top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Eril şiddetin yer altına sızması: Zargana

Hulusi Çakmak yazdı: "Yeraltı edebiyatının ülkemizdeki önemli temsilcilerinden biri kabul edilen Hakan Günday’ın 2002’de yayımlanan 2. romanı Zargana, eril şiddetin edebiyata yansıması bağlamında okunabilecek önemli bir roman."



Jacques Dutronc’un ‘’Hayat, cinsel ilişkiyle bulaşan ölümcül bir hastalıktır.’’ alıntısıyla başlar roman. 12 yaşında dört erkek tarafından tecavüze uğramış bir oğlan çocuğunun hikâyesini anlatır bize. Bu çocuğun ‘’zargana’’ya evirilmesini konu edinir. 

Zargana bilindiği üzere uzun, ince yapılı bir balık türü. Yazarın kahramanı için bu adı seçmesi garip gelebilir. Ancak fallogosantrik bağlamda oldukça manidardır. Şüphesiz balık burada fallusu yani penisi temsil eder.

‘’Balıkla göz göze geldiler. Ağzını açtı ve balık tek hamlede içine girdi. O kadar hızlı olmuştu ki her şey, dişlerine bile çarpmamıştı.’’ 

Ayrıca burada karakterin dönüşümü için yazar bize sinyal vermektedir. Ağzına balık girdiğini gören çocuğun aniden rüyasından uyanması ilginçtir. Burada kahramanın yaşam çizgisindeki değişime delalet edilir. 

Dünya üzerindeki tüm masallardan, öykülerden ve mitlerden bildiğimiz kadarıyla kahramanın rutin hayatının bozulmasıyla tüm dengeleri değişir. Böylece kahraman değişmeye ve gelişmeye başlar. Tecavüz olayından sonra 12 yaşındaki bu oğlan çocuğu  Zargana’ya dönüşür. 

Romanda birçok noktada fallusa göndermeler mevcuttur. Zargana’nın yanında taşıdığı çakmağın penis biçiminde olması gibi. 

Günday okurları, yazarın romanlarındaki mekan seçimlerine aşinadırlar. Hakan Günday anlatılarında olayların hangi ülkede geçtiğinin bir önemi yoktur. Karakterlerin milliyetinin de bir önemi yoktur. Zargana’da olaylar Berlin’de geçer.

İnsan olarak bu hayatı devam ettirmek zorunda kalan her canlıya hitap eder kitapları. Pesimist bir atmosferi vardır romanlarının. Yeraltı edebiyatına aşina olan okurlar bilir ki roman karakterleri toplumun dışına itilen tiplerden oluşur. Karanlık ve boğucu bir atmosferde soluk alıp verir karakterler.  

Olay örgüsüne dönecek olursak, Zargana’nın başına gelenlerden sonra yönelimi ve cinsiyet kimliğiyle ilgili bir çatışma yaşadığı barizdir. Bir süre hemcinsleriyle beraber olsa da (Fuscha adlı bir erkekle sevgili olmuştur mesela) romanın sonunda tanıştığı Betty adındaki fahişeye aşık olur. Zargana biseksüel midir yoksa başına gelen bu feci olaydan sonra yöneliminden/ kimliğinden şüphe mi etmiştir? Bu soruya net bir cevap vermez yazar.

Ancak biliyoruz ki travmatik cinselleşme, cinsel istismarın sonucunda çocuğun cinsellikle ilgili duygularının ve tutumlarının çocuğun gelişimine uygun olmayan ve disfonksiyonel şeklinde etkilenmesi anlamına gelmektedir.  Kahramanımızın psikoseksüel gelişimine olumsuz bir etkisi olduğu su götürmez bir gerçektir.

Arapça tecavüz kelimesi ‘’cevaz’’ kökünden gelir. Her ne kadar cinsel saldırı manasında kullanılsa da aslında her türlü saldırıyı kapsar. Şiddet kelimesinin etimolojisine baktığımızda ‘’sert ve katı idi, sertleşti.’’ gibi anlamlara geldiğini görürüz. 

Şiddet sözcüğünü dayak, tokat gibi ifadeler için kullansak da aslında çok boyutludur. (sözlü, fiziki, psikolojik, vb.) Kelimenin kökenindeki bu ‘’sertlik’’in cinsel saldırıları anlatabilmek için de kullanılması ilginçtir. 

Şiddet eyleminde bir aracın (kanalın, vasıtanın) olması gereklidir. Mesela sözlü şiddeti aracı ‘’dil’’dir. Psikolojik şiddet uygulayan birisi karşı tarafın zaaflarını, anılarını, yaşadıklarını, geçmişini, duygularını kullanabilir. Burada araç kişinin ‘’psikoloji’’sidir. Roman bağlamında bu araç penistir. Fallogosantrik bağlamda bir cezalandırma aracıdır. ‘’Erkek tarafından tecavüze uğrayan mağdur erkek, o anda bir “sosyal kadın”dır.’’

