araya getirmek yerine yarattığı yıkımdan, dağınıklıktan, belirsizlikten kıvanç duyan bir metin.
Latife Tekin kitaplarını sırasıyla okumak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bence her kitabı sürüp giden büyük bir hikâyenin parçası. Zamansız’ın içinde yer alan her kelime, anlamını Sevgili Arsız Ölüm’den Manves City ve Sürüklenme’ye uzanan bir yolculukta kazanıyor. Ve bu anlam sonraki kitaplarıyla değişmeye, dönüşmeye, derinleşmeye devam ediyor, edecek. Kelimeler ete kemiğe bürünüyor onun kitaplarında. Her kitap yeni bir dille buluşturuyor okurunu.
Zamansız, bir aşk hikâyesi değil, aşkın hikâyesi. En soyut, en belirsiz, en tekinsiz haliyle aşkın hikâyesi. Evet taraflar ve roller var bu aşkta, ama sadece kadınlık ve erkeklik yok. Cinselliği yoğun ama cinsiyeti olmayan bir aşkın hikâyesi. Bir yılanbalığı ile bir gelincik arasındaki aşk. Bir kadın ve bir erkek arasındaki aşk. Bir kadın ve bir çocuk arasındaki aşk. Doğa ve insan arasındaki aşk. Bir hayvanla ya da bir ağaçla ya da bir gölle yaşanan aşk. Hepsi olabilir, hiçbiri de. Hepsinin iç içe geçtiği bir durum da olabilir bu aşkın zamansız hali. Beklemelerin, özlemlerin, yok oluşların, ağıtların olduğu ama zamanın olmadığı, zamanı aşan bir aşk.
Zamansız’da bir anlatıcı yok. Birçok anlatıcı var; kim oldukları, azalıp çoğalan bir sisin ardında gibi görünüyorlar okura. Roman kahramanları da hikâye de bu sisin ardında aynı bulanık görünüşü paylaşıyorlar. Kahramanların cinsiyetleri bile belli belirsiz görünüyor metnin katmanları arasında. Romanı oluşturan iki ana hikâye var: Yılanbalığı ve Gelincik’in ilişkisi, Beyaz Elbiseli Kadın ve adı Benini olan bir erkeğin ilişkisi. Bağımsız oldukları halde hem hikâyeler hem de kahramanlar iç içe geçiyor, birbirilerinin yerini alıyor, birbirlerinin yerine konuşuyorlar. Birbirlerine dönüşüyorlar. Zamansız her şeyin başka bir şeye dönüştüğü bir roman. Hikâyeler birbirini yaratıyor. Kahramanlar da…
Latife Tekin, roman yazmakla değil, “dil”le derdi olan bir yazar. Dili kullanarak bir oyun kuruyor ve dille oyun oynuyor, bu oyunla roman tanımını yeniden -Latife Tekin’in dili aşan diliyle- yapan bir yazar. Büyüsü de buradan geliyor bence. Asıl yarattığı hikâye değil, dil. Hikâyeler sanki o yaratılan dilin içinden kendiliğinden doğuyor, hikâyeler kendini doğuruyor. Belki bu açıdan ona büyücü diyebiliriz; öyle bir dil yaratıyor ki okurunda o dilin içinde kaybolma arzusu yaratıyor. Derinlik sarhoşluğu gibi. Zamansız’da sadece sözcükler yok. Doğanın sesleri, hayvanların sesleri, uğultu ve hatta sessizlik Zamansız’dan doğan dilin parçaları olarak karşımıza çıkıyor. “Sessizlik sessizliğin içini oyuyor.”
“Bir dil kurmalıyız, sadece âşık olmak için değil yaşamak için de, sevişmek için de, dolunayı izlemek, parmaklarımızla dişlerimizi sökmek için de.”
Zamansız’a şiirsel bir metin olarak değil de şiirin kendisi olarak bakabiliriz. Evet bazı bölümlerde bildiğimiz anlamda şiirlere rastlasak da metnin tamamına bir şiir demek hiç de yanlış olmaz.
Zamansız, dilin sınırlarını zorlayan değil, dilin ne kadar sınırsız, ne kadar sonsuz ve özgür olabileceğini kanıtlayan bir metin. Latife Tekin, dili eğip bükerek gerçekleştirdiği bu dil oyununda birçok konuyu gündeme getiriyor. Üstelik kısacık bir roman olarak. Ana tema aşk olsa da doğa, insan-doğa ve insan-hayvan ilişkisi, ilişkilerdeki tarafların rolleri işlenen konular arasında. Satır aralarına yazma ve yaratma üzerine söylemler giriyor. “Bilinemez bir yakınlık için dil kurmak” başlığını taşıyan bir bölüm şöyle başlıyor:
“Bu sabah yeni bir sayfa açmıştım kendime, taptaze başka bir metin için yeni bir sayfa, metnin başlığı kendiliğinden böyle doğdu, zihnimde sırrını çözemediğim bir imge titreşiyor son üç dört gündür, düzyazı-şiir havasında bir şeyin imgesine benziyor, dile gelsin diye yakınına sokulup bakmaya çalışıyorum ben de, daha iyi görebilmek için yapabildiğimce büyüteceğim bu imgeyi.”