Zargana, tecavüz mağduru olarak heteroseksist- ataerkil düzlemde kadının yerini alır. Onun başına gelen her şey aslında kadına yapılmak istenendir. 12 yaşında sokaklarda çaresizce dolaşan yalnız ve çaresiz bir çocuk olması onu faillerinin nezdinde ‘’av’’ konumuna düşürür. 

Mizojin ataerkil söylemin bir obje olarak gördüğü kadın burada av pozisyonundadır. Zavallıdır, çaresizdir, pasiftir, edilgendir, cezalandırılması uygun görülen adeta bir kurbandır. Zargana, bir kadın olmamasına rağmen bu söyleme göre yine de objedir. Çünkü tek özne güçlü, kuvvetli, yetişkin, fallusunu kullanabilen eril birey yani erkektir. 

‘’Arzu nesnesi kılınan ‘’ genç oğlanlar’’, iktidar- güç ilişkisinde ‘’aşağı’’ konumdadırlar ve dolayısıyla ‘’erkeklik’’ kategorisinin içinde sayılmazlar. Erkek egemen kültür onları ‘’kadın’’laştırarak nesneleştirirken erkeğin ‘’şanı’’nı da korumuş olur.’’ 

Ataerkil hegemonik düzlemde tek özne erkektir ve erkek her şeyin sahibi konumundadır. ‘’Kadına ve öteki görülen tüm gruplara yönelen erkek şiddeti, erkeklik ideolojisinden bağımsız değildir. Aksine bu ideoloji mümkün kıldığı için, erkekler şiddeti en kolay uygulayabilecekleri kişileri veya grupları seçerler. Türkiye örneğinde sünnet olmak, millî olmak, askere gitmek, eli ekmek tutmak gibi en temel toplumsal ritüellerle bir kazanç olarak verilen erkeklik statüsü, çok kaygan bir zemin üzerine inşa edilir (Sancar, 2009; Selek, 2008)’’

Romanda kullanılan ve birer leitmotif olarak sayılabilecek çeşitli kavramlar, tanımlamalar mevcuttur. Zargana’nın uzun boylu olması romanda birçok yerde geçer. ‘’ama boyu o kadar uzundu ki’’ veya ‘’iki metreye yaklaşan gölge’’ gibi ifadeler karakterin ‘’zargana’’ya benzediğinin işaretleridir. (Zargananın uzun ve ince bir balık olduğunu hatırlayalım.)

Zargana’nın gri gözlü olması dikkat çeker. Gri, belirsizliği ve muğlaklığı temsil ettiği için böyle bir romanda kullanılması doğal karşılanabilir. Zargana’nın hayatında her şey karanlığı işaret eder. Ta ki Betty’ye aşık olana dek. 

Postmodernist bir roman olduğu için olay akışı lineer olmadığı gibi aynı zamanda kitabın sonu da ucu açık bir şekilde biter. Fahişeye, Betty’e, aşık olan Zargana 12 yaşındaki zavallı kızı da alıp beraber Berlin’den giderler. Bu olay yaşandığında tecavüz hadisesinin üzerinden seneler geçmiş, ana karakterimiz 16-17 yaşlarına gelmiştir. 

Kapanışı romandaki şu bölümle yapmak isterim: ‘’Masanın ortasındaki, ağzına portakal sokulmuş bu domuz kadar ölüsünüz… Hepinizi yemek istiyorum. Yiyip bitirmek. Doğal dengenin içinde hiçbir yeriniz yok. Aklınız ve onun ürünü olan dünya utanç verici. Hepinizi yemek istiyorum.’’

Zargana’nın bu sözleri Hannibal karakterini hatırlatır bize. Edebiyatta ve sinemada çokça işlenen yamyamlık/ kanibalizm meselesine değinir yazar burada. Zargana, iğrendiği ve yapmacık bulduğu insan sürüleri için bir formül geliştirmiştir. Onları yiyerek onlardan intikam alacaktır. Böylece doğduğundan beri başına gelen her kötülük ve olumsuzluk için öç almış sayacaktır kendini. 

Yeraltı edebiyatının bir tavır olarak ortaya çıkışı, sistemin temel değerlerine saldırmak, onunla sert bir mücadeleye girmektir. Bu mücadelede esas olan mücadelenin kendisidir. Zargana da roman boyunca bunu sorgular. Tüm mücadelesi kural, kanun, kutsal kabul edilen her şeyi yıkıp geçerek, kendisine reva görülen bu hayattan hesap sormaktır. 

Comments


bottom of page