Zamansız, karantina günlerinde doğmuş, o günlerde yazılmış. Hepimizin bir bilinmezliğin içinde tedirgin bir bekleyişe sürüklendiği, ölümün bambaşka bir çaresizlikle buluştuğu o günlerde. İnsan ve doğa ilişkisinin aynı anda tüm dünyada tüm insanlar tarafından sorgulandığı, sorgulanmak zorunda kaldığı günlerde. Hep birlikte tüm dünya ilk defa “Biz ne yaptık?!” dediği, bu soruyla yüzleştiği günlerde. Doğaya ve kendimize ne yaptığımız gerçeğiyle yüzleştiğimiz, çaresizlik kadar bir ders alma umudu taşıyan, belki şimdi doğa ve insanın el ele vereceği ümidini taşıyan o günlerde. Bize, içinde doğa olmayan bir Latife Tekin kitabı olamaz dedirten, doğadan bağımsız bir Latife Tekin düşünemeyeceğimiz kadar doğayla etkileşimde olan bir yazardan bahsediyoruz. Bu nedenle karantina sürecinde Zamansız gibi bir romanın ortaya çıkması şaşırtıcı değil, aksi şaşırtıcı olurdu. Zamansız’ın kahramanlarından biri “Ölüm güçleniyor hızla, dengeleri değiştirebilir bu,” diyor. Cevap veriyor bir diğeri;
“Otlar böcekler insandan yana çiçeklenip kanatlanacak öyle mi? İnanmak isterdim buna ama bitkisiyle hayvanıyla canlılar arasındaki bağ incelip koptu çoktan, ölüme karşı birlik olacağımızı düşünemiyorum hiç, saf hayal.”
Zamansız, tam da bu nedenle aynı zamanda bir ağıt kitabı. Kayıplara, kaybolan ya da dönüşerek yitip giden her şeye yazılmış bir ağıt. Latife Tekin, okurunu belirsizliğin merak ve tedirginlik dolu satırlarında sürüklerken ummadığınız bir anda boğazınızın düğümlenmesine, gözlerinizin dolmasına neden oluyor. Ve bunu o kadar ustaca yapıyor ki, ne ara bir duygudan diğerine geçtiğimize şaşıp kalıyoruz.
“İnsan ikiye yarılmaz, insan yarılır içinden, geçmişinde türlü kılığa bürünmüş her yaş ve acıdan türlü çeşit kendi fışkırır.”
Zamansız, karantina günlerinin hepimizi soluksuz bırakan çaresizliğinin içinden doğmuş bir metin, dolayısıyla Latife Tekin için, sarıldığı bir umut olmalı. Ki o umudun romanı aynı zamanda.
“Çünkü aşk doğarken çocukluğa döneriz sevgilim.”
Zamansız, aşkın anlatıldığı bir metnin olmazsa olmazı erotizm diyen bir roman. Unutturulduğu için unuttuğumuz, baskılandığı için derinlere gömdüğümüz, dile getirmeye çekindiğimiz, yanlış öğretildiği için o yanlışlar yüzünden içimize sindiremediğimiz erotizm, Zamansız’ın üzerini sis kaplamış gölünden gün yüzüne çıkıyor. Ve aslında hep orada olduğunu söylüyor; biz ne kadar görmezden gelsek de hep orada, yaşamın vazgeçilmez bir parçası olarak hep orada olduğunu…
Zamansız, dille oynayan, dilin sınırlarını aşan bir metin olmasına rağmen son derece sade cümlelere sahip. Okuması kolay cümleler. Ancak anlaşılması kolay değil. Çünkü Latife Tekin kısacık bir metnin içinde, aşktan erotizme, zamandan doğaya, çocukluktan yetişkinliğe, ölümden iktidar eleştirisine, çok fazla sayıda konuyu harmanlamış. Bunu yaparken dilin ve yazının çok farklı tekniklerini kullanmış. Mektuplar, telefon mesajları, hayvanların diyalogları, doğanın sesleri, iç konuşmalar farklı biçimlerde metnin parçalarını oluşturuyor. Diğer yandan ortaya çıkan metin gerçekten büyülü olmalı ki, anlamasa da metni elinden bırakamayan ve hatta seven bir okur kitlesinin yanı sıra metinden kendince çok farklı anlamlar çıkaran onlarca okuru buluşturmayı başardı. Kitap çıktığından beri üzerine yazılanları, konuşulanları takip ediyorum; bunların tamamını bir kitapta toplamaya kalksak, 120 sayfalık metin için söylenenler yüzlerce sayfalık bir dosyayı doldurabilir. Latife Tekin’in, Akademi’nin bahçesinde oturmuş, olan biteni gülümseyerek izlediğini hayal ediyorum.
Zamansız, kolay tüketemeyeceğiniz bir kitap. Latife Tekin’in diğer kitapları gibi üzerine konuşmaya devam edeceğiz. İlk baskısı 1983’te yayınlanan Sevgili Arsız Ölüm’ü hâlâ konuşmamız gibi.
Bir sonraki kitabını özlemeye başladım bile…
ZAMANSIZ Latife Tekin
Can Yayınları, 2022
Comments